Toplumsal bağışıklık için en az 120 milyon doz aşının uygulanması gereken ülkede aşı miktarı oldukça yetersiz. Prof. Dr. Kocazeybek’e göre, kaybedecek hiç vakit yok: “Bir an önce toplumun aşılara erişmesi gerek. 9,5 milyon doz aşı Türkiye’de toplum bağışıklığı için çok çok yetersiz.”

Aşılama yavaş, bağışıklık hayal

Yaren ÇOLAK

ÜLKEDE 14 Ocak'ta başlanan Covid-19 aşılamasına dair belirsizlikler sürüyor. Aşılamaya İngiltere, ABD ve Avrupa'dan daha geç başlanılan Türkiye’de dün itibariyle 1,5 milyonu aşkın insan aşılandı. Fakat ülkede tek sorun aşılamanın geç başlaması değil. Süreç hâlâ bilinmezlerle dolu. Çinli Sinovac firmasınca üretilen CoronaVac aşısının 10 milyon dozluk ikinci sevkiyatın 6,5 milyonu geçen günlerde Türkiye’ye geldi. Toplumsal bağışıklık için altı ay içinde en az 120 milyon doz aşının uygulanması şart. Çin’den beklenen doz miktarı ise 40,5 milyon. Sonrası ise meçhul…

Konuya ilişkin Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Bekir Sami Kocazeybek, BirGün’ün sorularını yanıtladı. Aynı zamanda İBB Bilim Kurulu üyesi olan Prof. Dr. Kocazeybek, “Bir an önce toplumun aşılara erişmesi gerek. 9,5 milyon doz aşı Türkiye’de toplum bağışıklığı için çok çok yetersiz” dedi.

İlk olarak koronavirüse karşı kullanılan aşılar arasındaki farkları nasıl özetlersiniz?

Öncelikle 13 Ocak tarihi ile farklı prensiplerle hazırlanmış acil kullanım onayı (AKO) almış veya faz-3 evresinde olan 10 adet aşı ve aşı adayı olduğunu belirtmeliyim. Bunlardan uluslararası olarak kurumsal ve bilimsel kabul gören ABD/FDA, AB/EMA gibi kurumlarla birlikte; ülke bazlı İngiltere/MHRA AKO almış üç aşı ABD/Moderna, Almanya-ABD/Pfizer-BioNTechve İngiltere/AstraZeneca-Oxford.Sadece ülke bazlı AKO almış Çin/Sinovac-CoronaVac ve Rusya/Sputnik V aşıları olduğunu biliyoruz. Bu beş aşıdan ABD, Almanya, İngiltere kaynaklı aşıların faz-3 verileri hakemli uluslararası dergilerde yayınlandı. Çin ve Rusya kaynaklı aşıların ise faz-3 verileri halen yayınlanmadı. Sadece interim(ara rapor) veya basın bildirisi şeklinde yalnızca etkinlik oranları bildirildi. Bu beş aşının dışında bir aşıda Hindistan’dan AKO almış BharatBiotech aşısı. Ancak bu aşının faz-3 evre sonuçları da yayınlanmadı. AKO almış ve halen çok farklı ülkelerden 65milyona yakın insanda uygulanan Hindistan aşısı hariç, diğer beş aşının ayrıntılı özelliklerini irdeleyip, farklarını belirtelim:

asilama-yavas-bagisiklik-hayal-834692-1.

Tabloda da görüldüğü üzere ikisi mRNAbazlı, ikisi vektöryel biride inaktif aşı özelliklerine sahiptir. Bu aşıların en belirgin olumlu ve olumsuz değerlendirebileceğimiz özelliklerini çok basitçe şöyle anlatabiliriz:mRNA aşıları çok yeni bir aşılama teknolojisi ile elde edilmiş ve faz-3 evresinde güvenlik ve etkinlik yönünden DSÖ’ye bilimsel kriterleri uygun, ancak etkinlik (Faz-3 verileri) ve güvenlik süresi olarak sadece 2,5 ay gözlenmiştir. Aslında faz-3 evresi 1,5- 2 yıl olduğuna göre, güvenlik (yan etkiler ve komplikasyonlar) ve etkililiğin önümüzdeki günlerde daha net ortaya çıkacağı kanaatindeyim. Özellikle Avrupa’dan ve ABD’den ilk gelen Pfizer/BioNTech aşı uygulaması sonrası gelen az sayıdaki ölüm haberleri, ileri yaşlarda görülen ve güvenlik kriteri kapsamı içinde tolere edilebilirliği görülse de ölümlerin ve komplikasyonların giderek sıklaşması halinde bu aşılama tekniğinin yeniden sorgulanması kaçınılmazdır.

