Asimetrik tersine entegrasyon sorunları

Adnan GÜMÜŞ

Memleketin bin bir sorunu vardı, son on yıllarda buna Suriyeliler, Afganlılar, Sudanlılar ve daha adını saymakta zorlandığım hemen her Afrika ülkesi, Asya ülkeleri, tüm Türki cumhuriyetler, hatta ülkelerden öte oralardaki çeşitli etnik halklardan sığınmacı/göçmen insanların sorunları da eklendi.

Önce çok temel birkaç noktanın altını çizip sonra yaşanan asimetrik tersine entegrasyon sorunlarına geçelim.

Her İnsan “Eşit, Özgür, Yolcu ve Göçmen” Doğar: Entegrasyon Her Şeyi Kapsar

Her insan eşit ve özgür doğar. Göçmenlik normal şartlarda insanın erekselliğinin bir parçasıdır, gerçekleştirmek istediği bir ereğidir, temel bir yaşam biçimidir. Keşke her birimiz dünyanın her yerini görebilse, her yere gidebilse, her yerde çalışabilse, istediği yerde ikamet edebilse. Gençlerimizin büyük bir kısmı yurtdışında okumak, çalışmak, en azından bir süre oralarda kalmak, oraları görmek, tanımak istiyor. Farklı ülkeleri gören arkadaşlarımız, Almancılar, gezilere gidip gelenler deneyimlerini ballandıra ballandıra aktarıyorlar.

Her insan eşit özgür doğar ve tam insandır. Her doğan insan uzun süre sosyal desteğe ihtiyaç duyar. Her insan sosyal bir insandır. Elbette mültecilik durumunda, hele de bu kadar yoğun kitlesel göçler durumunda çok daha zorluklarla karşı karşıya kalınıyor. Göçle birlikte, her insanla birlikte elbette yapılacak çok şey var.

Öncelikle güvenliklerinin sağlanması, barınma, beslenme, sağlık sorunlarının çözülmesi gerekiyor.

En önemlisi de eğitim. Eğitim sorunlarının çözülmesi gerekiyor.

Her yurttaşa, göçmene, sığınmacıya iş ve gelecek sağlamak gerekiyor.

Entegrasyon denince barınmadan geçime, dilden komşuluğa, yaşam alışkanlıklardan yurttaşlığa, sosyal ilişkilerden siyasal özdeşimlere, sağlığa, eğitime, evliliğe, geleceğe dair her şey giriyor.

Bir yurttaş için, bir insan için aklınıza ne gelirse bir sığınmacı için de aynı şeylerin akla gelmesi gerekiyor. Entegrasyon da tüm bunların toplamını oluşturuyor.

Entegrasyon İle Asimilasyon Arasındaki Fark: Asimetrik Çoğunluğun Entegre Olmaması

Asimilasyon ile entegrasyon arasındaki temel fark, birincide çoğunluğun ikincide azınlığın entegre olmamasıdır. Hakim grup entegre olmak istemezse, gelenleri de yaşam dünyasına dahil edecek şekilde kendini entegre etmezse asimilasyon süreci başlıyor. Asimilasyon hâkim grubun asimetrik hâkimiyetini sürdürme arayışıdır. Sığınmacı için tek yapılacak şey, hiçbir zaman tam üyelenemeyeceği asimilasyona boyun eğmesidir. Hatta asimilasyon şansı da yoktur, yeri geldiğinde kökeni bulunup yüzüne vurulur. Esas olan sonsuza kadar ikinci sınıf olduğunu kabullenmesidir.

Hakim grubun tek entegrasyon anlayışı; sonradan gelenin hep dışta veya ikincil sınıf olduğunu baştan kabul etmesi, her defasında “ben alttayım”, “ben size muhtacım” deklarasyonunda bulunmasıdır.

Elbette gelenlerin de kapasiteleri, birikimleri, iradeleri etkilidir. Ama sorunun büyüğü büyük grupla ilgilidir.

Ancak asimetrinin büyükleri daha makro düzeylerde bulunuyor.

Temel Problemlerden Biri Zaten Politik Olanın Daha Da Politikleştirilmesi

Etnik-dini meseleler, komşular arası çatışmalar, göçmenlik sığınmacılık durumları… çok makro sorunlardan biri asimetrik yapı, ilişki ve beklentilere dayalı her kesimin zaten politik olan sorunu daha da politikleştirmesi, daha doğrusu araçsallaştırmasıdır.

