Artık ofis çalışanları dayanışmayı esas alan bir süreci örmeli

Son 30-40 yıllık süreçte iletişim ve teknoloji alanında yaşanan gelişmelerin etkisiyle, mal ve hizmet üretim sürecinin hem niteliğinde hem de mekânsal organizasyonunda önemli bir dönüşüm yaşanıyor. Bu süreç, çalışma kavramını da farklılaştırıyor. Covid-19 süreci de bu durumu hızlandıran bir etmen oldu. Dünya genelinde yaşanan dijital dönüşüm baş döndürücü bir hızda gerçekleşiyor.

Günümüzde yapay zekâ, 3 boyutlu yazıcılar, nesnelerin interneti gibi teknolojik gelişmeler, çalışmanın ve mesleklerin geleceğini tartışmalı bir hale getiriyor. Bu durumun işçi sınıfı açısından nasıl sonuçlar yaratacağı da önemli tartışma konularından biri. Sınıf dönüşüyor, sınıfın örgütleri bu dönüşüme yeterli cevaplar üretemiyor.


VASIFLAR DÖNÜŞÜYOR

Giderek daha fazla sayıda kişinin çevrimiçi kanallar üzerinden çeşitli platformlara erişebilmesi; alım-satım, eve iş alma, çevrimiçi işler yapma, geçici işler bulma gibi olanakları gündeme getiriyor. Bu anlamda sürekliliği ve güvencesi olmayan, asgari geçim şartlarını sağlamaya çabalayan ‘çok işlilik’ durumu belirleyici oluyor. ‘Crowdwork’, ‘GİG ekonomi’ gibi kavramlar bu süreci açıklamaya çalışıyor.

Meslekler buharlaşıyor, vasıflar dönüşüyor. Burada vasıf konusu önemli. Teknolojik gelişmenin desteklediği eğitim sektörünün piyasalaşması, yaygınlaşan sertifika programları; teknolojik gelişmeye koşut olarak aşınan mesleki kimlikler ile birlikte kişileri, işgücü piyasalarının dayattığı olumsuz koşullara karşı, yeni vasıflar edinmeyi güvence olarak gördükleri bir sürece yöneltiyor.

Bu anlamda vasıf meselesi istihdam politikalarının giderek daha fazla merkezine oturmuş durumda. Bir yandan küreselleşme süreci ile açığa çıkan devasa işgücü, işçilerin vasıflarının da birbiriyle küresel ölçekte yarıştırılmasının zeminini hazırlarken diğer yandan ulusal ölçekte istihdam politikaları, esnekliğin ve işsizliğin girdabındaki milyonların çalışma koşullarını ağırlaştırıyor.


EMEK DEĞERSİZLEŞİYOR

İşsizliğin giderek yaygınlaştığı, eğitimde kalma süresinin uzadığı bu süreçte, mesleki eğitim seferberliği başlığı altında, insanlara işsizliklerinin temel sorumlusunun kendi beceri eksiklikleri olduğu fikri dayatılıyor. Eğitim ve çalışma hayatı arasındaki ilişkinin giderek koptuğu bu dönemde, mesleklerin de esnek bir biçimde, işgücü piyasalarının ihtiyacı çerçevesinde sürekli dönüşmesi bekleniyor. Covid-19 bu dönüşüm sürecinin nasıl bir hıza sahip olabileceğini bize gösterdi. Küresel ölçekte açığa çıkan küresel pazara odaklı istihdam politikaları, sürekli eğitim politikaları ile sadece eğitim sürecinde olan gençlerin değil, kıdemli işçilerin de ihtiyaçtan fazla bir işgücü arzı yaratacak biçimde eğitimden geçirilmesini amaçlıyor. Böylelikle emeğin değersizleşme süreci hız kazanıyor. Bir yanda düşük nitelik gerektiren işler, yaşanan teknolojik gelişmenin etkisiyle, daha az insana gereksinim duyulan bir özellik kazanırken, ofis çalışanları bir dönem kendilerine hizmet eden, işlerini kolaylaştıran dijitalleşmenin, artık işlerini tehdit etmesi riski ile karşı karşıya. Mesele sadece işin eve taşınması değil, işin aynı zamanda uluslararası nitelik kazanması ve kimi işlerin yapay zekâ eli gerçekleştirilebilir olmasıdır. Baldwin özellikle merkez ülkelerdeki ofis çalışanlarının, iki yeni iş arkadaşı olduğunu/olacağını öngörüyor: Bunlardan bir tanesi, daha düşük emek maliyetlerinin olduğu bir ülkede yaşayan ve uzaktan çalışan iş arkadaşı, diğeri ise yapay zekâlı bir robot.

Özellikle dil meselesinin teknolojik araçlarla bertaraf edilmesi, faaliyetlerin küreselleşmesine, uzaktan çalışmanın sınırlarını daha fazla aşmasına olanak tanıyacak. Kimi kurumların bir dönem iletişim olanakları ile çağrı merkezlerini emek gücünün ucuz olduğu ülkelere kaydırması gibi, bundan sonra daha fazla işin bu ülkelere kaydırılacağı kesin.

SINIF KİMLİĞİ KRİZİ

Vasfın değersizleştiği, işin biçiminin değiştiği; çok vasıflılığın, güvencesiz çoklu işlerin yaygınlaştığı, işin evden yapılmasının kolaylaştığı bir süreçte, evden çalışmanın artık çalışma hayatının ayrılmaz bir parçası olacağı muhakkak. Bu anlamda mesele artık uzaktan çalışmanın kalıcı olup olmayacağı değil, bunun küresel ölçekte nasıl örgütleneceğidir. Sermaye teknolojik araçlarla egemenliğini, istihdam piyasasını yeniden yapılandıracak araçlarla güçlendiriyor.
Ev parçalanan çoklu işyerinin bir parçası. İşveren, teknoloji üzerinden denetim işlevini evde de kullanabiliyor. İşçi ile işveren, hiç olmadığı kadar bire bir kalmış durumda. İşçinin bilgisayarı aynı zamanda işvereninin vekili konumunda. Sürekli bir denetim ve çalışma söz konusu.

Ofis çalışanlarının birbirinden güç alabileceği bir işyeri ortamı kayboluyor. Ayrıca işçi sınıfı açısından yakın dönemdeki en büyük tehdidin, bir işverene bağlı olarak çalışan, ancak kendi hesabına çalışan kategorisine mahkûm edilen bir topluluğun açığa çıkması olduğunu düşünüyorum. Bütün bu süreçte ofis çalışanının sınıfsal kimliği açısından (daha önce de var olan ama bu dönemde derinleşen) ciddi bir krizin olduğunu söylemek mümkün. Bu nedenle çıkarını ortaklaştıran, dayanışma temelinde sorunlarını aşmaya çalışan pratikleri örgütlemek gerekiyor.

ÇARE DAYANIŞMA

Sınıf bir tahayyüldür. Büyük bir ‘biz’in inşasıdır. Bu inşayı gerçekleştirmek ise her şeyden önce öncelikli sorunların tespitiyle ve bu sorunlar üzerinden ortak bir eylemlilikle mümkün. Bu anlamda ofis çalışanlarının dayanışma ağları, kooperatifler, sendikalar üzerinden siyasallaşan, uluslararası dayanışmayı esas alan bir süreci örmesi gerekiyor.