Milyonda bir ihtimalden düşük, potansiyel olarak ölümcül bile olmayabilen aşının yan etkilerini mi dikkate alacaksınız, 500’de 1 ihtimalle çocuğunuzun kızamık nedeniyle ölmesini mi?

Aşı karşıtlığının çifte standardı


Türkiye’ye Batılı ülkelerden pazarlanan aşı karşıtlığını ve argümanlarını ele aldığım bu yazı dizisinin üçüncü yazısında, çok önemli bir konuya değinmek istiyorum: Aşı karşıtları (ve genel olarak sahtebilim), öylesine güçlü bir çifte standarda sahiptir ki, kendilerini bilimsel şüpheciliğin ve bilimsel metodolojinin tüm kriterlerinden soyutlarken, kendilerine karşı olanların bu kriterlerin her birine mütemadiyen uymalarını beklemektedirler. Bu çifte standartın bazı örneklerini önceki iki yazıda gördük; ama çifte standart, daha en başından, aşı karşıtlığının doğduğu zeminde başlıyor. Gelin bir bakalım:
Aşı Karşıtları Var, Çünkü Aşılarla Neyi Başardığımızı Unuttuk!

Genellikle aşı karşıtlığını ele alan yazılarda bol miktarda hasta fotoğrafı gösterilir. Sonrasında sosyal medyadan tepki gelir (“Yemek yiyoruz ya!”, “Bir uyarsaydınız ya!” gibilerinden), hemen sonrasında da ya bu paylaşımlar kaldırılır ya da “yumuşatılır”. Herhalde aşıların bizi koruduğu bakteri ve virüslere de “Yemek yiyoruz ya!” ya da “Hasta etmeden önce bir uyarsaydınız ya!” diyeceğiz...

Şaka bir yana, bu hastalıkların gerçek yüzlerinin yeni nesillere hatırlatılması elzemdir. 1. ve 2. Dünya Savaşı’nın neden olduğu kıyımları ve işin ciddiyetini bilmeyen nesil, ABD-İran gerilimi sonrasında çıkan 3. Dünya Savaşı tartışmalarını sosyal medyada alay konusu haline getiren nesiller, aşıların neler başardığını (veya aşılar olmadığında nelerle baş etmek zorunda olduğumuzu) da hatırlamıyorlar. Eğer hatırlatılmazsa, kaçınılmaz olarak aşı karşıtlığının sinsi ağlarına yakalanacaklardır.

Geçen yazıda da anlattığım gibi, çocuk felci veya kızamık nedenli SSPE nedeniyle acılar içinde ölen insanları aşılar sayesinde artık görmediğimiz için, aşılar da işlevsiz veya önemsiz zannediyoruz. Ancak aşı karşıtlarının, aşı olmayan çocukları ölmeye başladığında, aşı konusunda pişmanlıklarını haklı bir şekilde herkesle paylaşma çabasına girdiklerinde de gördüğümüz gibi, çocuklarımız aşı karşıtlığı nedeniyle pıtır pıtır dökülmeye başladığında, aşı karşıtlığının “a”sını duymayacağız. Verdikleri zararı verip, yalanlarla dolu kitapları ve internet siteleriyle lazım olan paraları kazanıp, ortalıktan siliniverecekler (veya bir sonraki batıdan ithal popüler sahtebilim konusuna geçecekler). Herhalde o zaman söyleyecekleri şey de “Biz sadece şüphe edin dedik, aşı olmayın demedik ki!” olur. Gidişat o yönde, dolayısıyla şimdiden yazalım: Ölmesine vesile olacağınız o çocukların ve aldattığınız ebeveynlerinin vebali boynunuza...

Bilimsel Dürüstlüğü Bilime Karşı Silah Olarak Kullanmak…

Şimdi, gelelim aşı karşıtlarının çifte standardı nasıl kullandığına: Aşılarla ilgili halk arasına yayılan en büyük yalan, aşıların yan etkilerinin onun ne kadar tehlikeli olabileceği ile ilgilidir. Komik bir şekilde insanlar, aşı prospektüslerinden çektikleri fotoğrafları "aşılara karşı kanıt" olarak sosyal medyada silaha dönüştürmektedirler.

Ne tuhaftır ki, güya “insanlara zarar vermek isteyen hekimler ve ilaç üreticileri”, her bir aşı kutusunun içine olası yan etkileri de dürüstçe ve açık bir şekilde yazmaktadırlar! Yazmamak daha kolay, şeytani ve sinsi olmaz mıydı? Sanki soran veya okuyan mı var?

