Ekonomi konusunda pek mahir bir hükümetimiz var. Öyle hamleler yapılıyor ki herkesin kafası bir karışıyor sormayın. ‘Yahu ücretimiz artıyor artmasına ama bir türlü evdeki hesap çarşıya uymuyor’ diyenleriniz vardır.

Bu hamleler nedeniyle 2016 yılına enflasyondaki artış ve asgari ücret tartışmaları ile birlikte giriyoruz. ‘Daha asgari ücretli zam almadan ücret enflasyon karşısında eridi’ türü başlıklar gazetelerde genişçe yer buldu. Enflasyonun nasıl bir kayba neden olduğuna bu yazıda girmeyeceğim. Ancak asgari ücret temelinde vaat edilen rakamın gerçekliğini sorgulamak gerektiği açık.

Asgari ücretin 1300 TL net olduğu gerçek bir veri değil. Ancak ele geçecek tutar en az bu kadar olacak. ‘O nasıl iş ?’ demeyin. Bildiğiniz gibi daha önce vergi iadesi olarak toplanan fişler karşılığında yapılan bir ödeme vardı. Hani fişleri toplardık. Zarfların üzerine tek tek işlerdik. Farkında mısınız bilemem ama o uygulama bu Asgari Geçim İndirimi (AGİ) gelmeden önce kaldırıldı. Yerine Asgari Geçim İndirimi (AGİ) getirildi. Hepimiz de sevindik. Kurtulduk bu fiş toplama cefasından. Artık her ay AGİ sahibi olduk. Sonuç olarak bu AGİ asgari ücretin bir parçası değil. Vergi iadesi yerine uygulamaya konan bir çeşit vergi indirimi. Bunu bir kenara yazalım.

O yüzden gerçek net ücret AGİ’siz ücret. O da 1177 TL.

Gelelim bu 1177 TL’nin 180 TL’lik kısmına. ‘Dur ona dokunma ’ diyebilirsiniz. Ben dokunmuyorum ama dokunanlar var. Hesap ortada.

Asgari ücrete yapılan artışla 2016 yılında hükümet, asgari ücretliden kaba bir hesapla 10 milyar TL gelir vergisi toplayacak*. “Toplayacak tabi!” diyenleriniz olacaktır. ‘Yoksa yol, su, elektrik ve TOMA olarak bize nasıl dönecek’. Ama iş öyle değil.

Asgari ücretin 110 TL’si hazineden karşılanacak. Yani işverenin cebinden çıkmayacak.

Şimdi de “E ne olmuş!” diyenlerinizi duyar gibiyim. Hatta beni servet düşmanlığı ile bile suçlayabilirsiniz. ‘Sermayedar kazanacak ki biz de çalışalım!’.


Ancak bu 110 TL hemen hemen bizim verdiğimiz gelir vergisi ile aynı. Yani kaba bir hesapla 10 milyar TL.

‘Haydaaaa!’. Evet yaaaa!. Oldu mu bu şimdi? Hazine bir eliyle bizden alıp bu parayı diğer eliyle işverenin cebine koyuyor. Yani ücretimizin 100 TL’lik kısmını aslında biz kendi kendimize ödüyoruz.



Kaldı mı 80 TL. Efendim o da benzer bir süreçten geçiyor. 2008 yılında bu yana hükümet işverenlerin sigorta primlerinin % 5’lik kısmını hazineden karşılıyor. Yani ‘sen ödeme bu tutarı ben senin adına hükümetin bütçesinden hallederim, kankayız’ diyor. Toplamda bu yolla işverenler adına hazineden SGK’ya aktarılan kaynak 45 milyar TL’yi bulmuş durumda.

Bu 80 TL’nin kaynağı da verdiğimiz vergiler.

Etti mi size 180-190 TL. O zaman kaldı mı elimize 1000 TL net.

Bir de işsizlik sigortasından işverenler adına yapılan ödemeler var. Onlara hiç girmiyorum.

Aralık ayında asgari ücret AGİ hariç 910 TL idi. Enflasyon oranında bir artış olsa net 990 TL olacaktı.

İşte 1300 net efsanesinin çöküşü.

Hazine ve fonun işverenler için kullanılması yeni değil. Ama bu hikayeye ilave katlar çıkıldığı açık.

Buna rağmen işverenler daha zamlı ücret ödemeden bahane bulmuş durumda. Yakın zamanda Ordu Üniversitesi’nde taşeron firma işçileri bu bahane ile işten çıkartılmış. Pek çok yerde işten çıkartmalar olmuş. İşçilerin iş yükü artmış.

İş bununla sınırlı kalsa iyi. Cebinden hemen hemen çıkmayan bir zam nedeniyle işverenler daha fazlasını istiyor.

“Kıdem tazminatı üst sınırı bu işten etkilenmesin”. “Kıdem tazminatı kaldırılsın, fona devredilsin”. “Dayıbaşılık sistemi kurumsallaşsın”. “İşverenlerin işçi üzerindeki keyfiyeti artırılsın”. “Esnek çalışma, geçici çalışma yaygınlaştırılsın.” İşin özü asgari ücret asgari değil, genel ücret olsun. Neden? Çünkü işveren de, iktidarlar gibi hep mağdur.

* Hesaplama basit. SGK verilerine göre yeni asgari ücret ile çalışanların oranı en az % 60 olacak. Bu da kaba bir hesapla 8 milyon kişi demek. Her birinden aylık 100 TL ortalama gelir vergisi kesilse (son 3 ay vergi dilimi değişecek) yıllık yaklaşık 10 milyar TL eder...