Aşıda coğrafya adaletsizliği

Kanishk THAROOR
Çeviren: Fatih Kıyman Kaynak: The Guardian​

Pfızer-BioNTech, Covid-19 aşısı denemelerinin başarılı olduğu kasım ayında duyurulduğunda, internette hızla yayılan bir fotoğraf oldu. 1970’li yıllarda çekilmiş bu fotoğrafta Türkiyeli bir göçmen aile görünüyordu. Ortada duran baba, kollarını başörtülü eşine ve çocuklarına doğru açmıştı. Köşede çıplak ayaklı bir çocuk görülüyordu. Tişörtü, kendine büyük gelen siyah pantolonunun içine sokuşturulmuştu. Bu fotoğraf tüm sosyal medya platformlarında paylaşıldı; o çocuk, alman ilaç şirketi BioNTech’in kurucularından Uğur Şahin’di. Bu yoksul, ümit dolu aile bir gün dünyanın kurtuluşuna katkıda bulunacaktı.

Sonraları fotoğrafın bambaşka bir aileye ait olduğu anlaşıldı ama hikayenin büyüsüne kapılan insanlar paylaşmayı sürdürdüler. BioNTech firmasının kurucusu Şahin ve Özlem Türeci çifti, Almanya’ya taşınan Türk bir ailenin çocuklarıydılar. Medya çiftin göçmen kimliğini öyle bir işledi ki, sanki başarıları bilimsel olduğu kadar ahlaki bir başarıydı ve elimizde ‘göçmenleri aklayan’ bir kanıt vardı.

AĞZI BOZUK IRKÇILIK

Göçmenlerin toplumlara kattıklarını vurgulamak tabii ki yanlış değil. Avrupa ve Kuzey Amerika gibi ülkelerde göçmenlerin seçim siyasetinde sık sık düşmanlaştırılıyor, maaşların yerinde saymasına gerekçe gösteriliyor, suç işledikleri söyleniyor ve bazen bütün kötülüklerin kaynağı gibi gösteriliyorlar – Brexit oylamasında ve Trump’ın kampanyasında da bu temaları görmüştük. Yabancı düşmanlığı ve ağzı bozuk milliyetçiliğin hüküm sürdüğü bu günlerde, göçmenlerin başarısı bambaşka bir hikaye anlatıyor. Toplumların bambaşka yerlerden gelen insanların çabalarından istifade ettiğini gösteriyor.

Bu iyimser küreselci yazılar, işin daha manidar bir boyutunu gözden kaçırdılar. Klinik deneylerin sonuçları açıklandıktan kısa süre anlaşıldı ki, yakın vadede dünya nüfusunun çok küçük bir bölümü aşılanabilecekti. Salgın esnasında tekrar tekrar gördüğümüz gibi, bu defa da milliyetçilik ve kar-zarar hesapları küresel dayanışma mesajlarının önüne geçti. Aralıkta dünya nüfusunun yüzde 14’lük bölümünü oluşturan ‘zengin ülkeler’ başlıca aşı adaylarının stoklarının yarısını satın almıştı bile. Aşı adaletsizliği ilerleyen aylarda daha da görünür oldu. Şubat geldiğinde Birleşik Krallık, ABD ve bazı Avrupa ülkelerinde hızla aşılamalar başlamışken, dünyanın 130 yoksul ülkesine tek bir doz aşı bile gitmemişti.

SİYASİ İRADE YOK

Adaletsizliği gidermek için konuya farklı açılardan yaklaşabiliriz fakat acı gerçek şu ki, bunu yapacak siyasi irade kimsede yok. Avrupa ve Kuzey Amerika’daki varlıklı devletler Dünya Ticaret Örgütü’ne gelen teklifi reddettiler. Teklif, gelişmekte olan ülkelerin, aşıların altında yatan fikri mülkiyet haklarına erişimini sağlayacak ve üretimi hızlandıracak, maliyetleri azaltacaktı. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Başkanı, devletlerin tavrını üzüntüyle karşıladığını söyledi. Yoksul ülkelerin aşıya erişebilmesi için DSÖ tarafından kurulan Covax mekanizması takvimin gerisinde ve bu sene 1,8 milyar doz aşı üretilmesi hedefine muhtemelen ulaşamayacak. Aşının gecikmesi, salgını uzatacak. İnsan hayatı yeterince değerli değilse, akademik araştırmalara göre bunun ekonomik maliyetinin 9 trilyon dolar olacağını hatırlamakta fayda var.

Tüm dünyayı pençesine alan salgının garip bir sonucu da, mevcut ayrılıkların göze çarpması oldu. İnsanlar, hangi ulusa mensup olduklarının, hayatlarına ne denli etki ettiğini gördü. Financial Times’a şubat ayında röportaj veren Fransa Başkanı Macron, varlıklı ülkelere daha fazla sorumluluk düştüğünü kabul etti. AB devletlerinin satın aldıkları aşı stokunun yüzde 5’ini yoksul ülkelere göndermesi üzerine bir öneride bulundu. “İnsanların yaşadıkları ülke dolayısıyla aşıya erişememesi düşüncesi kabul edilemez” dedi. Belki kabul edilemez, ama şu an neredeyse kaçınılmaz. Siyasi yapılar ve ilişkiler Batı ile dünyanın geri kalanı arasındaki adaletsizlikleri gidermek için bir şey yapmıyor. Şahin ve Özlem’in ebeveynlerinin çıktıları yolculuk, halen adaletsizlikten kaçınmanın en etkili yolu. Ekonomistler buna ‘bölge primi’ diyorlar ve bunu aynı eğitim ve becerilere sahip iki işçinin, iki farklı ülkede çalıştıklarında oluşan gelir farkıyla ölçüyorlar. Şahin’in ailesine ait olduğu öne sürülen fotoğraf bir anda tüm sosyal medyaya yayıldı çünkü insanlar ‘göçmenlerin azminin’ adaletsizliği yendiğine inanmak istiyorlar. Fakat fotoğrafın kendisi gibi, bu da bir yanılsama.