İşte kritik nokta şu: Bilimsel dürüstlüğü, bilime karşı bir silah olarak kullanamazsınız! Her ilacın yan etkileri vardır. Çünkü bilim kesin sonuçlar üretebilen bir sistem değildir; insan yapımı hiçbir sistem kesin sonuçlar üretemez. Her bilimsel çalışmanın hata payı vardır; çünkü her bir olası ilacı, 7.5 milyar insanın her biri üzerinde her sene deneyip her sene %100 etki ölçümü yapmak imkansızdır. Zaten ilacı, herkes üzerinde, her gün test etseydik bile yan etkiler olurdu; çünkü türümüz geniş bir çeşitliliğe sahip ve dolayısıyla “kişiye özel tıp” sıradan bir gerçek haline gelene kadar, kitlesel ve ortalama istatistiklere göre geliştirilen ilaçları kullanmak zorundayız. Bu nedenle de ilaç geliştirirken belirli deney grupları kullanılır ve bunlardan istatistiki çıkarımlar yapılır. Her istatistiki çıkarım da mecburen belli bir hata payı ile birlikte gelir. Bu hata payının yansıttığı şey, deneylerde aşırı nadir de olsa ortaya çıkan yan etkilerdir.

Fakat yan etkileri var diye aşıları "zararlı" olarak kategorize etmek tamamen hatalıdır. Çünkü günlük yaşantıda insanların "öylesine aldığı" en ufak ağrı kesici ilacın veya öksürük şurubunun bile bir yan etkisi vardır veya olabilir. Bunlar, açıkça ilan edilir. Komplo teorisyenlerinin iddia ettiği gibi, aşıların yan etkileri öyle "gizli" ya da "sıra dışı" bilgiler değildir. Her ciddi tıp ve bilim oluşumunun sitesinde her birine, tüm detaylarıyla (ve akademik çalışma sonuçlarıyla birlikte), açıkça erişebilirsiniz. Dahası, “doğal şifa” adı altında satılan her ürünün de yan etkileri vardır (ama bunlar düzgün denetlenmediği ve bilimsel olarak sınanmadığı için duyurulmaz – ki bu, ilaçların yan etkisinden çok daha tehlikeli olabilir!). Suyun bile zehirli olduğu bir doz vardır (suyun medyan ölümcül dozu, yani LD50 değeri, 75 kilogram bir insan için tek seferde 6-8 litredir).

Peki bu ne demek? Yan etkileri var diye hiçbir ilacı almamalı mıyız? Elbette hekim kontrolünde, denetimli bir şekilde almalıyız; çünkü tıp biliminin bir ürünü olan ilaçlar, modern çağdaki uzun yaşamın sağlayıcılarından birisi! Ve elbette gereksiz yere ilaç almamalıyız; zaten bu nedenle hekimler var, sizi kontrol ediyorlar, risk/zarar analizi yapıyorlar ve en uygun tedaviyi sunmaya çalışıyorlar. Tam da bu nedenle kafanıza göre "Aman canım 250 ağrı kesiciyi bir seferde yutuvereyim de ömür boyu bir daha hiç başım ağrımasın." gibi düşünceler işe yaramıyor.

Meşhur difteri-tetanoz aşısı (Pediacel) örneğini ele alalım. Yan etkilerden birisi olarak "ani bebek ölümü" olabileceği ima ediliyor. “Öcü” gibi gösterilen prosepektüsünde şöyle söyleniyor: "DTsF aşısı verilmesi sonrasında bazı durumlarda ani bebek ölümü sendromu görüldü. Ancak sadece şans etkisiyle de aşı sonrasında bu durum görülebilmektedir."

Yani aşı ile "ani bebek ölümü" arasında nedensellik bulunmuyor; sadece yeterince çok bebekte aşı uygulandığı ve "ani bebek ölümü", aşılardan tamamen bağımsız şekilde de görülüyor (bebeğinizle oynarken onu fazla sarsmak bile bunu tetikleyebilir!). Dolayısıyla bazı bebeklerde aşı ile ani bebek ölümü bir arada görülebiliyor. Ancak bu, ilkinin ikincisine neden olduğu anlamına gelmiyor.

