Sakin grubunun demolarından oluşan “Hayata” albümünü yayımlayan Onur Özdemir, “Hem kariyerim hem de yaşım itibarıyla artık kimseye eyvallahım yok; bunun da getirdiği müthiş bir özgürlük var. Kendime ait bir dünya kurmuşum gibi geliyor” diyor.

Artık kimseye eyvallahım yok


Gizem ERTÜRK

Onur Özdemir’in vokalisti olduğu 1999’da kurulan Sakin isimli alternatif müzik grubu, 2011 yılında dağılmasıyla hayranlarını üzmüştü. Müzik hayatına "Onurr" ismiyle devam eden ve hit olmuş birçok pop şarkısında da imzası bulunan Onur Özdemir, 2020’nin son günlerinde hayranlarına bir sürpriz yaparak Sakin’in demo şarkılarından oluşan “Hayata” isimli albümle çıkageldi.

Özdemir ile Sakin günlerini ve albümü konuştuk.

■ Sakin’in ikinci albüm demolarından oluşan bu kayıtları yeniden yayımlamaya nasıl karar verdiniz?
Aslında dinlediğiniz kayıtlar Sakin’in 2’nci albümü üzerine çalıştığım/ız demolar. 2’nci albümü hazırlarken dağıldığımız için, bir süre sonra dinleyiciler konserlerden bildikleri ama ortada kaydı olamamış bazı şarkıların kayıtlarını ısrarla isteyince, çoğunu Soundcloud’dan yayınlamıştım. Daha sonra ufak ufak birileri bu demoları YouTube’a taşıdı ve daha da bilinir oldu bu şarkılar. Pandemiyle birlikte ben de YouTube kanalı açtım ve hem bu kanal, hem de IG’deki çevrimiçi konserlerde dinleyicilerle daha organik bir bağ oluşunca, insanların bu demoları albüm halinde dijital platformlarından dinleme taleplerine tepkisiz kalamadım. Yeni baştan bir mix ve masteringle, hem de gönlümden geçen sırayla, o küçük ama eşsiz şarkıları “Hayata” adıyla yayınladım.

KENDİME AİT BİR DÜNYA KURDUM

■ Bir plak şirketi ile çalışmadınız hatta bir basın bülteni bile yayımlanamadınız bu albümü paylaşırken… Nasıl bir deneyimdi?

Muhteşem! Hem kariyerim hem de yaşım itibarıyla artık kimseye eyvallahım yok; bunun da getirdiği müthiş bir özgürlük var. Artık şarkıları yazarken, aranje ederken, sonrasında görselini, klibini hazırlarken ve keza bir dijital dağıtımcı aracılığıyla yayımlarken, hepsini tek başıma yapabiliyorum. Çağımızın getirdiği bir olanak bu ve şimdilik, bana çok iyi geliyor. Belki başka insanlarla çalışsam çok başka varlığı olabilir hepsinin tabii, ama bana bu haliyle son derece kendime ait bir dünya kurmuşum gibi geliyor. O da Virgina Wolf’vari bir mutluluk veriyor; kendi odamdan dünyaya!

■ Sakin tek bir albümle dinleyicinin kalbinde özel bir yere sahip oldu. Bunu başarabilen nadir isimlerdensiniz. O albümü bu denli özel kılan şey neydi?
Keşke bilsem… Açıkçası güzel şarkılar yazdığımızı düşünüyorduk zaten ama dışarıdakilerin bundan pek haberi yoktu (Gülüyor). Daha doğru dürüst enstrüman çalamazken, Boğaziçi’nde okuduğumuz dönemde verdiğimiz ilk Taşoda konserlerindeki hallerimiz, sanırsın David Bowie, Placebo, Radiohead filanız... O dönemde Gripin, KungFu, Zakkum filan bizimle aynı kuşağın grupları ama cover çalıyorlar; mekânlar hep cover istiyor; biz de inadına kendi şarkılarımızı yazıyoruz. Aklımız bir karış havada ya! Neyse ki bir süre sonra 2005-2006 gibi Peyote Nevizade’ye dönüyordu ve biz de Hakan Abi (Orman)’den sahne koparmıştık. Orada birçok grupla şahane birkaç sene geçirdik; çok eğlendik, çok içtik, çok çaldık... Sanırım o atmosferin tamamı bir şekilde tüm enerjimizi o albüme yansıtmamıza vesile oldu...