Az sayıda olguya yapılsa da (örneğin ülkemizde 1 milyon 200 bin sağlık çalışanına) inaktif aşılardan güvenlik yönünden henüz ciddi bir komplikasyon yaşanmadı ve bildirilmedi (Sadece kendi hastanemde çok ciddi alerjiye yatkın bir arkadaşımızın entübe edilmesi hariç).

RNA bazlı olup Pfizer/BioNTech aşısının birçok gelişmiş Batı ülkesinde tercih edildiğini görüyoruz. Özellikle -20 ve -70 derecede saklama ve transport donanımlarının olması belirleyici olabilir. Ancak bu tercihte en belirgin etkinin bu aşıların faz 1-2-3 evrelerinin bilimsel kriterlere uygun olarak açık ve net olması ve yüksek aşı etkinliklerine, örneğin; yüzde94,1 ve yüzde95 gibi ve uluslararası hakemli dergilerde yayınlamasıyla sosyokültürel ve bilinçlenme düzeyi yüksek toplumlarda kabul görmeleri olarak değerlendiriyorum.

Konvansiyonel yani yıllardan beri aşı teknolojisi bakımından bilinen ve güvenli olarak değerlendirilen inaktif aşılar ise sadece faz-3 çalışmalarını yürüten ülkelerde (Türkiye, Endonezya, Çin ve Brezilya) AKO onayı alması ile insanlarda uygulanmaya başladığını görüyoruz. Başka ülkelerde kabulleri henüz yoktur. Bu aşının en büyük sorunu faz-3 etkinlik verilerinin çalışma yapılan ülkeler arası tutarsızlığı (bunun farklı nedenleri olabilir, örneğin; metodoloji, denek sayıları ve çalışmaya alınan grupların niteliği gibi) Brezilya da yüzde 50,3, yüzde 78 ve yüzde 100 Endonezya da yüzde 65,3,ülkemizde ise yüzde 91,4 buna karşın üretici Çin ve çalışma yapılan diğer bir ülke Şili halen faz-3 verilerini açıklamadılar.En önemlisi 60/65 yaş üzeri gruplarda hiçbir fazda çalışma yapılmadı.Bununla ilgili elimizde bir veri yoktur.

Vektöryel aşılar ise yıllardır üzerinde çalışılan ve bilinen yeni aşı teknolojileri olup farklı etkinlikleri olan örneğin; sadece AstraZeneca’nın DSÖ’nün AKO için kriteri olan yüzde 50 üzerindeki etkinliği yüzde 70 olarak saptamış ve bu özelliği ile de uluslararası hakemli dergide yayınlamıştır. Diğer Rus aşısı Sputnik V ise gazete haberi olarak, Rus yetkililerce yüzde 90 olarak bildirildi.Ama hakemli uluslararası bir dergide yayınlanmadı. Bu açıklamalar etkinlik ve güvenlik yönünden ciddi sorun olarak kabul edilebilir. Çin ve Rus aşılarının etkinlik ve güvenlik verilerinin açıklanması ve yayınlanması yönünden bilimsel süreçler şeffaf yürümemektedir. Veriler bilimsel kriterlerle açıklanmıyor veya yayınlamıyor. Bu önümüzdeki1.5-2 yıl içerisinde tüm AKO almış aşıları etkililik ve güvenlik yönünden izleyip göreceğiz. Çünkü kısa sürede neredeyse 2,5 ay içinde kullanıma sokuldular.

Bu sorunuza ek olarak önemli bir hususunda altını da özellikle çizmek isterim:Covid-19’da görülen mutasyonlar...Bununla ilgili tüm bu aşılar AKO almadan önce 6 Aralık 2020’de bir haber portalında yaptığım bir bilimsel analiz yazımda, “Mutasyonlara bağlı aşıların geleceğini tartışacağız” demiştim. Bu öngörümden dolayı şu anda büyük oranda haklı olduğumu görmekteyim. Başta İngiltere, Brezilya, Güney Afrika başlıca üç mutasyon tipinin SARS-CoV-2 virüsünün Spike ‘dikensi’ kısmında bazı değişiklikler yapması özellikle bu bölgeleri hedefleyen mRNA bazlı aşıların(Pfizer/BioNTech,Moderna) kullanımına tedirginliklere neden olduğunu ve ilgili aşı firmalarınca şimdilik bir sorun olmadığı belirtilse de önümüzdeki günlerde virüsün bu bölgesindeki çoklu mutasyonların artması bu aşıların kullanımını zora sokabilir. Bunu hep birlikte göreceğiz. Ayrıca vektöryel ve inaktif aşılarda da azda olsa benzer sorunların gelişebileceği düşüncesindeyim. Bu aşılar içinde zaman her şeyi gösterecektir.