Arada nedensellik kurulmaksızın nedensellik iddia etmeye, mantık felsefesinde “post hoc safsatası” deniyor. Yani "X, Y'den önce geldi, dolayısıyla X, Y'nin sebebi olmalıdır." şeklindeki mantık safsatası. “Kazadan önce şimşek çaktı, demek ki kazaya sebep olan şimşektir.” Halbuki kazaya, şoförün aldığı alkol neden olmuştu… Birden fazla bağımsız araştırmada, diğer faktörler de işin içine katıldığında, difteri ve tetanoz aşısının ani bebek ölümleri ile hiçbir ilgisi olmadığı gösterildi.

Aşıların Riskleri, Hastalıkların Riskinden Kat Kat Düşük!

Şunu unutmayın: Aşılar, ölümcül hastalıklara karşı alınan önlemlerdir. Yani inanılmaz şanssızsanız, bir aşının inanılmaz nadir yan etkilerinden birisine denk gelebilirsiniz. Ancak aşı olmazsanız, pek de “şanssız” olmadan bile, aşıların koruduğu hastalıklardan birine yakalanıp, kısa sürede ölebilirsiniz. Tıpkı trafikte araç kullanmanın “olası yan etkilerinden” birinin ölüm olması; ama ulaşım ihtiyacımız dolayısıyla, kitlesel olarak bunu yapmayı tercih etmemiz gibi… Yani basit düzeyde bir fayda/zarar analizi bile, aşıların faydasının, olası zararlarından kat kat yüksek olduğunu net bir şekilde göstermektedir. Sağlıklı olma ihtiyacımız, göz ardı edilebilecek düzeydeki risklere değmektedir (hekim denetiminde olmak kaydıyla).

Kızamık örneğinden gidelim... İlk dozu 12. ayda, ikinci dozu 3-4 yaş arasında yapılan MMR aşısı, hastalığı Dünya yüzeyinden %99 oranında silmeyi başarıyor! Üstelik yapılan çalışmalar, MMR aşısının sözde "yan etkilerinin" milyonda birden daha az (<0.0001) düzeyinde olduğunu gösteriyor.

Sadece bu da değil! Kızamık geçiren her 10 çocuktan 1'inde orta kulak iltihabı, her 20 çocuktan 1'inde zatürree, her 12 çocuktan 1'inde ishal görülüyor.

Yapılan çalışmalar, her 1000 kızamık vakasından ortalamada 2 civarının yukarıdaki nörolojik ve solunum problemleri nedeniyle öldüğünü gösteriyor.

Şimdi soruyorum: Milyonda bir ihtimalden düşük, potansiyel olarak ölümcül bile olmayabilen aşı yan etkilerini mi dikkate alacaksınız, 500'de 1 ihtimalle çocuğunuzun kızamık nedeniyle ölmesini mi? En azından ilkokul düzeyindeki matematik, işte biraz da bu nedenle önemli.

Uzun lafın kısası, yapılan araştırmaların hepsi aşıların faydalarını tartışmaya yer bırakmayan bir düzeyde göstermektedir. Bu konuda yapılan sayısız fayda/zarar analizi, aşı olmanın faydalarının, aşılardan uzak durmaya neden olan potansiyel yan etkilerin olası zararlarına kıyasla çok ama çok daha üstün olduğunu göstermektedir. Dahası, aşı olmama nedeniyle yakalanılabilecek hastalıkların ölümcüllük oranı, aşıların aşırı küçük bir olasılıkla, nadiren olan yan etkilerinin potansiyel sonuçları yanında çok daha tehlikelidir.

Yani aşı olmayıp da bu hastalıklara yakalanmak, aşılardan doğabilecek aşırı nadir yan etkilerden çok daha tehlikelidir. Günümüzdeki aşıların yan etkilerinin spektrumu ve şiddeti çok iyi bir şekilde bilinmektedir.

Geçmişte, aşı yapımı ile ilişkilendirilen yan etkilerin ezici çoğunluğunun nedensellik ilkesine uymadığı (yani aşıların o yan etkilere neden olmadığı), daha ziyade geçici ve tesadüfi ilişkiler olduğu tekrar tekrar gösterilmiştir. Buna rağmen, elbette ki, fayda/zarar analizleri sıklıkla tekrarlanmalıdır. Yersiz paranoyalar bir kenara bırakılıp, bilimin her alanına hükmeden bilimsel şüphecilik elden bırakılmamalıdır.

cukurda-defineci-avi-540867-1.