Dünyada sağcıların desteğiyle aşı karşıtı kampanyalar yürütülürken işçilerin bu eğilime karşı çıkması şart. Dört milyonu aşkın kişinin yaşamını yitirdiği salgında işçi sınıfı için kitlesel aşılama ilk koşul olmalı.

Aşı karşıtlığıyla mücadele şart

WSWS Editorial Board

Aşı zorunluluğu konusunu tartışma şeklimiz temelden yanlış. Buna kişisel hak ve özgürlüklerle ilgili bir konuymuş gibi yaklaştığımızda hataya düşüyoruz çünkü kimsenin başka birini hasta etmeye ve yaşamlarını tehlikeye atmaya "hakkı" yok.

Toplumsal hayatta insan sağlığını korumak için bazı yasalara ihtiyaç duyuyoruz: Emniyet kemerinizi takmak ve hız sınırına uymak zorundasınız, alkollü araç kullanamazsınız ve belli kamusal alanlarda sigara içemezsiniz. Bunun yanında bir de işçi sınıfının dişi ve tırnağıyla kazıyarak kazandığı bazı düzenlemeler vardır; sekiz saatlik iş günü ya da çocuk işçiliğinin yasaklanması gibi. "Bireysel haklar" tezleri ile sosyal haklara karşı çıkanlar hep sağcı kesimler olmuştur. Kötü şöhreti ile nam salmış olan "kazanç hakkı" buna başlıca örnektir.

KİŞİSEL ÖZGÜRLÜKLER

Aşı özelinde ise örneğin uluslararası seyahat söz konusu olduğunda, bağışıklık sahibi olmadıkları hastalıklardan korunmaları için seyahat edenlere aşı zorunluluğu getirmek standart bir uygulamadır. Tabii bu tüberküloz ya da sıtma gibi hastalıkların yayılmasını önlemek için de önemlidir. Bunlar toplumu ölümden ve ağır hastalıklardan koruma amacı güder, kişisel özgürlükleri kısıtlama ile ilgisi yoktur. Benzer şekilde, çocukların okula gitmeden önce "aşı olmaları" da sıradan bir uygulamadır. Karma aşı, çocuk felci ve benzer hastalıkların aşıları yapılır. Çocuklara güvenli ve etkili bir biçimde uygulanabilecek Covid-19 aşısı hazır olduğunda, bu da okullarda zorunlu tutulmalıdır.

Aşı zorunluluğuna karşı çıkan kampanyaların hiçbir "ilerici" yanı yok. Cehalet, korku ve bilim karşıtı önyargılara hitap etmeye çalışan bu kampanyalar, aşı zorunluluğunun kişisel özgürlüklere saldırı niteliğinde olduğunu öne sürüyor ve anarşizm ya da liberteryenizm tüccarlığına soyunuyorlar. Bu yaklaşımın işçi sınıfının iyiliğini gözetmekten uzak olduğu açık.

AŞI KARŞITI EYLEMLER

İşçileri salgından korumakta aciz kalan ticaret odalarının ya da sendikaların da bazı ülkelerde aşı karşıtı kampanyalara destek vermesi şaşırtıcı değil. Geçtiğimiz sene bakım evlerinde artış gösteren vakalar karşısında direniş göstermeyi reddeden Uluslararası Hizmet İşçileri Sendikası geçtiğimiz hafta New York’ta bir eylem düzenledi ve sağlık işçilerinde aşı zorunluluğu gözetilmesini protesto etti. Amerikan Öğretmenler Federasyonu’ndan Randi Weingarten salgına rağmen okulların açılması taleplerini seslendirdi ve aşı zorunluluğuna muhalefet etti. Gerekçe olarak “Herkesin iş yerinde güvende olduğunu ve hoşgörüyle karşılanacağını hissedebilmesi gerekir” dedi. Hastalığı taşıyan bir insanın kalabalık bir işyerinde, okulda ya da hastanede gelişigüzel gezmesinin felaket niteliğinde sonuçları olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla aşı zorunluluğu tamamen meşrudur ve gereklidir.

EĞİTİM VERİLMELİ

Aşıya erişimi olmasına rağmen aşılanmayı reddeden birinin başkalarının yanında çalışmasına izin verilmemesi kaçınılmaz. Böyle bir durumda kişinin geçici olarak açığa alınması, aşılandıktan sonra ise işine iade edilmesi gerekecektir. Tabii bu gibi uygulamaların yanı sıra toplumu bu konuda eğitmek için seferber olmalıyız; tıp uzmanları ve sağlık çalışanları üzerlerine düşeni yapmalı. Aşının getirdiği kazanımlar, risklere dair gerçek olasılıklar veriler ışığında herkese anlatılmalı.

Salgının böylesi yayılmasının sebebini "kişisel ihmal" şeklinde çerçevelersek de hataya düşeriz. Covid-19’un tüm dünyayı pençesine almasının sorumlusu işçiler değil, yönetici sınıfıdır. Milyonlarca insanın desteğini alarak toplumsal algıları değiştirmek istiyorsak, salgının sorumlusu olan finansal oligarşinin politikalarına karşı duran endüstriyel ve siyasi bir hareket örgütlemeliyiz.

