Annemin saçları yıllarca sandıktaydı. Evlendikten bir süre sonra upuzun saçlarını kestirmiş, iki örgüsünü saklamıştı. Şimdi Erzurum’dan, İzmir’den uzaktayım. Ayşe’yi ve Atiyye’yi düşünüyorum. Biri aşkı bulup bu dünyadan bebeği karnında göçtü, diğeri sevmeyi bilemeyip erkenden toprağın altına girdi. Biri bilmeden bana ismini verdi, diğeri emeğini.

Aşağıdan gelir gelinin göçü gelin mi ettiler canımın içi?

AYŞE ALAN

Yollar katetti Atiyye. Eli çenesinde, başı otobüsün camında. Yolları yollara kattı. Bir gün yol gittiler. Bahçeli bir eve vardılar. Elini yüzünü yıkadı. Gökyüzüne baktı. Aynı değildi gök. Köyünde daha canlıydı sanki göğün rengi ya da ona öyle gelmişti.

19 yaşındaydı. Erzurum’un Tortum İlçesi’nin Üngüzek Köyü. Oralara göre evde kalmış, İzmir’in Bornova’sına göre çiçeği burnunda taze. İlişti bir sandalyeye. Meraklı komşular doluştular. Kalktı kahve pişirdi. Tekrar ilişti. İnsanlara daha çok bakmak istiyordu. Utanmasa… Yüzleri, kıyafetleri, konuşmaları farklı. Çoğunu anlamıyor gibi. Hiç bilmediği bir şehre, hiç görmediği bir adama varmak. Daha dün omuzuna taktığı sırıkla kovalarca su taşımış çeşmeden eve. Omuzunda kesikler, yüreğinde yaralar, yaşmağında mis gibi sabun kokusu, alnında boncuk boncuk terler. Kaderinin başkalarının elinde olduğu 19 yılın ve geri kalan 31 yılın farkında değil. İzmir’de su musluklardan akıyor, evler tuğladan yapılmış, sanki şehir baştan başa tuğla rengi. Başı hâlâ önde, ayakları yapışmış birbirine. Kim bilir aklından daha neler geçiyor?

Bahçe kapısı açıldı. Orta boylu, esmer, sakallı bir genç çıkageldi. Herkese hoş geldin dedi tek tek. En son gelinin yanına gelip elini uzattı. Tokalaştılar. Bir kahve de ona yaptı gelin. Havadan sudan sohbetlerden sonra hayırlı olsun komşu diyerek evden ayrıldı komşular. Sonrası küçük bir eve sığamayan koskoca yüreği gelin Atiyye’nin. O evden başka evlere savrulan yanında getirdiği küçücük çeyiz sandığının çürüyen ahşabıyla birlikte usul usul çürüyen gencecik bedeni.
19 yaşında evlendi. 50 yaşında öldü. Üç çocuk doğurdu. Doyurdu, büyüttü, sarmaladı, saçlarını ağarttı. Sevdi mi kocasını? Sevmek nedir bilmedi muhtemelen. Belki köyünde bir sevdiği vardı, ardında bırakmıştı. Ama Nuri biliyordu sevmeyi. Ayşe’ye aşık olmuştu. Kemalpaşa’nın Sinancılar Köyü’nden. Ayşe de ona. Çok sevdiler, çok özlediler, birbirlerine şiirler yazdılar. Ayşe’nin ailesi karşı çıktı, kaçıp İzmir’e gittiler. Ayşe hamileydi bir zaman sonra. Belki kız, belki de oğulları olacaktı, hiç bilemediler. Bebek karnında ölmüş, fark etmemişler. Önce gözleri kör oldu Ayşe’nin, sonra bu dünyadan göçtü. Nuri de hayata küstü. Üzerinden iki yıl geçti. Anne babası baktılar iflah olmayacak oğulları, bir yaz günü yollara düşüp köylerine gittiler. Atiyye’yi alıp İzmir’e döndüler.

Bir adamın acısını başka bir kadın dindirebilir mi? İçine gömdüğü bir aşkı başka bir kadın alevlendirebilir mi? Ben bunu hiç bilemedim. 50 yıl yaşadı annem. Üç çocuk doğurdu. Bana Ayşe dediler, babamın ilk eşi. Acaba annem ne düşünmüştü bu isim bana verilince, hiç soramadım. Annem çok hasta, babam hastane kapılarında bekler iken bir gün bize dönüp şöyle demişti: “Ben Ayşe’ye âşık oldum çocuklar ama annenizi çok sevdim.” Ayşe’de aşkı, Atiyye’de sevmeyi yaşamıştı babam. Az da olsa yüreğime su serpmişti.

Geçen yıl bu zamanlar Hasan Ali Toptaş’ın Kuşlar Yasına Gider kitabını okudum nefes nefese. Kitabın kahramanı hasta babasına yaptığı yolculuklarda türküler dinliyordu. Ben de satırlarla birlikte türküleri dinliyor, bazen başa sarıyor, tekrar tekrar okuyor, tekrar tekrar dinliyordum. O türkülerden birinde saplanıp kaldım. Kitap bitti ama ben dinlemeyi bırakamadım. Her seferinde ağlıyordum, neden ağladığımı bilemiyor, anlam veremiyordum. Ta ki yakın zamanda annemden kalan iki saç örgüsünü çekmecemden çıkarıp okşadığım güne kadar. O saç örgülerini okşayıp koklarken içimde aynı türkü çalıyordu.

Aşağıdan gelir gelinin göçü
Gelin mi ettiler canım içi?
Üç sene sakladım verdiğin saçı
Ne yandasın sürmeli kekliğim?

Annemin saçları yıllarca sandıktaydı. Evlendikten bir süre sonra upuzun saçlarını kestirmiş, iki örgüsünü saklamıştı. Şimdi Erzurum’dan, İzmir’den uzaktayım. Ayşe’yi ve Atiyye’yi düşünüyorum. Biri aşkı bulup bu dünyadan bebeği karnında göçtü, diğeri sevmeyi bilemeyip erkenden toprağın altına girdi. Biri bilmeden bana ismini verdi, diğeri emeğini. Kaderlerinin yolunda sessizce boyunlarını eğip, kanatlanıp uçtular. Bir akşamüstü toplanıp, kederli yüreğime kondular….

Ayşe ALAN
Nisan 2020
İstanbul