Türkiye şu ana dek sadece Çinli Sinovac şirketinden aşı temin etti, BioNTech’in 550 bin doz aşısı ise hâlâ ortada yok. Peki, tek bir şirketten aşı almayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Diğer şirketlerin farklı teknolojik prensipli aşılarında ülkemize getirtilmesi gereklidir. Çünkü pandemi can alıyor, hergün insanlar ölüyor; sosyoekonomik ve sosyokültürel yıkım devam ediyor. Eğitim-öğretim büyük bir problem, neredeyse bir kuşak bu bakımdan ciddi bir sorun içinde.Tüm bunlardan dolayı biran önce toplum katmanlarının aşı ya da aşılara mutlak erişmesi gerekir. Bir anlamda insanlar arası viral dolaşım ve yük azaltılmalı ve kısacası yüzde65 üzeri yüzde70’lerde bir toplum bağışıklığını sağlamak için farklıda olsa aşıya erişilebilmeli ve uygulanmalıdır. Ancak diğer şirketlere ait aşıların (tabii alınabilirse, önümüzdeki bir yıl için ön siparişler önceden verildiği için çok zor) alınması beraberinde birtakım sorunlarıda getirecektir. Şöyle ki, özellikle RNA bazlı aşıların örneğin; Pfizer/BioNTech aşısının saklama ve transport sorunu vardır. Bu, belki büyükşehirlerde belli ölçülerde halledilebilir ancak yaygın kullanımı çok zordur. Diğer RNA bazlı aşının ve vektöryel aşıların böyle bir sorunu yok.Ancak tekrar ifade ediyorum; diğer firma aşıları alınabilirse toplumda aşı uygulama farklılı��ına bağlı aşılarla ilgili yanlış algı yönünden ikilikler (senin aşı Çin, benimki Alman aşısı, parası olan Alman olmayan, Çin aşısı vb.) çıkabilir. Sağlık sistemi dozaj uygulama farklılığına (Pfizer/BioNTech 21 gün ara ile CoronaVac ise 28 gün fark ara ile) bağlı izlem zorluğu ya da faz-4 etkililik farkları ile klinik sonuçları tartışma sorunları yaratabilir. Örneğin; CoronaVac ile aşı olan biri tekrar enfekte olup veya diğer aşı ile bağışıklanan bir kişide tekrar enfeksiyon gelişmezse bu da tartışmaya neden olabilecektir. Bu tip tartışmalara hazırlıklı olunmalı ve bunlara dönük bilimsel kriterlere uygun açıklamalar yapılmalı ama ne olursa olsun toplum ivedilikle aşı ya da aşılara biran önce kavuşmalı düşüncesindeyim.

Ülkedeki şu anki aşılama durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Toplumun ne kadarı aşılanmalı?

