Asgari ücret üzerindeki vergi ve kesinti yükü nedeniyle asgari ücretin önemli bir bölümü vergi ve kesintiye gitmektedir. Asgari ücretin işverene maliyetinin sadece yüzde 49’ü işçiler tarafından kendileri için harcanabilir gelirdir. Yüzde 51’i dolaylı ve dolaysız vergi ve kesintilere gitmektedir

Asgari ücret lütuf değil temel bir insan hakkıdır

Asgari ücret evrensel temel insan haklarından biridir. Asgari ücret bir lütuf değil, sermaye veya hükümetlerin çalışanlara bahşettiği bir uygulama hiç değildir. Asgari ücret işçilerin liberalizmin “bırakınız yapsınlar” itikadına dayanan vahşi kapitalizme karşı yürüttükleri uzun sınıf mücadelesi sonucu kazanılmış evrensel bir haktır. Asgari ücret uygulaması, işçilerin sermayenin ve piyasa mekanizmasının insafına bırakılmaması ve ücretlerin kamusal düzenlemelerle korunması anlamına geliyor. Asgari ücret liberalizm ve neoliberalizmin hiç hazzetmediği bir haktır. Çünkü asgari ücret uygulaması, ücretlerin işgücünün arzına ve talebine göre belirlenmesi gerektiğini savunan iktisadi liberalizmin en temel ilkelerinden birinin iflası demektir.

Asgari ücretin evrensel kuralları

Asgari ücret 100 yıldır evrensel bir hak olarak kabul edilir. 1919’da kurulan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) “her çalışana ülkesinin ve zamanın koşullarına göre makul bir yaşamı sürdürebilmesi için uygun bir ücret ödenmelidir” kuralını benimsemişti. Asgari ücret günümüzde çeşitli uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmıştır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (1948) asgari ücret hakkını özlü biçimde ortaya koymaktadır: “Çalışan herkesin, kendisine ve ailesine insanlık onuruna yaraşır bir yaşam sağlayan ve gerektiğinde her türlü sosyal koruma yolları ile de desteklenen adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır.” Görüldüğü gibi asgari ücretin işçinin kendisine ve ailesine onurlu bir yaşam sağlayacak düzeyde olması esastır.

Ülkemizde asgari ücret 1936 tarihli İş Kanunu ile kabul edildi. Asgari ücret zamanla ulusal ölçekli tek tip ve hiçbir ayrım olmadan saptanan bir ücrete dönüştü. 1961 Anayasasının 45. maddesi “Devlet, çalışanların, yaptıkları işe uygun ve insanlık haysiyetine yaraşır bir yaşayış seviyesi sağlamalarına elverişli adâletli bir ücret elde etmeleri için gerekli tedbirleri alır” hükmünde yer veriyordu. Bu maddede yer alan “insanlık haysiyetine yaraşır bir yaşayış seviyesi sağlamalarına elverişli” ifadesi 1982 Anayasasından çıkarıldı. 1982 Anayasasını yapanlar insan onuruna yaraşır bir yaşam düzeyini emekçilere çok görmüş olmalı!

1982 Anayasası’nın 55. maddesine göre, “Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır. Asgari ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da gözönünde bulundurulur.” 1961 Anayasasına göre kırpılmış olsa da devletin asgari ücret konusunda olumlu edimde bulunma yükümlülüğü nettir. Bu bir lütuf sorunu değil yükümlülüktür. Devlet adil bir ücret için ve asgari ücret için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Anayasa’ya göre asgari ücret sadece ülkenin ekonomik durumu ile sınırlı olarak ele alınamaz. “Çalışanların geçim şartları” asgari ücret tespitinde dikkate alınması gereken ilk etkendir.


Türkiye’de asgari ücret tespiti

Ancak evrensel kabul görmüş ilkelere rağmen Türkiye’de asgari ücretin tespitinde işçinin sadece kendisi dikkate alınmakta ve ailesi değerlendirme dışı bırakılmaktadır. Bu durum daha baştan asgari ücretin düşük saptanmasının yolunu açmaktadır. Öte yandan asgari ücret üzerindeki vergi ve kesinti yükü nedeniyle asgari ücretin önemli bir bölümü vergi ve kesintiye gitmektedir. Asgari ücretin işverene maliyetinin sadece yüzde 49’ü işçiler tarafından kendileri için harcanabilir gelirdir. Yüzde 51’i dolaylı ve dolaysız vergi ve kesintilere gitmektedir. Örneğin 2019 yılında 3 bin 6 TL olan asgari ücret maliyetinin dolaylı ve dolaysız vergiler ile sigorta primi ve diğer kesintiler sonra (Asgari Geçim İndirimi hariç) işçiler kalan bin 469 TL’sini kendileri için harcayabilmektedir. Bin 537 TL vergi ve kesintilere gitmektedir. Asgari ücret üzerinde bu derece yoğun bir vergi ve kesinti yükü vahim bir adaletsizliktir. Ülkede başka kim gayri safi kazancının yarısından vazgeçmektedir?

