Kusura bakmayın, biz yanlış yaptık, güveninizi sarstık da diyemediler, halkın sağlığı kadar, ulusun çıkarlarının da korunduğunu söylediler. Halkın sağlığı konusu zaten bir muamma, varsılların sıhhati gayet yerinde, tek tük örneklere kanmayın siz, onlar test kitlerini alıp, kendilerini sürekli kontrol ettiler, hatta birbirlerine hediye verdiler.

Asıl ‘istilacı’ biziz!

Alper Turgut

Dünyanın en meşhur fizikçilerinden olan Stephen Hawking (1942-2018), beş sene evvel insanlığın sonuna dair kehanetini açıklarken, “Uygun bir gezegen arayışındaki göçmen uzaylılar, dünyamızı işgal ve istila edebilir” diyordu. Şimdi aramızda olmayan ünlü dahi, ömrü yetseydi ve bu tekinsiz, tarifsiz 2020 yılını görebilseydi şayet, babaaaaaaaa, dünya dışı varlıklara da gerek yokmuş aslındaaa diyebilirdi, kim bilir? Hele hele coğrafyamızda doğsaydı, artık tek tük değil ardı ardına yaşanan ve asla sonlanmayan abukluklar karşısında, “Yumurtaya can veren Allah’ım, yeşil biberi nasıl yarattın?” diye sorabilirdi, Müslüm (Gürses) Baba gibi, çünkü ortam, harbiden çok müsait, öyle böyle değil!

Misal önceki gün endişeli bir şekilde aldım kumandayı elime, açtım aptal kutusu televizyonu, kanal kanal sekerek, memleketimin havadisleri acep olabilir ki sualine yanıt aradım, tam tekmil istemsizce. Hayda, bu da ne? İstanbul’da dört katlı bir binanın çatısına çıkarak intihar girişiminde bulunan bir adam, borçlarını hallederiz sözü ile ikna oldu ve polisin yakın gözetiminde aşağı indirildi, mevzuya tanık olan başka bir eleman, “Ooo borç mu ödeniyor karşılıksız, tamam, bana uyar, zaten teşebbüs benim de biricik hakkımdır” (itinayla iç ses uydurdum) diyerek, yukarı çıkmak istedi. Sonra ilk herif, diğerini tekmeledi, “Sana ne oluyor, ben çıktım, sen niye çıkacaksın” diyerek ve elbette büyük bir öfke nöbetine girerek. Zengin olmak ne güzel şey lan, acınası durumlar, tuhaflıklar sürekli fakiri, fukarayı buluyor, yoksul, yoksulu hep dövüyor, bak, bakkkk, intihar girişimi bile paylaşılamıyor, offff biz gerçekten nereye düştük, bu tastamam zırdelilik.

Kadına şiddet ülkemin yakıcı gerçeği, durmuyor erkeğin zulmü, asla fren yapmıyor, hatta sürekli gaza basıyor. Hoppaaa, ama bu cahil cesaretinin şova dönüşmesi de nedir? İstanbul Sarıyer’de, boşanma aşamasında olduğu zalim kocasından kaçarak, babasının evine sığınan kadının yaşadığı dram düştü gözlerimin önüne. Adam, sokağı ve evi kontrol eden jandarmaya rağmen durmadı, arabasıyla defalarca kayınpederinin evinin kapısına ve duvarına çarptı. Geri vitese aldı, sonra yine gaza bastı, nasıl bir manyaklık, tekrar, tekrar, tekrar. Yıkabilse evi başlarına yıkacak, öylesi bir hiddet ve sınırsız düşmanlık. Çok yazık!

Sonra utanmak nedir bilmeyen, televizyon aracığıyla hepimizi esir eden ilginç karı-koca ve onların saçma sapan komşuları haberine denk geldim. Ortada çocuklar olmasa, yetişkin dünyasının bu denli rahatlığına gülüp geçilebilirdi belki, lakin mahcup olmak bize düştü, bu ne yaman ayarsızlık, asıl marjinal Anadolumun bağrıymış, yeniden emin oldum, bilesiniz. Ben en iyisi televizyonu kapatayım, fazla geldi bugünlük doz, aşırı yükleme oldu, kısa devre yaptım. Zavallı bilincim de yeter be yeter dedi, resmen beni çimdikledi.

