Moiz Usta, Benekli AgopUsta, Suser Amca, Papaz Fangri Nikos… Son zamanlarda yazmaya sardıran bir cerrah arkadaşımın henüz yayınlanmamış öyküsünde geçen isimler bunlar.

Handa, esnaflarla haşir neşir olarak, Moiz Usta’nın yanında kuyumcu çıraklığı yapmış bir çocuğun gözünden anlatılıyor hikaye. Hikayede ismi geçenler iyi insanlar! Moizler, Agoplar, Suserler, Nikoslar… Bu toprağın gittikçe azalan, yok olan iyi insanları.

Moiz Usta’nın ölümüyle bitiyor Kenan’ın henüz yayınlanmamış öyküsü. Çocuk, artık büyümüş belki, kendine yazılmış “vasiyet” notu okuyor: “Kuzum. Altın tozlarını Benekli Agop Usta’ya son kez götür. Agop da Moiz de senden başkasına güvenmez. Verdiğini her zaman yaptığım gibi dağıt; yarısını han esnafının çocuklarına okul masrafı yap. Mum Abine yeni bir soba al. İhtiyarladı, artık üşür o garip. Kuran kursundaki yetimleri unutma…

Moiz Usta belli ki iyi insan. Çok belli. Öyküde; “Cenazesine her türlü cemaatten yüzlerce insan katıldı” diye yazıyor. “Önce inancına uygun dini bir tören yapıldı. Akrabaları gittikten sonra, handaki Müslüman esnaf dükkanda toplandı. İlahiler söylendi. Yasinler okundu. Çarşıya yakın Kuran kursundaki öğrencilerden otuzu birden gelip, her biri bir cüzü ezberden okuyarak, bir saat içinde onun için hatim indirdiler.”

İyi ki Kenan böyle bir hikayeyi anlatmaya hazırlanıyor. En önemli eksiklerimizden birini tamamlamaya dönük önemli bir çaba.

Birkaç gündür kuyumcu ustası Moiz’in değil ama tıp ustası Kolsuz Agop’un hikayesini dinliyoruz. Ne yazık ki, hastası olmayan ve onu doğrudan tanımayan çoğunluk için, yine ölüm üzerine anlatılan bir hikayeyle karşımızda Prof. Dr. Agop Kotoğyan.

Bir “vatansever”di denildi ve bayrağa sarılıp kilisedeki törenden sonra toprağa verildi. Ölüm haberini ilk duyuran CHP Milletvekili Selina Doğan; “Ülkemizin yetiştirdiği en kıymetli dermatologlardan biri olan Prof. Dr. Agop Kotoğyan’ı nam-ı diğer ‘Kolsuz Agop’u’ kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. Asdvads hokin lusavore. Toprağı bol olsun” demişti.

Asdvads hokin lusavore! Tanrı ruhunu aydınlatsın demek Ermenice, Allah rahmet eylesin yerine söyledikleri Ermenilerin.

Bir düşünün; kaçımız “Müslüman olmayana rahmet dilenmez” diyor; hangimiz Ermenice, Yahudice, Rumca, Kürtçe, Çerkezce ya da Gürcüce bir acıyı paylaşmayı, bir selamlaşmayı becerebiliyoruz? Kaçımız Alevilerin ne zaman ve nasıl oruç tuttuklarını biliyoruz?

Kendi soy kütüğü merakımızla bilgisayara çullanıp sistemi çökertiyoruz da; hemen yanı başımızdakileri, komşularımızı, bu memlekette birlikte yaşadığımız farklı dili konuşup farklı dine inananları empatik bir merakın konusu yapıyor muyuz?

Bir “vatanseverdi” deyip tabutunu Türk bayrağına sardığımız Agop Kotoğyan’ın ölümü üzerine okuduğumuz yarım yamalak hikayesinden; dedesinin 1915’te öldürüldüğünü, o sırada henüz 4 yaşında olan babasını bir mağaraya saklayarak ölümden kurtardıklarını öğreniyoruz ama, babası Kirkor bir mağarada ölümden saklanamasaydı bayrağa sarıp yolcu ettiğimiz “vatansever Agop”un da olmayacağını düşünüyor muyuz?

O Agoplar ki, hikayelerini dinleyebilirsek öğreniyoruz; yollarına halılar sererek yurtdışına çağırıldıklarında; “Çok acı çektim. Sefaletin dibinde yaşadım. Çocukluğumu, kolumu kaybettim, yolumu kaybetmedim. Bu ülkede yaşayan milyonlarca insandan farklı olmadığımı düşündüm. Bu topraklarda yaşayan tüm insanları kardeşim olarak benimsedim. Bir ülkeyi sevmek demek, bu topraklarda geçirdiğin güzel ve iyi günleri sevmek demek değildir. İyi günde ve kötü günde burada olmak, vatanın yanında kalmak demektir yurt sevgisi” diyorlar.

Ya hikayelerini bilmediklerimiz!

Birbirimizin hikayelerini bilmediğimiz için, “Kiminle komşu olmak istemezsiniz?” diye sorulduğunda; eşcinsellerle başlayıp, AIDS’li, ateist, Yahudi, Hıristiyan, yani farklı olan kim varsa sıralıyoruz.

Bir arada yaşayacaksak kardeşçe, bize bizden farklı olanların hikayeleri lazım! Hikayelerini bildiğimizde bayrağa sardığımız Agoplar, hikayelerini bilmediğimizde komşu bile istemediğimiz “öteki” oluyorlar.