Pandemiden toplumun bir an önce kurtulabilmesi için ya 2003’teki gibi sonunda kaybolmuş ve bir yıl sürebilmiş SARS-CoV salgınındaki etken tipin geçirdiği mutasyonla bulaşınısönümlendirmesiyle veya 2012’dekiMERS-CoV bölgesel salgınında bulaş hızını azaltan viral mutasyonlarla olabilecektir.Ya da 2019’dan 2021’e kadar giderek, bulaş hızını son günlerdeki mutasyonlarla arttıran ve halen can almaya devam eden SARS-CoV-2’e dönük etkin ve güvenlik aşıların toplumun yüzde65’in üzerinde bir bağışıklanma sonucunu yaratacak sayıdaki kişilereyapılması gerektiği kanaatindeyim.Türkiye’de uygulananCoronaVac aşısının etkinliğinin faz-3’e ilişkin üç ülkeden alınan etkinlik oranlarının ortalamasını takiben yüzde 80 alırsak ve her ne kadar R0 değeri değişkenlik gösterse de biz bir yıllık RO düzeyini 2,5-3,5 gibi alırsak,yüzde 65 üzerinde bir toplum bağışıklığı elde etmek için tüm Türkiye nüfusuna (83 milyon)göre, yaklaşık 110-120 milyon doz (2 doz olarak), sadece 18 üstü için ise 46, 49 milyon kişi için 92-98 milyon doz gereklidir. Ancak bu kadar sayıdaki doz CoranaVac aşısı veya ek başka aşılar yapılabilirse ciddi bir toplum bağışıklığı elde edilebilir. Bu yolla toplum içinde insanlar arası dolaşan ve artan viral yüke bağlı gelişen vaka-hasta sayılarıda düşürülebilir. Ancak burada çok önemli bir hususun unutulmaması gerektiği kanaatindeyim:Aktif aşılama ile toplumun yüzde 65 üzerinde bağışıklanması sağlansa bile, bu kişiler yine maske, mesafe ve dezenfeksiyon korumalarını yeterince yapmazlarsaenfekte olabilirler. Ancak çok ciddi bir hastalık geçirmeyip çok hafif de geçirebilirler ve aynı zamanda virüsün başka birilerine bulaştırıcılığına belli oranlarda (henüz öngörülemiyor çalışmalar ile ortaya konulacak) katkı sunabilirler. Bu aşılı ancak enfekte kişilerin ailesine, çevreye, topluma ve sağlık sistemine en önemli katkısıindirekt şöyle olabilecektir:Aşı ile gelişen bağışık yanıttan dolayı bireyi enfekte eden virüs, belli oranlarda nötrleneceği (etkisizleşeceği) için bireyin kendiviral yükü düştüğü gibi bu sonuç topluma da olumlu olarak yansıyabilecek ve giderek toplumda insanlar arası dolaşan viral yük azalabilecektir. Bu sonuçta yeni vaka-hasta sayılarını azaltabileceği gibi orta ve yüksek hastalık gelişimini de (servise ve YBÜ’lere yatış) düşürebileceği için sağlık sistemi ve personelide rahatlayacaktır.

Devamında “öncelikli gruplar” nitelendirmesi için ne söylersiniz? Öncelikle hangi gruplar aşılanmalı?

Doğal olarak Covid-19 hastalarına sağlık hizmeti veren ve bu hizmet sürecinde hayatını kaybeden sağlık personeline aşıların yapılması doğru. Türkiye’de aşılamanın bu grupta yapılması yerinde bir karar. Çünkü çok fazla arkadaşımızı kaybettik artık yenilerini kaybetmeyelim. Bunun dışında Sağlık Bakanlığı’nın öncelikli aşı kategorizasyon tablosuna baktığımızda, kanaatimce doğru bir sıralama yapıldığını düşünmekteyim.Şuana kadar 1milyon 200 bin sağlık çalışanı ilk doz CoronaVac aşısını oldu. Görev yaptığım Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde ise 3 bin 946 sağlık çalışanından 3 bin kişiyi aşkın 25 Ocak tarihi itibari ile aşısını yaptırdı. Halen tereddüttebağlı aşı olmayanlar veya farklı altta yatan patolojik (alerjik gibi) nedenler ile olamayanlar var.Ya da az sayıda olsada farklı aşıların denekleri olabilen sağlık çalışanlarını da göz önüne almamız gerekiyor.6,5 milyon CoronaVac aşısının Türkiye’ye geldiğini öğrendik. Bu memnuniyet verici bir durumdur. Ancak yeterli değildir. Mutlaka devamlılık sağlanmalıdır. Bakanlığın aşı kategorizasyon tablosunda biz sağlık çalışanlarından sonra yer alan ileri yaş grupları vardır, bunların durumları çok önemlidir. Neredeyse 10-11 aydan beri hem can kayıplarına uğradılar hem de özellikle komorbidite (altta yatan diğer patolojiler) hastalıkları nedeniyle evde hapsedildikleri ya da kısıtlı sokağa çıkma yasakları nedeniyle fizyolojik asıl rahatsızlıkları (kalp damar sistemi, diyabet, hipertansiyon, kanser vb.) arttığı gibi özellikle psikolojileri de çok bozuldu. Ancak burada tekrar ifade etmek istiyorum; CoronaVac aşısının bu ileri yaş grubunda faz-1-2-3 etkinlik ve güvenlik çalışmaları yapılmadığından maalesef verileride yoktur. Bu anlamada ülkemizde 60 yaş üzeri CoronaVac aşısının etkinlik ve güvenlik sonuçları bizimde ileriye dönük merakla beklediğimiz bir husustur. Kanaatimce Bilim Kurulu bu noktada pragmatik bir yaklaşımla geriye dönük Influenza (grip) ve Hepatit A virüsü inaktif aşıların bu yaş gruplarına rahatlıkla uygulanabilir olmalarına dayanarak böyle bir karar verdiğini düşünüyorum. Ancak böyle bir komplike organ tutulumlu ve mutasyona açık RNA virüsünden elde edilen inaktif aşının ileri yaş gruplarında nasıl bir etkinlik ve güvenlik sonucuna varacağını önümüzdeki günlerde hep birlikte göreceğiz.