Evet, her gün bambaşka saçmalıklar ile sınanıyoruz, absürt bir kara film tadında yaşıyor sayın halkımız, sonra distopya da neymiş diyor, ben yarını beklemem, bugünden başlarım koyunun, korkunun ve karanlığın inşasına. Gündelik hayatın artık nefes aldırmaz hale gelen pahalılığı, salgının kontrolden tamamen çıkma hali, işsizliğin tırmanma eğilimi… Dert tek değil, birçok! Tablo, mutsuz ve umutsuz insanlarımızın, son çırpınışı gibi ve bu açmaz, tüketiyor her şeyi, hızla ve kanırta kanırta. Yok etmek meselesinde, uzaylılara ihtiyaç duymayız, o iş bizde, arkadaşlar, takmayın böyle şeyleri kafanıza, akışına bırakın (gülücük efekti olmaz şimdi buraya).

Sağlık Bakanı'nın, “Her vaka, hasta değildir” söylemiyle, yine yurdumun, dönüşüm becerisine hayran kaldık, salgını dahi kendine benzetmiş olduğunu kavradık. Bulaşıcı bir durumdan bahsediyoruz, zaten gevşeme mevzubahisse harikalar yaratan halkımızı, şöyle iyice bir derinden sarsmak ve dikkatli olmaya yoğunlaştırmak yerine, gerçek sayıyı gizlemeyi deniyoruz. Zaten adamakıllı düşünün, siz bir virüssünüz, yurdum insanına bakarak, hımmmm bugün de 1500 hasta lazım bana, 65 ile 75 arası da can alsam kâfi. Bu nasıl bir enfeksiyon ise kendince kontrolü var, çoğa meyletmiyor, tamahkâr, düşünceli ve asla ezber bozmuyor. Bu yazı-tura oynarken, her atışımızda madeni paranın dik gelmesi gibi bir şey, eşyanın tabiatına aykırı, düzensiz ve başıbozuk bir saldırı, hep düzenli ve kontrollü sonuç verecek, yok artık!

Peki, kusura bakmayın, biz yanlış yaptık, güveninizi sarstık da diyemediler, halkın sağlığı kadar, ulusun çıkarlarının da korunduğunu söylediler. Halkın sağlığı konusu zaten bir muamma, varsılların sıhhati gayet yerinde, tek tük örneklere kanmayın siz, onlar test kitlerini alıp, kendilerini sürekli kontrol ettiler, hatta birbirlerine hediye verdiler. Yoksul da toplu taşıma araçlarında dip dibe salgınla mücadele etti. Toplu taşımayı kullanmayın ama işe gitmeyi de unutmayın diye akıl da verdiler. Zenginler yatla denize açılmıştı çoktan, plajları dolduran yoksul kitlelerden kaçarak, sosyal mesafeyi hayli abartarak.
Ulusun çıkarları meselesine gelince, o son yıllarda müteahhitlerin çıkarına dönüşmemiş miydi ya, çünkü çıkar denen şey, bize hiç uğramıyor. Yararımıza bir şey olsa, acaba diye sorgularız kesinlikle, fayda diye bir şey yok ki hayatımızda. Ulusal çıkar, neredeyse HDP’li tüm belediyelere kayyum atanması gibi bir şey mi yoksa, halkız biz oy verdik, irademizi gösterdik. Tamam, siz rey atın elbette, ama ona değil, şuna atın canım be, o zaman sorun da olmaz, istenç de sizin olur tekrar. Oh bir soruna daha deva olduk!

Seçim yaklaştı ya, ABD başkanı Donald Trump ve eşi virüse yakalanmışlar, koltuğu bırakmamak için işte böyle mağduriyetler lazım azizim, dünya gayet seviyor bu tür sahneleri ve sürekli aldanıyor insanlık, bile isteye.