Asgari ücrette işverenlere sağlanan teşvikler işçilere sağlanmıyor. İşverenlere sağlanan 5 puan SGK prim indirimi işçilere sağlanmıyor. Dahası geçmişte asgari ücretin bir parçası olmayan vergi iadesi kaldırılarak getirilen Asgari Geçim İndirimi (AGİ) asgari ücretin bir parçası haline getirilerek asgari ücret tırpanlanıyor. Oysa AGİ asgari ücretin bir parçası değildir. AGİ işçilere asgari ücretten ayrı olarak ödenmelidir.

Adil ve insan onuruna yaraşır bir asgari ücret için üç köklü adım atılmalıdır. İşçinin ailesi de hesaba katılmalı, asgari ücret net olarak hesaplanmalı ve AGİ asgari ücrete eklenmelidir. Kuşkusuz asgari ücretin her dönem en az kişi başına milli gelir artışı kadar artması bir diğer temel ilke olmalıdır.

Türkiye asgari ücretliler toplumu

Türkiye giderek artan biçimde asgari ücretliler toplumu haline geliyor. Bir yandan asgari ücret ile ortalama ücret arasındaki makas kapanıyor, öte yandan asgari ücret ve civarında ücret alanların sayısı hızla yükseliyor. Örneğin 2007 yılında ortalama ücret, asgari ücretin 2,1 katı iken 2018’de 1,5 katına geriledi. Ortalama ücretler asgari ücrete yakınsıyor. Asgari ücret giderek ortalama ücret haline geliyor. Diğer yandan asgari ücret ve civarında ücretle çalışanlar 10 milyon civarına ulaştı. 1 milyon 800 bin işçi asgari ücret altında çalışırken, asgari ücret ve altında çalışanların sayısı 7 milyona yaklaştı. Asgari ücretin yüzde 20 fazlası ile onun altında ücretler çalışanların sayısı 10 milyonu aştı. Asgari ücret ve altında çalışanların oranı yüzde 42’ye ulaşırken, asgari ücret civarı/asgari ücret komşuluğunda çalışanların oranı yüzde 65’e yaklaştı.

Bu nedenle asgari ücret marjinal bir kesimin değil Türkiye’de genel ücret seviyesinin saptanması anlamına geliyor. Asgari ücret adeta bir ulusal ölçekli toplu pazarlıktır. Milyonlarca işçiyi ve ailesini etkilemektedir. Bu derece büyük bir ücret pazarlığının sadece masaya sıkıştırılması mümkün değildir. Asgari ücret Türkiye’de üçlü bir mekanizma ile (Asgari Ücret Tespit Komisyonu) masa başında saptanmaktadır. Asgari ücret pazarlığında uyuşmazlık söz konusu olmamakta, grev ve toplu eyleme başvurulamamaktadır. 5 işçi (Türk-İş), 5 işveren (TİSK) ve 5 hükümet temsilcisinden oluşan kurul çoğunluk ile karar almakta ve kararları eksin nitelik taşıyıp itiraz söz konusu olmamaktadır. Bu yöntem asgari ücreti bir masa başı pazarlığına indirgemekte ve bir lütuf ve jest konusu yapmaktadır.

Asgari ücret toplu pazarlıkla belirlenmeli

Oysa dünyada bir çok ülkede asgari ücret toplu pazarlık yoluyla saptanmaktadır. Sendikaların asgari ücret saptanması sırasında toplumu harekete geçirmeleri ve toplu eyleme başvurmalarından doğal bir yol olamaz. Nitekim ILO asgari ücretin artırılması için yapılacak grevleri meşru kabul etmektedir. Asgari ücretin insan onuruna uygun bir düzeye yükseltilmesi için yapılacak bir uyarı genel grevi hukuka uygundur. Türkiye’nin onaylandığı ILO sözleşmeleri buna imkân vermektedir.
Asgari ücret toplumun temel bir meselesi ise insan onuruna yaraşır asgari ücret talebi etrafından toplumun harekete geçirilmesi, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılmasından daha doğal bir durum olamaz. Asgari ücreti sadece masaya sıkıştırmadan bir lütuf konusu haline getirmeden demokratik kanalların kullanılması gerekir.

asgari-ucret-lutuf-degil-temel-bir-insan-hakkidir-665074-1.
Asgari ücret marjinal bir kesimin değil Türkiye’de genel ücret seviyesinin saptanması anlamına geliyor. Asgari ücret adeta bir ulusal ölçekli toplu pazarlıktır. Milyonlarca işçiyi ve ailesini etkilemektedir. Bu derece büyük bir ücret pazarlığının sadece masaya sıkıştırılması mümkün değildir.



