Geçen hafta gazeteci arkadaşım Bülent Sarıoğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, bürokrasideki vekaletlerden ötürü Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından uyarıldığını yazdı.

Geçen hafta gazeteci arkadaşım Bülent Sarıoğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, bürokrasideki vekaletlerden ötürü Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından uyarıldığını yazdı. Birkaç gün sonra da TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar'ın kendisiyle görüşen gazeteci arkadaşımıza, "Vekaleten görev yürütmeyi doğru bulmuyorum. Görevden alınırsam memnun olurum" dediğini okuduk. Cumhurbaşkanı tarafından TOKİ Başkanlığı görevini yürütmesi uygun bulunmayan Erdoğan Bayraktar'ın, vekaleten yürütmeyi doğru bulmadığı halde, iki yılı aşkın süredir görevinden neden istifa etmediği sorusu havada duradursun; biz, vekaletle devlet yönetmenin ürettiği sorunlara şöyle bir bakalım.

Vekaleten görev yürütmek kolay bir iş değil. Kolay değil çünkü emriniz altındaki onlarca birim, binlerce çalışan sizi meşru görmüyor. "Meşru" olmadığınız için de gücünüz, saygınlığınız ve otoriteniz azalıyor. Görevini vekaleten yürüten üst düzey bürokratlar, meşruiyet sorununu çözmek için önce kendi altındaki birimlerin de vekaleten yürütülmesinin yollarını açıyor. Asilleri alıp yerlerine vekil görevlendiriyorlar. Sonra da kendisini görevlendiren siyasi otoritenin memurları oluyorlar. Yani koltuğundan alamadığı gücü siyasetten almaya çalışıyor. Tabii bu da siyasilerin işine geliyor. Bu makamları vekaleten işgal edenler aynı zamanda hizmet birimlerinde çalışan binlerce memurun disiplin ve sicil amiri de oluyorlar. Yani Cumhurbaşkanının görev verilmesini uygun bulmadığı bu kişiler, kamu çalışanlarının görevde yükselmelerini belirledikleri gibi kendi altındaki makamlara atama ve görevlendirme yetkisine de sahip oluyorlar. Sonuç: Projesi olmayan, iş üretemeyen, çalışma şevki kırılmış, sorun çözmesi gerektiği halde kendisi sorun olan kamu kurumları

***

Milli Eğitim Bakanlığı, personel sayısı ve teşkilat yapısının büyüklüğüne koşut olarak vekaletle görevlendirilmenin en çok yapıldığı bakanlık. Bundan dolayı işler bir türlü düzgün yürümüyor. Çünkü kimse işini asli işi olarak görmüyor. İçlerinde öyleleri var ki yapması sakıncalı görülen işlerin başına getirilmiş. Örneğin Talim ve Terbiye Kurulu üyesi Ahmet Ergün Bedük. Teftiş kurulunun yaptığı soruşturma sonunda onay verdiği kaynak kitapların onayları iptal edilmiş, taraflı davrandığı için disiplin cezası ile cezalandırılmış; üstelik bir daha kaynak kitap incelettirilmemesi teklifi getirilmiş olmasına karşın bırakın kaynak kitabı, ders kitaplarının onaylandığı, eğitim sistemine yön veren kurumun karar organında görevlendirilmiş. Bir de Ankara Milli Eğitim Müdürüne bakalım. Murat Bey Balta, asıl kadrosu şube müdürü iken iki yıl önce Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne görevlendiriliyor. Bir süre sonra da kararname düzenleniyor. Kararnamesi uygun bulunmayarak köşkten dönüyor. Ama gelin görün ki Murat Bey Balta halen Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nü vekaleten yürütüyor. Orta ölçekli bir ülkenin eğitim örgütü ve öğrenci sayısına sahip Ankara'nın İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nün, Cumhurbaşkanı tarafından sakıncalı bulunan biri tarafından vekaleten yürütülmesi ne anlama geliyor? Bu sorunun olası yanıtlarını bu köşede aramaya devam edeceğiz. İsterseniz, şimdi Hüseyin Çelik'in bu konuda yaptığı kurnazlığa değinelim. Murat Bey Balta'nın, şube müdürü olarak Ankara Milli Eğitim Müdürlüğü görevini yürütmesinin sorun olduğunu bilen Hüseyin Çelik, Balta'ya müşavirlik kararnamesi düzenleyerek köşke gönderiyor. Cumhurbaşkanı da danışmanını belirlemek bakanın kendi hakkıdır, diyerek son derece etik olan bir davranışla bu atamayı reddetmiyor, imzalıyor. Peki Hüseyin Çelik ne yapıyor? Bir yılı aşkın süredir müşavir kadrosunda olan Murat Bey Balta'yı halen Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğünde vekaleten tutuyor. Yani Cumhurbaşkanını etik davranışına karşı hile yoluna başvuruyor.

Bizde örnek çok. Yüzlerce üst düzey bürokrat, il, ilçe ve şube müdürü halen görevini vekaletle yürütüyor. Aslına bakarsanız Milli Eğitim Bakanı'nın kendisi de vekil sayılır. Nasıl yani, demeyin. Daha iki hafta önce Başbakan tarafından Milli Eğitim Bakanlığı'na yeni bir isim önerilmişti. Önümüzdeki günlerde yeni bir ismin tekrar köşke gideceği söyleniyor. Herhalde başarılı bulunsaydı Başbakan böyle bir tercihte bulunmazdı. Demek ki başarısızlığını Başbakan da görüyor. Yoksa durup dururken bakan değiştirilir mi?