AKP ve Cumhur ittifakı yurttaşlık meselesine kadar her düzeyde sığınmacıları arka bahçesine dönüştürmek istemektedir. CHP bunlardan bize pek oy gelmez kaygısı içindedir. Belediye başka, yurttaş başka başka bireysel beklenti ve kaygılar içinde. Kimi kira kimi iş derdinde. Hepsinin az çok haklı gerekçesi var.

ABD, AB hem savaşı hem sığınmacıyı Türkiye’ye yıkmak, AKP iktidarda kalmak, CHP iktidar olmak derdinde.

“Geçici Koruma” Statüsü Hem Göçmenlere Hem Türkiye’ye Büyük Haksızlık

Suriye’deki çatışmalar başlayalı on bir yıl oldu. Ana nüfus akımı 2013-2015 arasındaydı. Dolayısıyla Suriyeli sığınmacıların Türkiye’de ortalama kalış süreleri 6-7 yılı buldu, hatta geçiyor.

BM-UNHCR, AB ve Türkiye’nin on yıldaki tek somut adımı “geçici koruma statüsü” ve “geri kabul antlaşması”. Her ikisi de maalesef Türkiye’ye ve mültecilere yönelik büyük bir yük ve sınırlılık getiriyor. Türkiye bu sözleşmeyle AB ve Batı ülkelerini rahatlatmış, AKP de iktidarını sürdürme vizesi almış bulunuyor. İşin ceremesini ise Türkiye ve sığınmacılar çekiyor. Sığınmacılar üçüncü ülkelere geçtiklerinde onlara Türkiye güvenilir, geçici koruma statünüz var, bize gelemezsiniz deniyor.

Türkiye de sığınmacılar da fena halde sıkışmış bulunuyor.

Peki, bu sözleşmeyi sığınmacılar mı istedi? Hayır. Türkiye sığınmacıları iç politika aracı olarak kullandı. Şimdi bunun sonuçlarının acısını herkes çekiyor. Peki, bu olumsuz sonuçtan sığınmacılar mı sorumlu? Tek başlarına onlar değil ama onların da az da olsa buna reaksiyon göstermeleri gerekiyor. Ama en çok da ülke yöneticileri, AKP ve AKP seçmeni bunda birincil derece sorumluluk taşıyor.

Ana Sorun Çatışmaların Beslenmesi, Peki Çözüm İsteyen Var Mı?

Suriye’de samimi olarak kim çözüm istiyor? Belki de hiç kimse. Türkiye adına AKP istemiyor, Suriye adına BAAS istemiyor, Kürtler istemiyor, Batı istemiyor, AB istemiyor, ABD istemiyor, İsrail istemiyor, Arap ülkeleri istemiyor, hatta sığınmacılar da belki geri dönüşe zorlanırız diye, onlar da pek çözüm istemiyor.

Her isteksizlik bir diğer isteksizlikle, her biri bir diğeri ile asimetri içinde. Bu asimetriler çözüm arayışlarını daha da zorlaştırıyor.

Çatışmaların ve Mülteciliğin Nedeni Asimetri

Çatışmalar nereden kaynaklanıyor?

Çatışmalar dünyadaki, bölgedeki, bir ülkedeki, bir şehirdeki asimetrilerden kaynaklanıyor. Asimetriler daha da kaşınıyor, asimetriler araçsallaştırılıyor, asimetriler realize oluyor. Çatışmalar da sığınmacılık da bu asimetrilerin relizasyonunu, bunun sonucunu gösteriyor.

Bugün gelinen noktada sığınmacıların hangi koşullarda kalıcılaştığı veya kalıcılaşacağı çok daha öne çıkmış bir asimetriyi oluşturuyor.

Sığınmacılık da sorunlarıyla birlikte yaşanıp gidiyor.

Eğitim, Çocuk Yaşta İş, Evlilik: İçerde Her Düzeyde Asimetri

Sığınmacı gençlerin eğitim ve yaşam durumları ile ilgili birkaç öğretmen izlenimini, öğretmenlerimizin gözlemlerini not edeceğim.

