Uzun yıllardır dinin başat bir yönetim biçimi olduğu bir toplumda insanların, kurumların bu yapıyı nasıl genişlettiğinin sorgulanması açısından sorgulayıcı ve düşündürücü bir film.

Asghar Farhadi’nin A Hero filminde “Kahraman”ın dönüşümü

Emine Uçar İlbuğa

“Bir Ayrılık” (2011), “Satıcı” (2016) filmleriyle başta Cannes, Berlin ve Akademi olmak üzere uluslararası birçok festivalde büyük ödüllerin sahibi olan Asghar Farhadi son filmi “A Hero” (Kahraman) ile 2021 Cannes Film Festivali’nde En İyi Film Ödülünün sahibi oldu. Ancak temel konusu “etik” ve “kuşku” üzerine kurulu olan film, yönetmenin bir öğrencisi tarafından hikâyesinin kendisine ait olduğu yönünde başlatmış olduğu hukuki mücadele ile paradoksal bir boyut kazandı. Bu yıl (2022) Cannes Film Festivali’nde jüri olarak yer alan Farhadi bu konuya ilişkin verdiği röportajlarında filmin hikâyesinin Bertolt Brecht’in “Galileo’nun Yaşamı” adlı oyunundan ilhamla iyi işler yapan birinin “hızlı yükselişi ve inişi” konusunda kafasında çok önceden bir hikâye oluştuğunu ve bir yandan Brecht’in ‘Galileo’ eseri üzerine çalışırken, bir yandan da günümüz koşullarında medyada insanların hızla kutsanarak kahramanlaştırılmaları ve ardından yerle bir edilmeleri ile ilgili haberleri takip ettiğini ve bu süreçte “kahraman” kavramı üzerine düşündüğünü, kavrama yüklenen anlam üzerinden bir tartışmaya girdiğini söyledi. Ayrıca filme konu olan ve Şiraz’da Shokri adlı bir mahkûmun yaşadıkları olayın İran medyasında yer aldığını, özel olarak bu hikâyenin öğrencisi tarafından yaratılmadığını, böyle kamuya açık hale gelmiş konuların da farklı açılardan sanatın her alanında sorunsallaştırılmasının mümkün olduğunu belirtti.


Film cezaevinden birkaç gün için izinli çıkan mahkum Rahim Soltani (Amir Jadidi)’nin Güney İran’da Pers İmparatorluğu’nun başkenti Persepolis yakınlarında bulunan Nakş-ı Rüstem’deki “Kserkses’in oyma mezarında restorasyon işinde çalışan eniştesi Hüseyin (Alirezah Jahandideh)’in yanına gelmesiyle başlıyor. Rahim eniştesinin çalıştığı alana yüksek iskele merdivenlerini tırmanarak çıkarken, kamera farklı açılardan ve kesmeden onu takip ediyor. Böylece filmde İran tarihi üzerinden Rahim’in hikâyesine geçiş yapılıyor. Rahim kuracağı yeni bir iş için önce tefeciden para alır, ancak parayı geri ödeyemez ve borcu kendisine kefil olan bacanağı Bahram (Mohsen Tanabandeh) öder. Bu kez Bahram’a olan borcunu ödeyemeyen Rahim’i önce eşi terk eder, ardından bacanağı tarafından şikâyet edilir ve üç yıl ceza alarak mahkûm olur. Artık Rahim için tek amaç vardır, o da ilk evliliğinden olan oğlu Şiyavuş (Saleh Karimaei) ve kız arkadaşı Ferhunde (Sahar Goldoost) ile kuracağı yeni hayatı için cezaevinden çıkmak ve çalışarak borçlarını ödemek.

Olaylar Rahim’in Ferhunde’nin bulduğu altınları kendisinin bulduğunu söylemesi ve sahibine teslim etmek adına geri bildirim için cezaevinin telefonunu vermesiyle tamamen farklı bir boyut kazanır. Rahim için artık geri dönülmesi zor bir süreç başlar. Rahim’in hikâyesi kuşkularla yüklü, etik bir sorun haline gelir. Bir yandan borcu nedeniyle cezaevinde yatan birinin sokakta bulduğu altın dolu çantayı sahibine teslim etmek istemesi Rahim’i medya aracılığı ile bir kahramana dönüştürürken öte yandan cezaevi yönetimi ve yardımlaşma derneği yöneticilerinin de sürece dahil olmaları ile Rahim’in hikayesi bir kahramanlık hikayesine dönüşür. Sık sık mahkûmların intiharı ile medyada gündem olan cezaevi yöneticileri medyaya daha pozitif bir cezaevi imajı çizmek için Rahim’e cezaevinde imtiyaz tanırken, kendi kahramanlıklarının da hikâyesini yazmaya başlarlar. Yardımlaşma Derneği yöneticileri ise Rahim’e para toplamak adına düzenledikleri etkinliklerde hem Rahim’i hem de oğlu Siyavuş’u duygusal sömürünün bir parçası haline getirirler. Giderek Rahim’in doğruyu söylediği konusunda kuşkular arttıkça toplanan paraları ölüm cezasına çarptırılan bir mahkûm için kullanma kararı alırlar. Bu ise ikili bir etik tartışmayı da beraberinde getirir: Bir mahkûmun özgürlüğü için toplanan paraları, birinin hayatı için mi yoksa diğerinin özgürlüğü için mi kullanmak gerekir? Rahim kendinden bir kahraman yaratmak isterken yeniden bir kurbana mı dönüştü?

