Şehrin hafızası o kadar zayıf ki Ankara’nın eski yaşamına dair bildiklerimiz veya şu zamanda şahit olduklarımız çok kısıtlı. Sevgi Soysal’ın eski Ankara’ya dair romanlarındaki kesitler bize ancak belirli ipuçları verebiliyor. Ankara’nın yerlisi diye tabir edebileceğimiz kesiminin çok zayıf oluşu, 70’lerle birlikte başlayan keskin dönüşümün, 90’lar itibariyle kentsel dönüşüm ve ıslah projeleriyle artması şehre dair bir aidiyet ve ortak bir hafıza yaratma konusunda insanları çok zorluyor.

Asfaltın altında dereler var! Renkli kaldırımlar mı, rögar kapaklarının altı mı?

ANIL BOYDAĞ

Ankara Uluslarası Film Festivali (AUFF), 3 Eylül’de başlıyor. Pandemi dönemi sonrası Türkiye’de seyirciyle bulaşacak ilk festival olacak, AUFF’nin Ulusal Belgesel Yarışma seçkisinden, 'Asfaltın Altında Dereler Var!’ı izleme şansı edindim ve yönetmen Yasin Semiz’le de filme dair merak ettiklerimi sordum.

Asfaltın Altında Dereler Var! yıllardır Ankara’da ıslah edilmiş, asfaltın altına kanallara hapsedilmiş derelerin peşine düşüyor. Erken Cumhuriyet döneminden Ankara’nın bu dereler etrafında nasıl şehirleştiğine ve zamanla kısa ve kolay yolu seçen dönem yetkililerinin bu dereleri yaşayan ölülüğe nasıl hapsettiğine dair önemli bilgiler içeren belgesel, bu derelerin günümüzdeki son halini de onların üzerinde bize gösteriyor. Bu farklı bireyleri ele alan bölüm, bu derelerle bir şekilde sorumluluk hisseden insanların onları arayışına yani bir nevi bir define avına dönüşüyor. Günlük yaşantımızda üstünden geçtiğimiz, hatta yaşadığımız dereleri; kentlilik bilinciyle bu konudaki birincil aktörlerin, bir iz sürücü gibi şehrin hafızasını yeniden oluşturma çabaları zamanla su ve Ankara’nın genel kanıya ters olarak ne kadar bağlantılı olduğunu ve Ankara’nın bu dereler olmadan ne kadar eksik ne kadar kendisiyle bağını kopardığını gösteriyor.

Daha önce, Eymir Neden Paylaşılamadı? belgesel filmini çeken Semiz, bu belgesel projesinin de ilk filminin gösterimleri sırasında tanıştığı bir grup insan sayesinde başladığını söylüyor. Başvurduğu hiçbir kurumda destek alamamasına rağmen filmi bitirmeyi başardığını söylüyor. Tabii belgeselin herhangi bir destek alamayışı, belgeselin derinleşmesini de etkilemiş. Yıllardır, Ankara’nın derelerini tekrar özgürlüğe kavuşturmaya çalışan insanların, gözünde ilerleyen belgesel, bir yandan şehrin tarihine de ışık tutuyor. 1950’li yıllarda yaşanan sellerin ve bunun etkisiyle yaşanan ölümlerin, derelerin asfaltın altına hapis edilmesinin başlangıcı; bir korku refleksiyle başlayan tarih, özellikle 1990’larda Melih Gökçek’in Belediye Başkanlığı'na gelip şehri neoliberal talana açmasıyla akıbeti daha da kötüleştiriyor. Her yıl yağmurlarla devam eden seller bitmiş değil, alt geçitlerin sularla taşıp dolması ve can kayıpları bitmiyor. Hem filmin kendisinde hem de Yasin Semiz’in bunun dönüşümü için bir umudu var ancak öncelikle bunlar için Ankara’nın altyapı sorunlarının bu derelerle başladığına dair bir itiraf gerekli. Halbuki bu yapılmıyor, şehrin üstünde olduğu kadar, altında da betonlaşma artarak devam ediyor ve gri Ankara temsili bizim için itici olsa da ya da sahiplensek de aslında bu şunun için kullanılabilir, Ankara’nın derelerine, iklimine yapılmış ihanetin ardından evet gri Ankara denilebilir ancak tüm bu temsilleri renkli asfalt kaldırımların değiştirmeyeceği de kesin.

Şehrin hafızası o kadar zayıf ki Ankara’nın eski yaşamına dair bildiklerimiz veya şu zamanda şahit olduklarımız çok kısıtlı. Sevgi Soysal’ın eski Ankara’ya dair romanlarındaki kesitler bize ancak belirli ipuçları verebiliyor. Ankara’nın yerlisi diye tabir edebileceğimiz kesiminin çok zayıf oluşu, 70’lerle birlikte başlayan keskin dönüşümün, 90’lar itibariyle kentsel dönüşüm ve ıslah projeleriyle artması şehre dair bir aidiyet ve ortak bir hafıza yaratma konusunda insanları çok zorluyor. Kentlilik buna rağmen, belgeselde de görüldüğü gibi Ankara’ya sonradan gelen insanların çabalarıyla tekrar kurulmaya çalışılıyor. Yüz yıllık bir Başkent'in, bir hatıraya ihtiyacı varken Ulus’un girişine yapılan büyük camiiyle hâlâ anlamsız savaşlar verilmeye devam ediliyor.

Geçtiğimiz yıl değişen belediye yönetimi ile birlikte pek çok insanın yaşanılabilir bir Ankara için umutları yeşerdi. Semiz ise değişen Belediye’nin elbette bir umut olabileceğini ancak yine de bireylerin sorumluluğu ve talebi olmadan bunun başarılamayacağını söylüyor. Asfaltın Altında Dereler Var! bir belgesel film ancak bunun ötesinde çözümler arıyor ve yapılan mücadelelerin, hafızayı tekrar ortaya çıkarmak için yapılan çalışmaların izini sürüyor. Bu yüzden belgeselin tabii ki sanatsal bir ağırlığı olsa da hareket halindeki bir mücadele yapısıyla öne çıktığını söylemek gerekir. 3 Eylül’de başlayacak Ankara Uluslararası Film Festivali ile birlikte ilk gösterimini yapacak film, bu sebeplerle Ankaralılar için özel bir önem arz ediyor.

asfaltin-altinda-dereler-var-renkli-kaldirimlar-mi-rogar-kapaklarinin-alti-mi-774808-1.