■ Açıkçası ben Sakin Tribute Band olarak yollara düşeceğinizi duyduğumda epey heyecanlanmıştım. Hala bu hayal var mı?
Heralde! Artık Onur Özdemir ismiyle yaparım o turneyi sanırım ama evet, Sakin şarkılarını çalacağım bir turne yapacağım pandemi sonrası, insanları çok bekletmeden. Sözüm söz.

ÇEVRİMİÇİ KONSERLER GEÇİCİ PANSUMAN

■ Çevrimiçi konserlere nasıl bakıyorsunuz? Sizce canlı konserlerin yerini alabilir mi?
Kendi küçük kitleme odamdan yayınlar açtım; hatta olabildiğince, içinde yer aldığım her şarkıyı bir şekilde performe etmeye çalıştım. Farklı dönemlerimden dinleyicilerime, hepsini mutlu edecek farklı playlistler hazırladım. Bence çevrimiçi konserler geçici pansuman gibi; pandemi bitince büyük ölçüde yok olacaklar ama şu süreçte birçoğumuza ilaç gibi geldi. Müzik her ne kadar kendi gündeliğimizde kişisel olarak deneyimlediğimiz bir sanatsal alan olsa da, sanatçının canlı performansını topluca deneyimlemek aslında ayin gibi bir şey. O ayinleri özledim en çok!

■ Farklı tarzdan isimlerle ortak çalışmalar yapıyorsun… Tüm bunlar seni nasıl besliyor? Mesela farklı bir türde müzik yapıp çalışmaktan en çok keyif aldığınız isim, isimler kimler?
Genel olarak müzik yaptığım herkesle belli bir sıcaklıkta yürür ilişkiler; ama herkesle de samimi olunmuyor veya aynı keyifle çalışılmıyor. Egosuz ve şarkıya hizmet eden herkesle dostum :) Ama Edis, Simge ve İrem Derici yakım arkadaşlarım da olduğu için, onlarla çalışmaktan büyük keyif aldığımı söyleyebilirim.

En çok Sezen Aksu!

■ Seyhan Doğan anısına yazdığınız Kurtlu Kuyu, bugün bu ülkedeki kadın cinayetlerine dair de yazılmış en içten ağıt bana göre… Ülkedeki kadın kıyımı ise son sürat sürüyor. Sizce neler yapılmalı bu konuda, nasıl önlenebilir kadın cinayetleri?
Kurtlu Kutu, Seyhan Doğan’ın anısına acılanıp yazılmış, ama aslında devletin faili meçhul sorgulamalarına ve cinayetlerine kurban gitmiş herkes için seslendirilmiş bir karşılaşma. Çok acı. Ve halen devam eden bir karanlık. Allah sonumuzu hayretsin!

***

Boğaziçi’ne yapılan güç gösterisi

■ Bir Boğaziçili olarak kayyum rektör ataması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Saçmalık! Güç gösterisinden başka bir şey değil. Boğaziçi benim zamanımda gerçekten tam bir liberal arts college gibiydi. Felsefe okuduğum için derslerde her şeyden bahsedilir, konuşamadığımız, tartışamadığımız hiçbir şey olmazdı. Tabu diye bir şey yoktu mesela düşününce. Ve elitist diyenler de sözlüğü açıp tekrar baksınlar lütfen; çoğumuz işçi-memur çocuğuyduk, ne evlerde, odalarda, kış ayazında sabahlandı... Hepimiz gibi. Elitizm arayanlar, garip isimlerle kendi çocuklarına açtıkları, vasat altı tonlarca saçma üniversiteye baksınlar lütfen!