KADİR İNCESU “Başlangıçta pek zor gelmez de ustalaştıkça zorlaşır yazmak” diyen Hepçilingirler’in yeni kitabında kadın, eğitim, dil, gündelik yaşam, okuma ve daha pek çok konuda denemeleri yer alıyor. Feyza Hepçilingirler ile Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yayımlanan, ‘Kar Altında Buğday Tanesi’ adlı kitabı için söyleştik. • Deneme kitaplarının neden diğer türlere göre daha az okunduğunu düşünüyorsunuz? […]

‘Artık ne istiyorsam onu yazacağım’

KADİR İNCESU

“Başlangıçta pek zor gelmez de ustalaştıkça zorlaşır yazmak” diyen Hepçilingirler’in yeni kitabında kadın, eğitim, dil, gündelik yaşam, okuma ve daha pek çok konuda denemeleri yer alıyor.

Feyza Hepçilingirler ile Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yayımlanan, ‘Kar Altında Buğday Tanesi’ adlı kitabı için söyleştik.

• Deneme kitaplarının neden diğer türlere göre daha az okunduğunu düşünüyorsunuz?

Deneme düşünce ağırlıklı bir tür. Kendinizi kaptırıp gitmenize izin vermez, uyanık bir dikkat gerektirir; hatta bununla da yetinmez, tartıştığı konularda okuru da düşünmeye çağırır. Sanırım bu özelliğinden dolayı sıkıcı geliyor ve o yüzden okunmuyor.

• En son, ‘Anlar’ adlı öykü kitabınız Everest Yayınları tarafından yayımlanmıştı. Bazen, deneme kadar öykü de yazsanız diye düşünmüyor değilim. Benim gibi düşünen okurlarınız var mı?

Var. Öykü yazmamı, hatta öyküyle de oyalanmayıp romana yönelmemi, roman(lar) yazmamı isteyen okurlarım var. Ama ben kendimi romanın gerektirdiği sabrı gösterebilecekmiş gibi hissetmiyorum. Üstelik o kadar çok roman yazan var ki. Ben kolay yazabilen biri değilim. Vereceğim emeğin o kalabalık içinde yitip gitmesine gönlüm razı değil. Kendi reklamını yapabilenlerden olmadığım için, duyulmasını, bilinmesini kendi çabamla da sağlayamam. Üstelik, zamanın şaşmaz yargıçlığına da güvenmiyorum artık. Görüyorum, gözlüyorum; zaman, sürekli gündeme getirileni, gündemde tutulanı yaşatıyor; ötekilerin üstünü örtüp unutulmaya terk ediyor. Öyküye de eskisi kadar emek vermiyorum. Öykü alanında bizim kuşağın arkasından gelen pırıl pırıl gençler var. Gönüllü olarak meydanı onlara bırakmış gibiyim. Bir ara kitaplaşmayı bekleyen öykülerimi toparlar yayımlarım belki ama şu anda önüme koyduğum başka işler var.

• ‘Kar Altında Buğday Tanesi’ yetişkinler için yazdığınız son kitabınız mı?

Yetişkinler için yazdığım son kitap değilse de deneme türünde yazdığım son kitap olacağını düşünüyorum. Önümdeki zamanın giderek azalmakta olduğunun bilincindeyim. Bundan böyle başkalarının istediği yazıları değil, kendi istediklerimi yazmak niyetindeyim. O istekler, çeşitli konularda sil baştan düşünmemi sağladığı için yazdıklarımdan pişman değilim ama artık ben ne yazmak istiyorsam onu yazacağım. Biraz sonra o da sorulur belki; ‘Neden çocuk kitabı?’ Yanıtını şimdiden vermiş olayım: Çünkü onlara yazmak istiyorum.

• Çocuk okurlarınız çok şanslı. Çocuklar için son dönemde hangi kitaplarınız yayımlandı, yayımlanmayı bekleyen neler var?

