Bu köşeyi takip edenler hatırlayacaklardır, geçen yıl nisan ayından itibaren yazdığım yazılarımda, "Pandemi sonrası tüm dünya yeni bir döneme girecek” demiştim.

Düşüncelerimi de şu şekilde açmıştım: “Bu yeni dönemde toplumlar, oluşan yeni talepler ve sektörlerle karşılaşacak, bu durum bilinenin dışında yeni sınıflar ve kavramların ortaya çıkmasına neden olacaktır.”

Yeni açılım, toplumsal ve bireysel yeni krizleri doğuracak, laik demokratik rejimler, sosyal hukuk devletlerine sahip oldukları için bu sorunların çözüm yollarını kolaylıkla bulacaklar, ancak, tek adamlı rejimler toplumsal ortak aklı kullanmayarak, yani laik demokrasiyi ve sosyal hukuk devletini harekete geçirmeyerek, oluşan krizlerin altından kalamayacaklar” diye düşüncelerimi özetlemiştim.

***

Bugün ki Türkiye, tahminim de ötesinde müthiş bir kaos yaşıyor.

Çünkü Türkiye yönetilemiyor.

Daha doğrusu, Türkiye emperyalistlerin görmek istediği “ılımlı İslam” ülkesi haline getirilmeye çalışılıyor.

Hatta halifeliğin ilanını isteyen tehlikeli bir yola girmiş durumda.

***

Evrensel hukukun “masumiyet karinesi” yok edilerek yargı bağımlı hale getirilmiş, laiklik ilkesi kaldırılarak din tacirlerinin varlığını sağlayan biat kültürü temel alınmış, böylelikle düşünce ve ifade özgürlüğünün en güçlü koruyucusu olan demokrasi de ortadan kaldırıldı.

Bu somut durum sonucu ülke, tek kişinin eline bırakılmış, geleceği tartışılır hale gelmiş, yurttaşların can ve mal güvencesi kalmadı!

***

AKP’nin yarattığı bu popülist düzen, tek adamın mutlak iktidarını sürdürmek adına olduğu açık.

AKP, topluma bu hedefi kabul ettirmek için baskı, korkutma ve sindirme eylemlerini pervasızca uyguluyor.

Pandemi bahanesiyle vahşice yönettiği ülkede, yurttaşlarımız açlığa mahkûm ve kışın soğuğuna terk edilmiş bir halde.

Bir yıl içinde 3,5 milyon insan işsiz kaldı.

Ekonomi çökmüş, tarımsal üretim durmuş, döviz kurunun dengelenmemesi nedeniyle artan enflasyon, pervasızca uygulanan zamlar, yurttaşları öfkeli hale getirdı.

Kısaca, zenginden yana olan ama emeği yok sayan olan AKP, ülkeyi, kaynaklarını ve değerlerini bir avuç yandaşı için acımasızca sömürüyor.

***

Halkının hakkını vermek, özgürce yaşamasını sağlamak ve adaleti oluşturmaktansa, koltukta oturmaya devam etmek için ülkeyi emperyalisteler teslim eden bir anlayış sergileniyor.

Yurttaşına köle muamelesi yapan bir yapı diretiliyor.

Bu gerçeği yüz yıl önce yaşadık.

Ne acıdır ki, tarih tekerrür ediyor.

***

AKP son çıkış olarak , emperyalistlerle birlikte olma yolunu seçti.

ABD, AB ve NATO’nun Rusya ve Çin’e karşı oluşturdukları yeni ve yıpratıcı siyasete balıklama atladı.

Bilindiği gibi, ABD, Karadeniz’i Rusya karşı egemen bir havza haline getirmeye çalışıyor.

Ukrayna ve Gürcistan’ı NATO’ya almakta diretiyor.

Rusya buna şiddetle karşı çıkıyor.

Karşılıklı savaş çığırtkanlığı sürüyor.

***

Rusya yalnız değil.

Karadeniz ve orta Asya havzasında halen en güçlü ülke.

En yakınında İran var.

Bizim de bu iki ülkeye tek yönlü bağlantımız var.

İran’a petrol ve doğal gaz, Rusya’ya ise doğal gazda tam bağımlıyız.

Hem de öyle bağımlıyız ki ,alternatifleri olmayan bir konumdayız.

Bakın, İran bir hafta gazı kesti. Sanayimiz 3 gün durdu.

Hem elektrik hem de gazı kullanamadığımız için yapılamayan üretimden kaybımızın hesaplanması mümkün değil. Evlere gelen zamlarda çabası.

***

Ayağımızı denk atmalıyız.

Rusya, ödeme yapamadığımız için 58/60 Milyar m3 kullandığımız doğalgazı, 7/8 milyar m3 ‘e düşürdü.

Şayet İran 1 hafta daha gazı keserse ülke soğukta yaşamak zorunda kalacak.

Üstelik, Rusya’nın ardından dünyada en büyük gaz rezervine sahip olan İran'ın kanıtlanmış 33,8 trilyon metreküp doğalgaz rezervi bulunuyor.

Bu dünyadaki toplam rezervin yüzde 17'sini oluşturuyor.

İran’ın yakın zamanda 7 trilyon metreküplük yeni rezerv daha bulduğunu biliyoruz.

Bu durumda İran, Rusya'yı da geride bırakarak dünyanın en büyük gaz rezervine sahip olan ülke durumuna gelecek.

Dolayısıyla sınırdaş ülke olan İran ve Rusya ile doğru diplomasiyi kullanarak, iyi ilişkiler içinde olmalıyız.

Zaaflar içinde olan bir yönetim anlayışıyla, ABD’nin güdümünde ülke çıkarlarına aykırı kararlar vermemeliyiz.

***

Aklımızı başımıza almalıyız.

Kapımızdaki kaostan kurtulmanın yolunun hemen seçim olduğunu anlamalıyız.

Kişisel kaprislerle Türkiye’nin oyalanacak “artık” vakti kalmadı.