Ülkemizdeki durumu şöyle tanımlayabiliriz:Pandemi ile ilgili ilk olgu bildirimi olan 11 Mart’tan bu yana, 11 aylık bir süreçte pandemik salgını yönetme süreci Sağlık Bakanlığı’nca iyi yapılamamıştır. Bununla ilgili birçok örnek verebiliriz. Örneğin; ilk aylarda test yapma politikası, maske dağıtımı, tutarsız veya geç alınan sokağa çıkma kararları ya da gerektiğinde karar alamama, AVM’lerin erken açılması, vaka/hasta bildirimleri, yanlış ve eksik bildirimler gibi…Şimdi de aşılama sürecindeyiz, benimde içinde bulunduğum sahada sağlık çalışanlarının ilk doz aşılamalarını düzgün yürüttüğü kanaatindeyim. Huzurevleri ve 60 yaş üzeri ileri yaştaki kişilerin aşılamaları devam ediyor. Ancak ileri yaş gruptaki bireylerin aşı olma şüphelerinin devam ettiği düşüncesindeyim. Çünkü konunun uzmanı olarak günlük bu hususta birçok soruyla muhatap oluyoruz. Bu tereddütlere neden olduğunu düşündüğüm üç faktörü şöyle açıklayabilirim: CoronaVac aşısının hazırlanma ve uygulanma süreçlerinin gerek bilim camiasında gerekse de basında verilerin şeffaf ve net olmamasından dolayı bir güvensizlik,sadece CoronaVac aşısını ülkemize getiren siyasal iktidarın pandemi ile ilgili geçmişe dönük yaptığı yanlışlıklar ve hatalara bağlı güvensizlik, aşının üretildiği ülkeye dönük önyargı ve güvensizlik…

Bu nedenlerle bizzat muhatap olduğum;“CoronaVac aşısını olmam güvenli mi?”,“Ben bu durumumla aşı olabilir miyim?”,“Asıl şu hastalığım var sakıncası var mı?” gibi sıkça sorulan sorular, bu gruptaki bireylerin yeterince aydınlanmadığı ve aşı ile tereddütlerin devam ettiğini düşündürmektedir.Bu soruların biran önce giderilmesi şarttır. Ama ne olursa olsun ülkeyi yönetenlerin yüzde 65’in üzerindeki toplum bağışıklığını sağlamak için gerek CoronaVac gerekse diğer aşıları Türk toplumuna ivedilikle ulaşmasını sağlamaları ve belli bir sistematik biçimde 18 yaş ve üzerindeki tüm kişilerin aşılanması gerekmektedir.

DSÖ Genel Direktörü Ghebreyesus, zengin ülkeler toplam 39 milyon doz aşı alırken, yoksul bir ülkeye sadece 25 doz aşı gönderilmesini “Dünya feci bir ahlaki iflasın eşiğinde” sözleriyle eleştirdi. Siz bu sözleri nasıl yorumluyorsunuz?