Suriyeli geçici koruma altındaki çocuk ve gençler;

• Hem aile ortamı uygun değil hem de anne babalar çocuklarıyla ilgilenemiyor, Türkçe derslerden anlamıyor, ilkokul dahil öğrenme güçlükleri yaşıyorlar,

• İlerleyen okul yaşlarında okuldan daha çok kopuyorlar,

• İlerleyen sınıflarda (ortaokul ve özellikle liselerde) devamsızlıklar yüksek,

• Arapça özdeşimlerinden dolayı İmam Hatip eğilimi daha yüksek,

• İmam Hatip dahil Arapça dersler dışında genelde başarısızlar,

• Pratikte hem başarı açısından,

• Hem de sosyal arkadaşlıklar açısından sınıflar yerli ve Suriyeli olarak ikiye bölünmüş durumda,

• Öğretmenler yetişemiyor, ilgilenemiyor veya ilgilenmiyor, giderek Suriyeli öğrenci ve ailelerine daha önyargılı bakar hale geliyor,

• YKS’ye tabi olmamaları, ayrı sınava girmeleri okul ve ders ilgilerini azaltıyor,

• Özellikle lise düzeyinde, 13-14 yaştan sonra iş bulan işe gidiyor, okulu terk ediyor,

• 13-14 yaştan sonra kadın öğrencilerden evlenecek birisi bulunanlar evlendirilebiliyor, okuldan kopuyor,

• Okullar da sığınmacıları zaten MESEM’e (meslek edindirme eğitimlerine) yönlendiriyor,

• Genel olarak okul değil iş geçim derdi daha öncelikli.

Sorunlar ve yapılacaklar çok.

Suriyelilerin resmi çalışma izinleri kısıtlı. Buna rağmen en az yurttaşlar kadar, belki daha yüksek oranda iş hayatındalar. Türkiye’deki Suriyelilerin, Adana’da yaptığımız araştırmalar itibariyle, en az %30’u bizzat iş hayatında. Çoğunun yasal çalışma statüsü olmaması işverenlerin de devletin de işine geliyor. Özlük haklarının çoğundan yararlanamıyorlar. Daha ucuza çalışmak durumunda kalıyorlar. İşten kolayca atılabiliyorlar.

Mahallelerde ayrımcılığa uğruyorlar. Ve daha nicesi.

Yaygın kanaate kalırsa; sorumluluk tabii ki daha çok sığınmacılarda, terk etmeselerdi ülkelerini. Bir de üstüne üstlük çok çocuk yapıyorlar.

Kaç Çocuk Yapılacağına Nasıl Karar Verilmeli?

Türkiye uzun yıllar nüfus artırma planlamaları yaptı. Daha sonra da mümkün olduğunca bunu durağanlaştırma arayışında. Kürtler çok çocuk yapıyordu. Şimdi buna Suriyelilerin çok çocuk yaptığı meselesi eklendi. Bunca yoksunluğun, çatışmanın, sığınmacılığın arasında şu Suriyeli sığınmacılar çok çocuk da yapıyor. Bugünlerde hemen her akşam televizyon programlarında bu konu gündeme geliyor.

O halde sorunlarımızdan biri de sığınmacıların kaç çocuk yapacağına nasıl karar verileceğidir.

Türkiye’de insanlar kaç çocuk yapacağına nasıl karar veriyor? Benzer nedenler Suriyeli sığınmacılar için de geçerli.

Eğitim düzeyi yükseldikçe evlilik yaşı büyüyor, kişi başına doğurganlık ve çocuk sayısı azalıyor.

Varlık durumu yükseldikçe evlilik yaşı büyüyor, çocuk yaşta istenmedik evlilikler azalıyor.

Yaşama şartları iyileştikçe sağlıklı evlilikler artıyor, daha isabetli kararlar alınıyor, daha sağlıklı doğumlar yapılıyor, daha sağlıklı ve uygun şekilde çocuklar büyütülüyor.

Bilgi bilinç düzeyi arttıkça pek çok sorun daha uygun şekilde hallediliyor. Hatta başkalarının yardım ve desteğine olan ihtiyaç azalıyor.

O halde çözüm nedir? Türkler, Kürtler, Araplar, göçmenler, sığınmacılar, kaç çocuk yapacağına nasıl karar vermeli?