‘Ezber Bozan Hatice Teyze’den sonra ‘Masal Bozan Feride Teyze’ yayımlandı. Hatice Teyze, çocuklara dayatılan, onların da düşünmeden kabul ettikleri ezber bilgileri tartışmaya açıyor ve çocuğa kendi aklına güvenerek “Neden?” diye sormayı öneriyor. Feride Teyze ise dünya masallarında edilgin biçimde kendilerini hayata döndürecek ya da içinde bulundukları kötü koşullardan kurtaracak prensleri bekleyen masal kızlarını sarsıyor; özellikle kız çocuklarımıza asıl gücün kendilerinde olduğunu, isterlerse kendi güçleriyle zorlukların üstesinden gelebileceklerini anlatmaya çalışıyor. Ülkemizin çeşitli yörelerindeki çocukların yaşam koşullarını, unutulmaya yüz tutan mektup tarzı ile bütünleyerek öyküleştirdiğim diziden iki kitap yayımlandı: “Ardahan’dan Gelen Mektup” ve “Ayvalık’tan Gelen Mektup”. ‘Beyaz Gülün Öyküsü’ ise en küçüklere başından sonuna kadar yaşam döngüsünü anlatıyor. Yayımlanmayı bekleyen kitapların başında, bana çok heyecan veren ‘Hitit Prensesi Arinna’ geliyor. Bizim coğrafyamızda, bizden üç bin beş yüz yıl önce yaşamış Hititlerin arasından kopup günümüze gelen Arinna’nın yaşadığımız çağda şaşkınlıktan şaşkınlığa düşerek dolaşmasını ve yaşamımızı değerlendirmesini anlattım o kitapta. En küçükleri hayal güçlerini kullanmaya çağıran ‘Bahçedeki Yastık’ ve masal desteğiyle deyimleri kullanmaya özendiren ‘Almış Başını Gitmiş’ de yayımlanmayı bekleyen öteki kitaplarım.

• ‘Yazarlık Sınıfı’ adlı kitabınız da 2. baskıyı yaptı. “Büyüklerin yazmaya hevesli olduğu, çocukların ise yazmaktan korktukları ve kaçtıkları yönünde bir saptamam var,” demiştiniz önceki söyleşimizde. Kitabınızın etkisi ne oldu?

Büyükler ve küçükler için çok önemli olduğunu düşündüğüm yazma eyleminin bilinen kalıpların dışına çıkılarak zevkli hale getirilebileceğini göstermeye çalıştım o kitapta. Hem kendi başına yazma uğraşına girişenlere hem de öğrencilerine bu yolda yardımcı olmaya çalışan öğretmenlere destek olmayı amaçladım. Ne yapmak istediğimin anlaşıldığını gördükçe mutlu oluyorum.

• Son yıllarda daha çok çocuklar için yazan bir yazar olarak, çocuk edebiyatımızın geldiği durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çocuk kitabı ve çocuk edebiyatı diye iki ayrı pencereden bakmak gerektiğini düşünüyorum. Çocuk edebiyatı kapsamına sokulacak nitelikli kitaplar çok ama ötekiler daha çok. Kılı kırk yararak yalnızca çocuk kitabı yayımlayan yayınevleri var ama öteki pencereden baktığınızda çocuk kitabı yayımlamayan yayınevi de neredeyse yok. Çokluktan bir zarar gelmez elbette ama yine de seçici olmakta yarar var. Çocuğun da zamanı sonsuz değil.

Üstelik çocukluktaki okuma isteğinin zamanla yitip gitmesini önlemiş; sürekliliğini sağlayabilmiş değiliz. Çocuklarımızın karnını abur cuburla doldurmasını istemediğimiz gibi, büyüdükçe okumaktan uzaklaşmasını önleyemediğimiz çocuklarımızın beyinlerini de abur cuburla doldurmalarını önlemek, bir edebiyat beğenisi kazanmasını, kitabı vazgeçilmezleri arasına koymasını sağlamak zorundayız.