Bu ifadeleri DSÖ Başkanı’nın AKO almış aşıları bekleyen toplumlara aşıların sayısal olarak ulaştırılması ve uygulamasındaki eşitsizlik ile adaletsizlikle ilişkin bir gözlem sonucu kendi toplantılarında söylemiştir.Bende bu ifadelere yürekten katılıyorum. Başkan’ın bu ifadeyi özellikle çok yoksul bir ülkeye sadece 25 doz, buna karşın 49 yüksek gelirli ülkeye 39 milyon doz aşının yapılması karşısında belirtmiştir. Zaten bunun böyle olacağı, ön ikili siparişlerden belliydi; özellikle zengin Batılı ülkeleri, bir yıllık ön siparişlerle aşı firmalarında zaten yetersiz üretilen aşıların çoğunu ödemesini yaparak alma yoluna gitti. Ben buna şaşırmıyorum. Bu hususta tepki koyan DSÖ Başkanı niye şaşırıyor ki?Haklı olarak bir tepki koyuyor. Ancak bunun böyle olacağı önceden belliydi ki, DSÖ bu ahlaki çöküş olgusunu önceden öngörerek, Nisan 2020’de COVAX uluslararası aşı dayanışma organizasyonunu oluşturdu. Bu organizasyon küresel düzeyde Covid-19 aşılarının geliştirilmesi, üretilmesinin hızlandırılması ile bu aşıların erişebilirliğini hızlı, adil, eşit olsun diye ve aşı milletçiliğini önlemek için kuruldu. Tüm aşıların sadece zengin ülkelere değil, yoksul ülkelerede küresel düzeyde erişiminin sağlaması için kurulan bu organizasyonda, aşılarını kendileri ürettiği için ABD, Rusya ile bizim ülkemizinde içinde bulunduğu Kuzey Afrika (Cezayir, Fas) bulunmamaktadır.DSÖ Başkanı’nın bugünkü ifadeleri,“malumun ilanıdır”. Küreselleşen dünyada vahşi kapitalizm ve ekonomik gücün yaşamları bile satın aldığı gerçeği burada kendini göstermekte ve pandemik salgın hastalık baştan beri her yönüyle sıklıkla sosyoekonomik düzeyi düşük kitlelerin yaşamalarını tehdit etmektedir. Aynı oranda bu kitlelerin yaşam koşullarını da çok ağırlaştırdığını biliyoruz. Artan işten çıkarmalar ve yoksulluk üzerine bulaşıcı hastalık tehdidi ve sosyal devlet olgusunun son yıllarda iyice örselenmesi, işin içinden çıkılmaz noktaya getirmiştir. Bundan dolayı pandemiyi iliklerine kadar yaşayan yoksul kitlelerin aşıya erişebilirliği hususundaki DSÖ Başkanı’nın ahlaki çöküş ifadesi, hiç sürpriz değildir. Sağlıklı yaşam aslında bir insan hakkı olsa da ne yazık ki, bugün ekonomik ve politik bir gücün güdümünde olan bir olgudur. Gerçekte bu sorun tüm emekçilerin ve yoksul kitlelerin aynı zamanda bir demokrasi sorunudur.

Peki, Türkiye neden Covid-19 Aşıları Küresel Erişim Programı’na (COVAX) üye olmalı?

Nisan 2020’de DSÖ tarafından oluşturulan COVAX’ta Türkiye bulunmamaktadır. Siyasal iktidar ve Sağlık Bakanlığı’nın bu hususla ilgili tatmin edici çok net bir açıklaması şuana kadar olmamıştır. Sadece Bakan’ın polemiğe dayalı, para ödememe ile ilgili iddialara karşı bir yanıtı dışında,COVAX’ın neden dışında kalınması ile ilgili resmi bir açıklama gelmemiştir. Bakanlığın COVAX’ın üyeliği ile ilgili verdiği bir başka açıklama ise COVAX’ın aşıya imkânı olmayan ülkeler için olduğunu belirtmesidir. Ben bu ifadeden şunu anlıyorum:“Benim COVAX’a girmeme gerek yok, ben aşıyı ikili ilişkiler ile tedarik edebilirim. Böylesi küresel düzeyde açık denetlenebilir ve şeffaf ilişkilerin olduğu bir kuruluşa gereksinim yok.”Bu ifadeyi başka türlü yorumlamanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Tüm dünya aşılamaya erken başlarken biz ikili ilişkileri ön planda tutarak ancak üç milyon CoronaVac aşısını Ocak’ın başında getirtebildik. 14 günlük etkinlik ve güvenlik incelemesinde sonra 14 Ocak nihayet sağlık çalışanlarına uygulamaya başlayabildik. 6,5 milyon doz aşının gelmesiyle toplam 9,5 milyon doz aşı Türkiye’de yüzde65’in üzerinde bir toplum bağışıklığı için çok çok yetersizdir. Bir önceki sorunuzla açıkladığım gibi, neredeyse 120 milyon doz aşının gerektiği bir durumda, 9,5 milyon doz çok küçük bir miktardır. Aşı firmaları aşı üretim kapasitelerini artırmadıkları sürece ve küresel düzeyde yeterli aşının tüm dünyaya eşit ve düzgün ulaşması sağlanamazsa,pandemiyi sonlandırmak hayal olacaktır. İşte bu noktada COVAX çok önemlidir. Bu mekanizmaya dahil olmamış bir Türkiye, bugün için 9,5 milyon dozu tedarik etti ancak ileri aylarda ne olacak? İkili ilişkiler ile aşıyı temin edemezse başvurabileceği uluslararası bir liman yoktur. Çünkü bu işi çözmek amacıyla organizasyonda yoktur. Bugünden tez COVAX’a üye olmanın yolları aranmalı ve bununla ilgili girişimler yapılmalıdır. Bu aşamada eğer bu üyelik gerçekleştirilebilir,COVAX’ın içinde bulunabilirse, ileriki aylarda aşı tedariki için ikili ilişkilerle çözüm bulunamadığında uluslararası bir mekanizmayı arkamıza almak akıllıca ve mantıklı olacaktır. Bu aynı zamanda Türk halkının sağlığı içinde çok önemlidir. Türkiye bu konumuyla aşı tedarik işini sadece ikili ilişkilere dayandırarak yapmaya kalkarsa bazı dış politika uygulamaları yüzünden zora girebilir. Kaldı ki, Çin’in politikaları hiç belli olmaz.