Üç işçi konfederasyonunun Türkiye’deki asgari ücret tespit tarihinde ilk kez bir araya gelmesi, Türk-İş’in DİSK ve Hak-İş’in görüşlerini alması ve ortak ilkelerin saptanması son derece önemlidir. Üç konfederasyon farklı asgari ücret miktarları hesaplamış olsa da ortak ilkelerin benimsenmesi olması gereken hatta geç kalan bir tablodur. Ancak bu yetmez. Kamuoyunun gücünün ve talebinin demokratik yollardan gösterilmesi şarttır. Türk-İş, Hak-İş ve DİSK’in ortak bir asgari ücret mitingi düzenlemesi ve gerekirse bir uyarı grevi yapması gerekir.

Bilindiği gibi asgari ücret genellikle işveren ve hükümet mutabakatı ile saptanmakta işçi kesimine ise muhalefet şerhi yazmak düşmektedir. Bunun yerine asgari ücret konusunda işçilerin talebinin güçlü biçimde dile getirilmesi ve kamuoyu baskısı oluşturulması gerekir. Yoksa asgari ücret tespit edildikten sonra masadan kalkmanın bir manası olmayacaktır.

Asgari ücrete ilişkin gerçek dışı iddialar

Gelelim bu yılın asgari ücret tespit sürecinde ortaya atılan bazı iddialara. Bu yıl asgari ücret görüşmeleri işsizlik ile baskılanmakta, işsizlik adeta bir tehdit olarak kullanılmaktadır. Diğer bir iddia ise Türkiye’deki asgari ücret düzeyinin Türkiye ekonomisinin rekabet gücünü engelleyecek kadar yüksek olduğudur. Ekonomik kriz koşullarında asgari ücret artışının “makul” düzeyde olmasını söyleyenler de var.

Her şeyden önce asgari ücreti işsizlikle, rekabet gücü ile ve krizle birlikte değerlendirmek mümkün değildir. Asgari ücret kayıtsız şartsız geçinmeye yetecek en az ücrettir. Ekonomik koşullardan, işsizlikten, yaştan, cinsiyetten, bölgeden vb. farklı olarak saptanması gereken bir ücrettir. Bunlar bahanedir. Asgari ücret olmazsa olmaz ücrettir. İnsanın temel yaşam düzeyini sağlayacak, başkasına muhtaç olamayacağı ücrettir. Devlet bu ücreti garanti etmekle yükümlüdür. Bu yüzden asgari ücrete işsizlik sopası göstermek ahlaksız bir tutumdur. Dahası asgari ücret artışının işsizlikte artışa yola açtığına dair bilimsel veri yoktur. İşsizlikteki artış asgari ücretin sonucu değildir. Örneğin 2015’teki yüzde 30 asgari ücret artışı işsizlikte herhangi bir artışa yol açmadı.

Türkiye’de asgari ücretin ekonomik rekabet açısından yüksek olduğunu söyleyenler ise en hafif ifadeyle gerçekleri çarpıtıyor. Öncelikle asgari ücretin bir rekabet ücreti olmadığını vurgulayalım. Uluslararası asgari ücret karşılaştırmalarında iki yöntem kullanılır satın alma gücü paritesine (SAGP) göre asgari ücret ve nominal asgari ücret karşılaştırması. İkisi farklı durumları ölçer. SAGP tartışmalı yönleri olsa da işçilerin alım gücünü ölçerken, nominal asgari ücret işverene maliyeti ölçer. Dolayısıyla Türkiye’de asgari ücretin ekonomik rekabete etkisi için bakılması gereken yer nominal asgari ücret karşılaştırmalarıdır.

Bu ölçütle bakıldığında Türkiye Avrupa ülkeleri içinde en düşük asgari ücrete sahip 4. ülkedir. Türkiye’den daha düşük asgari ücrete sahip ülkeler Sırbistan, Bulgaristan ve Arnavutluk’tur. 2009’da Türkiye’den düşük asgari ücrete sahip 11 ülke varken, 2019’da bu sayı 3’e düşmüştür. Türkiye’de asgari ücret Avrupa ülkelerine göre diptedir ve oldukça yavaş artmaktadır. Kısaca sermaye kaygılanmasın Türkiye daha düşük asgari ücret vererek rekabet gücünü sürekli artırmaktadır!

Asgari ücrete ilişkin daha fazla ve daha detaylı bilgi ile bu yazıda kullanılan verilerin kaynakları için bakınız DİSK-AR 2020 Asgari Ücret Raporu: shorturl.at/hVW12

cukurda-defineci-avi-540867-1.