2006 yılında Özgür Gündem Gazetesi’nin Musa Anter ve Basın Şehitleri Gazetecilik Ödülleri kapsamında düzenlediği yarışmalardan biri olan

2006 yılında Özgür Gündem Gazetesi’nin Musa Anter ve Basın Şehitleri Gazetecilik Ödülleri kapsamında düzenlediği yarışmalardan biri olan basın fotoğrafları yarışmasında gördüm fotoğrafını. İnsan Hakları Derneği’yle ortaklaşa açtığı “Başkasının Acısına Bakmak ll” çalışmasından bir fotoğrafla katılmıştı yarışmaya. Yarışmalara karşı da olsam Musa Anter adına olunca sözümde durmamıştım, jüri’deydim. En fazla katılımın olduğu bu dalda ödülü, İlyas Akengin’in “Ölüme beş saniye kala” başlıklı fotoğrafı kazanmıştı. Çerkes Karadağ, Gültekin Tetik, Hilmi Etikan, ben ve Ramazan Öztürk’ten oluşan jüri, Ahmet Şık ve Ramazan Yavuz’un fotoğraflarını da övgüye değer bulmuştuk. Bu vesileyle ilk kez Ahmet Şık’ın kendisi ile değil ama fotoğrafı aracılıyla tanışmış oldum. Mayınlardan ve savaş atıklarından yaralanmış, fiziksel mağduriyete uğramış 42 insanın fotoğraflarından oluşan sergisi ve kitabını gördüm. Uzun sure maddi olanaksızlıklar yüzünden gerçekleşemeyen proje, Diyarbakır Barosu’nun yürüttüğü “Herkes İçin Adalet Projesi” kapsamında yapılmıştı.

Diyarbakır Merkez ile Lice, Kulp, Dicle, Silvan ve Hani; Şırnak Silopi ve Cizre; Siirt Pervari; Mardin Nusaybin; Van Özalp; Tunceli Ovacık, Malazgirt, Çemişgezek ve Pertek; Hakkari Yüksekova ile İstanbul’da yaklaşık 4 bin kilometre yol yapan Ahmet, 42 mağdurla görüşmüş.

Çalışmada yer alan kişilerden ikisi asker, yedisi korucu ya da yakınları. 33 kişi ise bölgede yaşayan kadın, erkek ya da çocuklardan oluşan siviller.

Sergi tarihinde Ahmet’le yapılan röportajlarda projeye ilişkin bir de düşü olduğunu söylemişti; savaş mağdurları için bölgede bir rehabilitasyon merkezi açılması.

“Bu ülkede ‘savaş yoktu’ ama sıfatları şehit, terörist, düşman ya da gerilla olan on binlerce ölü vardı. Bu ülkede ‘savaş yoktu’ ama bedenleri ya da yürekleri yaralı yüz binlerce insan vardı. Bu ülkede ‘savaş yoktu’ ama boşaltılan, yakılan, yıkılan binlerce yerleşim yeri; topraklarından göç ettirilmiş milyonlarca yurttaş vardı. Bu ülkede ‘savaş yoktu’ ama işkence tezgâhlarından geçirilen yüz binlerce insan; binlerce gözaltında kayıp ve topyekûn, savaş mağduru olmuş milyonlar vardı. Bu ülkede ’savaş yoktu’ ama, topraklarına döşeli, ardında kaç ölü bıraktığı dahi bilinmeyen 1 milyon mayın ve kat be kat fazlası savaş artığı vardı.”

Bu sözlerin sahibi Ahmet Şık.

Bundan iki yıl önce de Z.K.Ü. Fotoğrafçılık Kulübü ve AFSAD Toplumcu Gerçekçi Belgesel Fotoğraf Atölyesi’nin ortaklaşa düzenlediği, “Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Belgesel Fotoğraf Günleri” kapsamında ‘Edebiyat ve Fotoğraf’ buluşmasına giderken kendisiyle tanıştım. Hatta İstanbul’a aynı otobüsle birlikte döndük. O zamandan beridir de yollarımız çeşitli festival, panel ve söyleşilerde kesişir.

Şimdi ne gariptir ki Ergenekon soruşturması kapsamında içeri alındı. Tutuklanmasının ardından baktığım HaberVs’de Ahmet Şık, kendisiyle ilgili bir karalama ve yıpratma kampanyası başlatıldığını söylüyor. Şık, bu kampanyanın, üzerinde çalıştığı ve yakında yayınlanacak yeni kitabının sanki “Ergenekon örgütü” tarafından yönlendiriliyormuş algısıyla itibarsızlaştırma amacı güttüğünü belirtiyor.

“Hazırladığım kitap son 20-25 yılda emniyet teşkilatı içinde cemaat örgütlenmesi sürecini anlatıyor. Yazılanlardan anladığım kadarıyla kitabımın bir kopyası birilerinin eline geçmiş ve orada yazılanlar belli ki birilerini fazlasıyla rahatsız etmiş. Bu nedenle beni OdaTV vasıtasıyla ‘Ergenekon örgütü’yle ilişkilendirmeye çalışıyorlar. Böylece ‘birilerinin’ bana bu kitabı yazdırdığı iddiası dillendirilerek kitabın tarafsızlığı ve objektifliği gölgelenmeye, itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor.”

“…asıl sorulması gereken sorunun “000Kitap” adıyla kaydettiği kitap dokümanının nasıl olup da OdaTv’ye veya başka bir yere gittiği sorusu olduğunu,” söylüyor.

Garip bir ülkede mi yaşıyoruz, garip insanlar tarafından mı yönetiliyoruz nedir çözemedim, artık olanlar akla zarar.