Aşılama sürecinin yeterince şeffaf yürütülmediği ortada. Siz bu süreç için ne dersiniz?

Siyasal iktidar ve Sağlık Bakanlığı, 11 aylık pandemik salgın süresini maalesef çok iyi yönetemedi. Veriler ortada, öncelikle salgın hastalıkla mücadele şeffaf, net olmaya ve kitlelerin güvenine dayanır. Bunun sağlayamazsanız salgın süresince yeni enfeksiyon dalgalarının gelmesi kaçınılmazdır. Türkiye’de bunu yaşadık,verileri gizlenmesi yanlış kodlamalar ve tanımlamalar, yetersiz ulusal ve uluslararası bildirimler, TTB ve TTD ile didişmemeler gibi örnekler,geçmiş 11 aylık pandemi süreci ile ilgili mücadelenin yetersizliğin nedeni olarak gösterilebilecek örneklerdir. Ayrıca yanlış siyasal ve sosyal etkinlikleri burada hiç belirtmiyorum. Bunları çok yazdık ve söyledik. Sağlık Bakanlığı’nın aşılama sürecini nasıl götürmesi gerektiği ile ilgili sorunuzu şöyle yanıtlayabilirim; Bakanlığın geçmiş pandemi sürecinden biraz ders aldığını görüyorum. Sağlık çalışanlarının aşılama sürecinin yeterince düzgün yürüdüğünü ve Türkiye’nin iller bazındaki aşılama haritasını paylaşması ile ilgili açıklamaları sürece ilişkin iyi uygulamalardır. Bunun ötesinde aşılama sürecinin eşit, adil ve düzgün yürüdüğüne inanmak istiyoruz (Bir iki gazete haberinde sırası gelmeden aşı olan ve pozitif ayrımcılığa tutulan üst düzeylerin olduğu iddiası gibi). Kanaatimce Sağlık Bakanlığı’nınaşılama algoritmasına uygun şekilde devam etmesi en büyük isteğimizdir. Bu aşılama sürecinin tüm konunun uzmanı bilim insanları başta olmak üzere,meslek örgütlerine, basına, kamuoyuna açık ve şeffaf götürülmesi pandemi mücadelesine çok önemli bir ivme kazandıracaktır. Şuan kritik bir kavşaktayız, bireyler ve toplum son çözüm olarak gördüğü aşılama ile kendilerini hastalıktan korumada yaşayabileceği bir hayal kırıklığı çok ciddi sorunlara neden olabilir.Siyasal iktidarın aşı tedarikini mümkün kılamaması veya bireylerin biraz önce belirttiğimiz gerekçelerle aşı reddine gitmesi gibi sorunlar Covid hastalığının azaltılamamasına ve yeni hayatların kaybına neden olabilecektir. Aynı zamanda tüm yaşamsal faaliyetleri felç edebilecektir.Önümüzdeki aşılama süreci yeni hayal kırıklıklarını kaldıramayacak kadar hassas ve kritiktir.