Filmde belediye otobüsleri, Rahim’in bindiği taksi, kullandığı ankesörlü telefon, giyindiği gömlek ve cekete kadar sarı ve tonlarına yapılan vurgu oldukça dikkat çekici ve sarı renge yönelik bu vurgu rastlantısal değil. Renklere bulundukları ortamla sembolik, duygusal, algısal bağlam üzerinden anlamlar yüklenmekte, sarı kimi toplumlarda kötülüğe, tehlikeye, kuşkuya kiminde ise dikkat çekme, sevinç ve aydınlığa işaret ediyor. Farhadi’nin “Satıcı” filminde evinde saldırıya uğrayan kadının başına gelen olay karşısında içinde bir şüphe hisseden kocası karısının yatağının kıyısına oturur ve pencereyi kapatan sarı renkli perdeye yüzünü döner. Asghar Farhadi 53. Uluslararası Altın Portakal Film Festivali’nde gerçekleştirdiği Master Class’ta İran kültüründe sarı rengin kuşkunun rengi olarak kabul edildiğini ve eşinin yaşadığı olay karşısında duyduğu kuşkuya işaret etmek adına perdelerin rengini sarı olarak tercih ettiğini söyledi. Kahraman filminde de borcunu ödeyemediği için bütün yaşamı alt üst olan Rahim’in cezaevinden çıkmak için vermiş olduğu mücadelede önce “saf”, “iyi niyetli” bir Rahim resmi çizilirken, aynı zamanda onun “iyi niyetinden” kuşku duyan kişiler ve diyaloglara yer verilir. Rahim “özgür” olmak için ahlaki bağlamda taviz mi verdi? Acaba o itibarını geri kazanmak için mi böyle bir hikâye uydurdu ya da bu hikâye üzerinden yeni kazanımlar mı elde etmek istedi? Film süresince küçük de olsa söylenen yalanların sonuçlarının nasıl büyüdüğüne ilişkin vurgu ile birlikte yönetmen bir yandan Kierkegaard gibi “her türlü dolaysız ilişkiyi kuşkuya koymayı deniyor” ve “Descartes’ın izinden giderek “her şeyi önce bir kuşku içine yerleştiriyor, doğruları ortaya koymadan önce doğruların koşullarını araştırmayı deniyor” (Afşar Timuçin, 1984:13-40).

Rahim’in borcunu ödeyeceğine kuşkuyla bakan Rahman gibi, yardım ederken onu yarı yolda bırakan dernek yöneticilerine karşılık eniştesi Hüseyin ve Ferhunde ona koşulsuz yardım etmeye çalışıyorlar. Suut Kemal Yetkin Aquinolu Tommaso’ya atıfla ahlak, iyilik, güzellik kavramlarını insan eylemleri üzerinden açıklıyor ve “hayatını tehlikeye atarak, boğulmakta olan birini kurtaran kimse iyi bir iş yapmış olur; çünkü bu iş, insanı kendi gözünde yükselten en ahlaki davranışlardan biridir. Yalnız bu eylem, eylemi yapan için iyi, seyreden için ise güzel dir“(1972) diye tanımlıyor. Rahim, cezaevinden çıkmak için başvurduğu küçük yalanın büyümesi ve giderek kendisine karşı duyulan kuşkulara yeni çözümler üretmek adına daha fazla yalana başvurmak zorunda kalması, medya ve kurumlar aracılığı ile Siyavuş, Ferhunde ve Hüseyin’in her türlü duygusal sömürüye açık hale getirilmelerine karşı bu mücadeleden vazgeçiyor ve yeniden cezaevine dönüyor. Rahim için artık yeniden “kendini birey olarak kurmak” ve “kendini edimleriyle var etmek” önem kazanıyor. Kahraman film boyunca “dünyanın bayağılıkları, tüm kurumlarıyla kuşatılmış, özgürlük alanı daraltılmış, hep bir kuşku, sorgulama, yalanın, gücün hâkim olduğu, sürekli “birbiriyle çekişen, birbirini yabancılayan bir dünyanın” (Timuçin, 1984) içinde varoluşsal bir anlam arayışına ve bu koşullarda kendini kurabilmek adına değişip, dönüşüyor. Farhadi film boyunca kahramanın dönüşümü karşısında izleyiciyi bir gözlemci konumuna sokuyor. Böylece hem ona yardım edenler hem de ona karşı olanlar ya da yardım ediyormuş gibi yapıp onun kahramanlığından yararlanmak isteyenlere karşı her türlü önyargılardan sıyrılmış bir gözlemci olarak hikâyeyi bütün yönleriyle izleyicinin görmesine ve hemen hemen her olguya ve kişiye kuşkucu ve eleştirel bir yaklaşım sergilemelerine olanak tanıyor. Ayrıca uzun yıllardır dinin başat bir yönetim biçimi olduğu bir toplumda insanların, kurumların bu yapıyı nasıl genişlettiğinin sorgulanması açısından sorgulayıcı ve düşündürücü bir film. Öte yandan bir medya eleştirisi olarak da bu filmin okunması gerekiyor. Heinrich Böll’ün “Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru” romanında olduğu gibi Farhadi filminde medyanın haber yapma uğruna bireylerin özel yaşamlarının alt üst edilmesine ilişkin eleştirel bir bakış getiriyor.

Yararlanılan Kaynaklar:
Afşar Timuçin (1984). Niçin Varoluşçuluk Değil. Süreç: İstanbul.
Suut Kemal Yetkin, (1972). Estetik Doktrinler, Bilgi: Ankara.