Artık hayatımdan çıksan diyorum…

Sabah akşam senin sözlerin. Sabah akşam aynı yalanlar. Yıllardır anlatmaktan bıkıp usanmadığın ezberlerin. Yetti artık ‘ya benimsin ya toprağın’ tehditlerin. Yetti canıma ‘üzerime gelmeyin, yakarım’ diyen hırsın, bencilliğin. Hile sende, para sende, güç sende. Sen yalnız kendine aşık, kendinle ilgili. Söylesene neden bu korku? Bu neyin telaşı sende? Bir daha dönmemek üzere git.

Yaptıklarının cezasını çekersen huzura kavuşursun belki, bunu düşünerek git. Bir daha adını anmayacağım söz. Haydi ama suçlu olduğunu ikimiz de biliyoruz. Hırçınlaşıyorsun bak çünkü korkuyorsun aslında. Suçlu olduğun için korkuyorsun. Korkma. Gerçeklerin er geç ortaya çıkmak gibi bir huyu var. Ne yapsan ne etsen saklayamazsın. Farkında mısın bilmem iyice çirkinleşti sözlerin son günlerde.

Aslında kabahatin hepsi sende değil. Mahalledeki herkes, ne kadar kabalaşırsan ne denli hoyratlaşırsan o kadar çok sevileceğini o denli sahiplenileceğini gösterip durdu yıllarca sana. Bir yere kadar haklısın ama benim sana tahammül edecek sabrım kalmadı. Git. Git, daha beter rezil olmayalım, git. Kurnazsın evet. Bravo sana, aferin. Pastadan en büyük payı sen kaptın. En büyük mesele senin meselen. En önemli hayat senin hayatın. En doğru söz senin sözün. En büyük mağduriyet senin mağduriyetin. En temiz yol senin yolun. En birinci hep sensin. Sahi kendini de inandırdın değil mi tüm bu saydıklarına?

Ben artık senle laf yarıştırmak istemiyorum. Hayatım senle kavgadan ibaret olsun istemiyorum. Sabah uyanır uyanmaz tertemiz havayı ciğerime çekip saksıdaki menekşemin yapraklarını seveceğim mesela ben. Sevmedim seni hiç.

Tahammül ettim yalnızca sana anlıyor musun? Saygı duymaya çalıştım aynı evin içinde sana. Bir gün gidebilme ihtimalini sevdim belki de. Ben, müziği açıp dans etmeyi sevdim sabahları. Kendi kendime kalmayı sevdim. Uzaklara gittiğinde başımı dinlemeyi, bir iki gün bile olsa başka şeylerle uğraşabilmeyi sevdim. Uğraşma artık benle. Ne giydiğimle, ne yediğim içtiğimle, nasıl yaşadığımla, neye inanıp inanmadığımla, saat kaçta sokağa çıkacağımla, neye binip nereye gideceğimle ilgilenme. Karar verme benim adıma. Koruma beni istemiyorum. Korkutma. Sen de sevmiyorsun ki beni. Bunu itiraf etsen rahatlarsın belki de.

Ben ya da bir başkası ne fark eder? Birileri sana boyun eğsin, sana büyülü bir aşkla bağlansın, senin hayatına kutsallık atfetsin, senden başkasını düşünmesin istiyorsun. Sen beni değil hükmetmeyi seviyorsun. Tamam seninle baş edilmez.

Hiddetlenmekte kimse eline su dökemez. Hem aldatır hem de aldatıldım der durursun. Hiç dostun yok farkında mısın?

Çıkar ilişkisi ve ortaklık kurduğun dönemlik arkadaşların var. Bizimki mecburi bir birliktelikti zaten.

Hiç dost olmadık senle ama arkadaş da kalamayız bu saatten sonra. Ağlama sakın. İkimiz de gözyaşlarının sahte olduğunu biliyoruz. Sen kendinden başka kimseye üzülmezsin ki. Ben, senle baş edemedim haklısın ama bak hiç diz çökmedim de sana. Yine de çökmeyeceğim. Haydi yavaş yavaş toparlan. Bu kez gerçekten gidiyorsun. Emin ol çok kararlıyım bu kez. Ben gitmiyorum bir yere. Sen gideceksin.

Bana yaptıklarının da hesabını vereceksin. Böylesi ikimiz için de daha hayırlı. Senden sonra hayatımda kimin olacağı seni ilgilendirmez. Başkalarına çamur atıp durma. Bak bunu yapma. Gider inadına en çok karaladığın kişiyle devam ederim ama seni karıştırmam hayatıma bundan sonra. Kutsal filan değil bu birliktelik. Sus. Aynı yalanları sıralama. Kimseyi bana karşı kışkırtma.

Artık herkes kabahatin sende olduğunu biliyor. Ne? Aç mı kalırım senden sonra? Razıyım diyorum buna. Ben açken önümde ziyafet sofraları kuran olmaz en azından. Rica ediyorum istiflediğin paraları da topla öyle git. Evde satılmadık bir şey bırakmadın zaten ama ben çalışır baştan döşerim. Yalanların sende kalabilir. Cebine biletini de koyayım git! (Siyaset yazmak istemedim bu hafta sevgili okur. İlişkiler üzerine herkesi kucaklayan bir mektup yazmak geldi içimden.)