Aşı ve adalet

Prof. Dr. Gaye Usluer

Tüm dünyada bugün itibariyle Covid-19 aşısıyla aşılananların sayısı 50 milyonu aştı. Mevcut aşıların hiçbiri ruhsatlı (uluslararası standartlarda kullanım onayı) değil. Zira, ruhsatlandırmanın olabilmesi için faz 3 çalışması tamamlandıktan sonra izlem süresinin de bitmesi ve daha uzun onay sürecinin devreye girmesi gerekiyor. Oysa durum acil. Salgından çıkışın en güçlü anahtarı AŞILANMAK. Küresel bir salgınla baş edilmeye çalışıldığından uluslararası standartlar (yani olmazsa, olmazlar) belirlenerek ülkelerin acil kullanım onayı verme şartıyla mevcut aşıları kullanabilecekleri açıklandı. Bu nedenle mevcut aşıların tümü Acil Kullanım Onayı (AKO)denilen, kuralları ve çerçevesi belirlenmiş süreçle uygulanmaya başlandı. Bir aşı için acil kullanım onayı verilmesi demek, o aşının eldeki bilimsel verilere dayanarak güvenilir, etkin ve kaliteli olduğu konusunda yeterli verinin oluşmuş olması anlamını taşımakta.

Esasında alışılmış olanı, faz 3 çalışmaları tamamlandıktan sonra verilerin değerlendirilmesi, sonuçların güvenilirliği yüksek uluslararası dergilerde yayınlanması ve en az 6 ay izlenip, sonrasında ruhsatlandırılmanın yapılması. Ancak durum acil, bekleyecek zaman yok. Bu nedenle AKO ile aşılamalar başlatıldı.

Türkiye'ye ilk Covid-19 aşıları 30 Aralık tarihinde ulaştı. Sinovac Firması’na ait CoronaVac isimli inaktif aşı 3 milyon doz olarak geldi. Uygulama sırasında aşıda hiç zayiat olmayacağını farz ettiğimizde, bu miktar ile en fazla 1,5 milyon kişiyi (28 gün arayla 2 doz) aşılayabileceğiz. Faydanın bireylere dağıtımında ise, risk değerlendirmesi yapılarak aşılama önceliklerinin belirlenmesi gerekmekte. Birinci dozu alan kişilerin, mutlaka ikinci dozu da almalarının sağlanması yine öncelikli koşullar arasında. Uygulama sonrasında ise aşılanan kişilerde yan etki izleminin yakın takiple yapılması gerekiyor.

Süreci anlatmak ve yazmak kolay olanı. Ancak şu anda dünyadaki en büyük kitlesel aşılama ile yüz yüze olduğumuzu bilmek zorundayız. Ülkemiz ölçeğinde baktığımızda milyonlarca kez uygulanacak, milyonlarca kez tekrarlanacak olan kitlesel bir aşılama ve tarihsel bir süreçten bahsediyoruz. Tüm bunların yapılabilmesi için başlarken doğru koordinasyonun yapılması zorunluluğunun yanı sıra, bu iş için ciddi bir bütçenin de ayrılmış olma zorunluluğu mevcut.

Küresel bir salgın süreci olması nedeniyle mevcut aşıların tamamı için yeterli üretimin olmadığını, olamayacağını, buna karşın aşıya öncelikli ulaşma konusu da dahil olmak üzere talebin çok yüksek olduğunu biliyoruz. Sınırlı arz, aşırı talebin varlığı ve kimlerin öncelikli aşılanabileceği karşımıza yeni kavramlar çıkarıyor. Biyomedikal etik ve Aşı adaleti.

Aşılamayla hedefimiz hastalığa yakalanmamak ve ilişkili ölümleri azaltmak olduğuna göre, insanlık için ortak iyinin hastalığın yayılımını ve ölümleri azaltmak olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Bu aşamada eldeki kıt kaynakların (yetersiz miktarda olan aşının) adaletli paylaşımının sağlanması yani “Dağıtım ve uygulama adaletinin” ahlaki ilkeler çerçevesinde sağlanması gerekiyor. Slogan belli “Aşı ile oluşacak faydanın, kişilerin taşıdıkları risklerle orantılı olması”.

Bu tür süreçlerde sıranın önüne geçmek isteyenler, açgözlülük yapanlar, karaborsa oluşturmak isteyenler ve kayırmacılık yapılsın isteyenler mutlaka olur. Oysaki yaşatmak üzerine kurgulanan bir sıralamada, sıramızı beklemek gibi bir ahlaki yükümlülüğümüz mevcut.

Pandeminin oluşturduğu korku ve çaresizlik hissi tüm insanlığın ortak duygusu ise, hiçbirimiz hepimizden daha önemli değiliz. Arzın az, talebin yoğun olduğu bu sürecin yönetiminde, dünyada ve ülkemizde en dezavantajlı gruplar dahil edilerek, risk belirteçlerine göre, riskler dahilinde fırsat eşitliğinin sağlandığı adaletli bir aşılama sürecini yönetebilmek sağlık otoritesine düşen büyük bir sorumluluk. Bu nedenle, süreçte olabilecek tüm ihlaller ve kuralsızlıkların birincil sorumlusu “Sağlık Bakanlığı” olacaktır. İnsan hayatının bu denli önemli olduğu salgın yönetimi ve aşılama süreci “araya giren bir kişiden bir şey olmaz” mantığıyla yönetilemez, yönetilmemeli.

Sorun küresel, çözümü ise ortak iyi çerçevesinde küresel çözümlerle mümkün. Aşılar insanlığın ortak yararı için araçlar olduğuna göre, uygulama ‘AŞIDA ADALET’ sloganıyla kamusal, herkes için ulaşılabilir eşit hak kapsamında ve ücretsiz olmak zorundadır.