BİLİM KARŞITLIĞI

Aşı zorunluluğuna karşı çıkan kampanyalar, salgını durdurmak için ihtiyaç duyduğumuz önlemlere karşı çıkan yönetici sınıfının son hamlesi olarak tarif edilebilir. Bu kampanyaların peşine takılanların kendi yaşamlarını, ailelerini, meslektaşlarını tehlikeye attıklarını görmek son derece üzücü. Toplumları aşı konusunda eğitmek için bilgilendirme kampanyaları düzenlemekte başarısız olduk. Dahası, salgının başından beri yönetici sınıfı tarafından pompalanan cahilleştirme kampanyalarına ve teşvik edilen bilim karşıtı gerici algılara şahit olduk. Yönetici sınıfının salgına verdiği tepkiler daima aldatmaca ve suç üzerine kurulu oldu. İlk etapta salgının tehlikeleri hafife indirgendi, salgın hızla yayılırken işçiler işe dönmeye zorlandı, salgının sorumlusu önlem almayı reddeden kapitalist oligarşi değil de Çin’miş gibi sunuldu.

SALGIN HAFİFE ALINDI

ABD’de Biden yönetiminin politikaları, Trump politikalarının devamı niteliğinde oldu. Adeta toplumda şüpheciliğin yayılması amaçlanıyordu. Trump ve faşist müritleri, salgının başından beri tüm sağlık önlemlerini reddetti. Kapanmaya karşı çıkıldı, "Özgür Michigan" ve benzeri kampanyalar düzenlendi.

Cumhuriyetçilerin yönetimde olduğu eyaletlerde şu an düşük aşılama oranları ve artan enfeksiyon rakamları görüyoruz. Alabama Valisi Kay Ivey tekrar hız kazanan salgından aşılanmayan insanları sorumlu tutuyor. Halbuki salgını hafife alan kampanyaların kendi partisinin desteğiyle topluma pazarlandığı açık.
Biden yönetimi okulları açmayı kafaya koymuş. Öğretmenlerin ve öğrencilerin karşı karşıya kalacağı tehlikeler görmezden geliniyor çünkü ebeveynlerin tekrar fabrikalara ve ofislere gönderilmesi gerek. Biden yönetimi salgının fiilen sona erdiğini ilan etti ve Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri maske takma zorunluluğunu yürürlükten kaldırdı. Sonrasında Delta varyantının hızla yayılmasıyla kaçınılmaz olarak geri adım atıldı ve bazı durumlarda tekrar maske takılması zorunluluğu getirildi.

EŞİTSİZLİK BÜYÜYOR

Kitlesel aşılama, küresel ölçekte çaba sarf etmemizi gerektiren bileşenlerden yalnızca bir tanesi. Maske zorunluluğu, sosyal mesafe kuralları, kitlesel testler ve tüm dünya nüfusu güvende oluncaya dek elzem olmayan hizmetlerin askıya alınması gerek. Bu önlemlerin bankalarda trilyonlarca dolar biriktiren ultra zenginler tarafından finanse edilmesi gerek. İşçi sınıfının siyasi müdahalesi, kapitalist yönetici sınıfın kazancı insan yaşamının önüne koyan, insanlığın yararından ziyade ulus devletlerin çıkarlarını gözeten politikalarına dur demeli.

Küresel ölçekte değerlendirdiğimizde insanların büyük çoğunluğunun aşıya erişimi olmadığını görüyoruz. Aşı üreten ya da sanayileşmiş ülkeler tüm aşı stokunu istiflemiş durumda. Afrika’da aşılama oranları yüzde bir dolaylarında. Güney ve Güneydoğu Asya’da da durum pek farklı değil. Toplumsal ayrışma neticesinde aşıya erişebilenlerin daima varlıklı ve üst-orta sınıf toplumsal kesimler olduğunu görüyoruz. Yoksulların aşıya erişmesi hiç de kolay değil.

YOKSULLUK BİR ETMEN

Aynı tablo varlıklı ülkelerde dahi görülüyor. ABD’de aşılamayı güçleştiren başlıca etmen yoksulluk. Kısa süre önce yapılan bir araştırmaya göre henüz aşılanmayan Amerikalıların yarısından fazlası senede 50 bin dolardan az kazanıyor. Araştırmacılar şu noktaya dikkat çekiyor: “Mevcut aşı stokuna rağmen aşılamadaki bu başarısızlığın başlıca gerekçesi aşılama politikasından ziyade; kişilerin çalışma saatleri, çocuk bakım sorumluluğu ve benzeri sorumluluklar nedeniyle zaman yönetimi kısıtları ile karşılaşması olabilir.”

İşçi sınıfının sunduğu çözüm siyasi yüzleşme ile metanetli bilgilendirme eksenine yerleşmeli. Sınıf bilincine sahip bir işçi hareketinin örgütlenmesi, her iş yerinde katılımcı iş güvenliği komiteleri oluşturulmasından geçiyor. Bu tür yapılanmalar tüm işçilerin, özellikle sağlık çalışanlarının, siyaseten karşılık bulacak şekilde aşı savunu kampanyaları düzenlemelerini ve mensup oldukları toplumsal sınıfı salgın tehlikesinden korumalarını sağlayabilir.

KAPİTALİZMLE MÜCADELE

Salgın ile mücadele yalnızca tıbbi bir mücadele değil. İşçi sınıfının kapitalist sistem ile aktif mücadelesini gerektiriyor. Kamu sağlığını gözetecek salgın yönetimi için küresel bir plana ve küresel koordinasyona ihtiyacımız var. Bunu da ancak uluslararası devrimci hareketi örgütleyerek ve gücü işçi sınıfının elinde toplayarak başarabiliriz.


Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: World Socialist Web Site