Aşıların koruyuculuğuna, organ naklinin hayat kurtardığına, dünyanın düz olmadığına veya aktarma yoluyla benimsenmiş kanıtsız bilgilerin sanıldığı gibi olmadığına inançlı birini ikna etmek için ya inancının bilimin bilgisiyle çelişmediğine ya yeni bilginin inancına ters düşmediğine ikna edilmesi gerek. İnsanlığın düşünce serüveni, zaman almakla birlikte bunun mümkün olduğunu gösteriyor. Mümkünatı olmayan ise sahte bilginin bilim bilgisiyle tamir edilmesidir. Çünkü sahte bilgi, hem kolay hem bilim adına onun algılanması kolay basit argümanlarıyla üretilebiliyor. Konu aşı olunca da Tanrı'nın tasarımına müdahaleyi günah sayan dinsel itiraz politikleşerek "vücut bütünlüğü", "benim bedenim" gibi insan hak ve özgürlüğü talebi görünümüne bürünürken "Bill Gates'in nüfus azaltma projesi", "ilaç tekellerinin oyunu", "emperyalist ABD'nin takip çipi" benzeri argümanlarla her kesime sızabiliyor. Dincilerin yarın yapacağı aşı karşıtı mitinkte de dinsel sloganlar öne çıkmayacak; sınırlanmış, kullanamadığı hiçbir hakkı olmayan İslamcılar, insan haklarından ve özgürlüklerden dem vurup oradan bir mağduriyet çıkaracak.

Aşı karşıtı öğretmenlerin okul sağlığı için risk teşkil ettiği ve kamusal alan olarak okuldan uzak tutulması gerektiğini dile getiren geçen haftaki yazıya gelen tepkilerin, inancını sahte bilgi ile politikleştiren kişilerden çıktığı görülüyor. Aşı karşıtları, daha ika edici buldukları politik argümanlara başvururken dini gerekçelerini özellikle gizleme yoluna gidiyor. Kimileri anti-emperyalist solcu olduklarını ima ederek bilim karşıtı olmadıklarını kanıtlama ihtiyacı duyuyor; bir kısmı doktor, öğretmen, mühendis, eczacı, sosyolog diplomasını ve aldığı dersleri iddialarını güçlendiren referans olarak kullanıyor. Dini, sıhhi veya politik; gerekçesi ne olursa olsun aşı karşıtlarının ortak özelliği, hayatın kolektif yaşanan birşey olduğunu düşünmemeleridir.

Aşı karşıtı kampanyalarda kullanılan argümanlara baktığımızda, istisnasız hiçbirinin aşı konusunda Akit yazarı Marankigillerden edindiğinin dışında bilgi sahibi olmadığı görülür. Adam öyle fütursuz ki Covid-19'un yeni bir dünya düzeni kurmak için yaratıldığına inanan dinci (Hristiyan) bir blogun ABD yüksek mahkemesinin Covit-19 aşısının zararlı olduğu yönünde karar aldığı sahte haberini gerçekmiş gibi dolaşıma sokabiliyor. Bu kafadan beslenen epey bir kişi de o ve benzerlerinden aldığı sahte bilgiyi, aşıyı halk sağlığının koruyucu güvencesi olarak görenlere karşı saldırı silahı olarak kullanıyor.

Çarpık-çurpuk, yalan-yanlış iddialardan biri de Covid-19 aşısının biyolojik kimliğimizi ele geçirme aparatı olarak kullanılacağı iddiası. Daha saçması da Covid-19 virüsünün radyo dalgalarıyla (5G teknolojisi yoluyla) yayıldığına inanılması. Ve ne yazık ki zırva deme gereği duyulmayacak bu sosyal medya çıktısını (Yarınki aşı karşıtı mitingin düzenleyicisi ve konuşmacısı A. Dilipak da geçenlerde Covid-19'u 5G ile ilişkilendirmişti) 4,5G teknolojisine sahip iPhone'undan kanıt diye paylaşan kişiler nezdinde bizler emperyalistlerle iş tutan işbirlikçiler oluyoruz! Gazete ve yazarı, ne denli ölçüsüz olsa da bu tür sapkın saldırıları karşılayabilir fakat Erbakan'ın oğlu ve talebelerinin ağzıyla pandeminin başından beri toplum sağlığı için çırpınan Prof. Dr. Ahmet Saltık'a "faşist" yakıştırmasıda bulunmak hiçbir ölçüye sığmaz. Aşı karşıtlarının dayanak sandığı çarpıtılmış yargı kararlarını ve tıbbi yalanlarını çürüten sayın Saltık, bilgisini kamuoyuyla paylaşırken kamu hizmeti sunanlara aşı zorunluluğunu cesaretle savunan birkaç kişiden biri. Ona faşist demek için katıksız faşist olmak gerekir.

Aşı karşıtlarının bariz iki ortak özelliğinden biri aşıyı koruyucu sağlık tedbiri olarak görenlere göre eğitim düzeylerinin düşük olması, ikincisi eleştirel düşünememeleridir. Hayatı birey olarak yaşadıkları için başka fikirlere, özellikle karşılaştırmalı fikirlere kapalıdırlar. Bu da onları kit akıllarıyla komplo üretmeye sevk ediyor. İkna edilmeleri imkansız gibi birşeydir. Bunlardan Mike Hughes adında biri, Düz Dünya Araştırma Grubu sponsorluğunda kendi yaptığı roketle dünyanın düz olduğunu kanıtlamak için havalandı ve taraftarlarının gözü önünde yere çakılarak can verdi. Bu olay, 18. Yüzyılda değil, 2020'nin Şubat ayında gerçekleşti. Covitten ölenlerin yüzde yüze yakınının aşısız veya aşısını tamamlamamış olanlar olması ile Mike Hughes'in 400 yıl önce kanıtlanmış bir bilgi ile inatlaşması arasında benzerlik yok mu!

Gerekçesi ne olursa olsun istemeyen birinin zorla aşılanmasından yana değiliz. Aşı olmayabilir, tedavi olmak istemeyebilirsiniz fakat bir başkasının, toplumun sağlığını etkileyecek davranışlarda bulunamazsınız. Bedenim bana ait diyerek nasıl ki kalabalık ortamlarda sigara içerim denemezse, koruyucu tüm önlemleri almadan virüsünle topluluğun içine dalamazsın. Hele bir de öğretmenseniz iş daha da ciddi bir hal alır.

Tüm araştırmalar, aşı karşıtlığı ile eğitim arasında doğrusal bir ilişki olduğunu gösteriyor. Eğitim düzeyi düştükçe aşı karşıtlığı artıyor. Resmi vaka sayısının 20 bini, ölüm ortalamasının 300'ü aştığı bir ülkede, işi toplumun eğitim düzeyini yukarı çekmek olan öğretmenlerin, arkadaşlarının ve öğrencilerinin sağlığı için risk teşkil edecek davranışta bulunmasını, söz ve davranışlarıyla toplum ve bilim karşıtlığına model oluşturmasını anlayamıyor insan...