Milliyet Gazetesi'ndeki köşesinde pazartesi günü Mustafa Denizli güzel bir konuya değindi. Denizli Hoca yazısında UEFA talimatnamelerine rağmen....

Milliyet Gazetesi'ndeki köşesinde pazartesi günü Mustafa Denizli güzel bir konuya değindi. Denizli Hoca yazısında UEFA talimatnamelerine rağmen Avrupa'dan yayınlanan maçlar ile Türkiye'deki maçların aynı saatlerde çakıştığını bununda zamanla tribünlerdeki seyirciyi tamamen kaçıracağını ve tribünlerin boş kalacağı saptamasını yapmıştı. Talimatnameler açısından hoca çok haklı olsa da sadece bu nedenle futbol seyircisinin tribünlerden kaçacağı konusunda kendisine çok fazla katılmıyorum.

Birinci olarak en büyük hata Avrupa'nın beş büyük liginin de açık kanallardan yayınlanması. Avrupa'nın hiçbir ülkesinde bu maçlar açık kanaldan yayınlanmıyor. Örneğin Almanya'da Avrupa liglerindeki maçlar Premiere veya Arena platformlarında, Yunanistan'da yine Vega adlı platformda yayınlıyorlar. Türkiye'de her işte olduğu gibi bu konuda da ipin ucu kaçmış durumda. Bütün ülkeler bu durumun farkında iken bizde mümkün olduğunca çok maç açık kanallardan naklen yayınlanıyor.

Şunu artık iyice kabul etmemiz gerekir ki futbol çok pahalı bir ürün ve bu ürün artık bizim ülkemizde alışıldığı şekilde bedava kesinlikle izlenemez. Çünkü futbolun geleceği tamamen şifreli kanallardan yayınlanmasına bağlı. Özellikle de ülke liglerindeki maçların yayınlarının reklam geliri karşılanması olası değil. Örneğin bu konuda Almanya'da şu sıralar tartışmalar yoğun.

Ama oradaki tartışma açık kanaldaki özet yayınlarla ilgili. 2009 yılından itibaren yenilenecek olan Bundesliga yayın hakları sözleşmesi için şu an bu hakkın sahibi olan Premiere ARD televizyonunda artık bir klasik haline gelmiş olan maçlardan 1 saat 15 dakika sonra başlayan geniş özet yayınının kesinlikle kaldırılmasını veya geç bir saate atılmasını istiyor. Bu konuda açıklama yapan Premiere spordan sorumlu yönetim kurulu üyesi Carsten Schmidt futbolun geleceğinin şifreli kanallarda olduğunu ve Premiere League seviyesinde gelirlere yaklaşılmak isteniyorsa açık kanal yayınlarının minimize edilmesi gerektiğini söylemekte. Dolayısıyla Türkiye'de de kesinlikle Avrupa liglerinden yayınlanan maçların şifreli kanallardan yapılması gerekir. Sonuçta futbola para aktaracak olan bu şifreli kanallar olduğuna göre bu sayede kulüplerimizin gelirleri de artmış olur, çünkü Avrupa liglerini yayınlamak onların üye sayısına katkı sağlar.

Mustafa Hoca'ya katılmadığım noktaya gelince. Onun bu söylemindeki doğruluk payının olmadığını söylemek istemiyorum. Ama bu bence minimum seviyede. Türkiye spor, tiyatro, sinema vs. gibi "seyir etkinlikleri kültürü" olmayan bir ülke. Örneğin hiçbir şehirde çoğunluğun aklına bugün şehrimizde bir futbol maçı var gidip seyredelim diye bir düşünce gelmez. Eğer üç büyükler olmazsa bedava bile yapsanız seyirci o stadyumu doldurmaz ki onların gittiği maçların da çoğunun boş kaldığını biliyoruz.

Yine, Fenerbahçe'nin Gaziantep ile oynadığı maçtaki seyirci azlığının Avrupa'dan yayınlanan maçlarla ilgisi kesinlikle olamaz. Türkiye'de seyirci tamamen belli amaçlar ile stada gider yada gitmez.

Almanya'da Dortmund yıllardan beri çok kötü sonuçlar alıyor. Ama her maçta tribünlerde 75 bin seyirci oluyor. Pazartesi akşamı 2. lig maçı olan Köln-Aachen maçında 52 bin kişi tribünlerde idi. Keza yine Almanya'da ligin ilk iki hafta maçlarını tam 460 bin kişi tribünlerde izledi. Bu maç başına 40 bin ortalama demek. Eğer orada açık kanaldan başka liglerden maç verilseydi o tribünler yine dolardı. Sonuç itibarı ile Türkiye'de tribünlerde seyirci olmamasının ve daha da kaçmasının ana nedeni asla Avrupa'dan yayınlanan maçlar olamaz.

Çünkü bu iş bir kültür meselesi.