Soner Yalçın’ın da “katkılarıyla” aşı konusu bir kez daha gündeme gelince, sağlıkta sorunlarımızın şehir hastaneleriyle sınırlı olmadığını hatırladık. Aşı karşıtı kampanya, bilimsel aklı karşısına alarak uzunca süredir devam ediyor. Bilimsel akıl, Türk Tabipler Birliği öncülüğünde bu akıl dışılık karşısında mücadele veriyor. Özü itibariyle karşı kampanya aşıların koruyucu olmak bir yana hastalıkları tetiklediğini söylüyor. Aşıyı savunan uzmanlar ise, çocukların zamanında ve kapsamlı aşılaması yapılmazsa tarihe karışmış birçok hastalığın yenileriyle birlikte geri döneceğini belirtiyorlar.

Aşı üzerindeki soru işaretleri artıran kampanyaya öyle ya da böyle aydınlanmacı olduğunu söyleyen sesler de eklenince, mesele daha da ciddi bir hal aldı. Yalçın, başka alanlarda başvurduğu komplo teorisini genişleterek ilaç ve aşı konusunu da kapsama alanı içine almış oldu. Kısaca ifade edersek; emperyalist metropollerin bizleri gıda ve ilaçlar aracılığıyla zehirlediği ve ortadan kaldırmayı amaçladığı teziyle karşı karşıyayız.

Açıkçası bu alanlarda batıda konumlanmış ulus-ötesi ve sayıları iki elin parmaklarını geçmeyen şirketin bütün dünyayı çeşitli derece ve yoğunlukta esir aldığını hepimiz biliyoruz. Bu şirketlerin saldırgan stratejileri sadece çevre ülkelerinin emekçilerini hedeflemiyor. Soner Yalçın görmeyebilir ama benzer bedeller gelişmiş metropollerdeki emekçilere de ödetiliyor. Yakın zamanda o şirketlerden birinin ürettiği ayrık otuyla mücadele ilacı, ABD’de çok sayıda çiftinin kanser olmasına yol açtı ve açılan davalar sonucunda şirket, çiftçilere milyar dolar düzeyinde tazminat ödemek zorunda kaldı. Vahim olan aynı ilaç Türkiye’de de satılıyor ve kullanılıyor. Ancak ne yazık ki bu konuda ben ilgili kamu otoriteleri tarafından herhangi bir araştırma/soruşturma başlatıldığını görmedim. Bu duyarsızlık söz konusu komplo teorisinde nerede duruyor?

İlaç sektöründe bu ve benzer türden örnekleri artırmak hiç de zor değil. Öte yandan, son tartışmanın en vahim ve fahiş hatası, ilaç ve aşı konularını öyle ya da böyle aynı paketin içine koyması. Özü itibariyle ilaç şirketlerinin en hoşlanmadığı şeylerden biri hastalıkları tümüyle kontrol edecek ya da ortadan kaldıracak aşı ve tedavilerin geliştirilmesidir. Kuşkusuz kısmen yarışmacı piyasaların, kısmen de dünyanın dört bir yanında toplumcu kesimlerin mücadelelerinin yarattığı baskı sonucu şirketler, bu yönde araştırmalara girişiyorlar. Ancak şu da bir gerçek ki geçmişte ortaya çıkan sağlık skandallarının bir bölümü son aşmasına gelmiş araştırmaların savsaklanmasından kaynaklanıyor. Aşılar geliştirildiğinde ilaç firmalarının o aşıları piyasaya bir meta olarak sürdüğü de bir gerçek. Ancak ne olursa olsun aşılar, hastalıkların önüne geçtikleri ölçüde sağlık alanında toplumsal bir kazanıma işaret ediyor.

Bunları özetledikten sonra ben kendi komplo teorimi buradan paylaşayım. Bugün özellikle aşı konusunda kafa karıştırıcı mesajlar yayanlar bilerek ya da bilmeyerek, sözünü ettikleri emperyalist metropollerin ve onların ilaç şirketlerinin Türkiye mümessilliğini üstlenmiş durumdalar. Böyle yapa yapa mücadeleler sonucu (dünyanın dört bir yanında TTB gibi halkı için mücadele eden sağlık örgütlerinin aşılar konusundaki rolünü de burada teslim edelim) piyasaya sürülmüş aşıları devre dışı bırakacaklar. Aşılar devre dışı kalınca, tarihe gömülmüş hastalıklar geri dönecek. O hastalıklar geri döndüğünde, söz konusu şirketler hastalıkları tedavi etmek adına yeni yeni ilaçları çok fahiş fiyatlarla piyasaya sürecekler. Milyarlarca doları o metropollere ve ilaç şirketlerine ödemek zorunda bırakılacağız.

İş yeter ki komplo teorisine kalsın. Bizim neyimiz eksik. Kötü olan bizimkinin daha gerçekçi olması! Yazık…