Aşinayız birbirimize

FATMA ONAT

Hepimiz gibi görünenin ötesinde başka anlatıları olan, ama bazılarının sahip olduğu sükunetten, huzurdan payını bir türlü alamayanların kafasının içine misafir olmak gibi Zehra İpşiroğlu’nun Haneye Tecavüz’ünü okumak.

Dile kolay gerçeklerin içinde bile ironi yapmayı becerebilen hayatla ilişkisi kuvvetli yedi karakterin, farklı biçimlerde maruz kaldıkları şiddetin öyküsü var. Yaşadıkları, yaşamaya devam ettikleri ıstıraplardan sebep ölüp kurtulmayı dilemeyen, mücadele etmeyi ve yaşamayı arzulayan insanlar. Ne idealize edilmek ne de dışlanmaktan sebep içe dönmek derdindeler. En çok da buralarda okunuyor yazarın marifeti. Dinlemesi bile güçsüzleştiren yaşam öykülerinin içinden hayatla ilişkili olan güçlü bağı kurmacasının da katkısıyla pek güzel ortaya koyuyor. Ancak temel olanı gölgede bırakmıyor. Vurgulanan o ki, karakterlerin hepsinin istediği, oldukları kişi olarak yaşamlarını sürdürmek. Ama erkek dünyanın içinde, kadın olarak varolmanın her türlü zorluğuyla karşı karşıya kalmaları yer yer umutsuzluğa da taşıyor. Namus belasının kovaladıklarıyla, kentli adamların ikiyüzlülüğüne maruz kalanların yollarının kesiştiği yer, özgürce soluk alma arayışları. Birbirleriyle çatıştıkları noktalarda bile dayanışma üretebilen kadınlar bunlar.

Yolda yürürken, bir toplu taşımada, oturduğumuz kafede, gündeliğin her anında yolumuzun kesişmesinin olası olduğu karakterler var kitapta. Sıradanın içinde tahayyülü zor hikâyelerin ağırlığıyla soluk almaya çalışan karakterler. Hepimiz gibi görünenin ötesinde başka anlatıları olan, ama bazılarının sahip olduğu sükunetten, huzurdan payını bir türlü alamayanların kafasının içine misafir olmak gibi Zehra İpşiroğlu’nun Haneye Tecavüz’ünü okumak. Bir terapinin göbeğinde oturmak, bir yanıyla başkalarının hayatına belki de fütursuz bir seyir kurmak. Hanelerine girip yaşadıklarını dinlemek ve izlemek. Gerçek olanlarla, bir belgesel roman aracığıyla tanışmış olmak. Bir yanıyla temsillerle; çünkü Yıldız, Serra, Çilem gibi hayatlarını, hayatları güzelleştiren kadınlar da, Mert gibi eleştirdiği şeyin tam da kendisi olan insanlar da var bizlerin hayatında, ama bize gösterdikleri kadarıyla varlar. Kitap gösterilenin ötesine geçebilen tanıklık romanı.

İstemediğin insanların hayatına zorla girmesi

asinayiz-birbirimize-168488-1.Yazar toplumsal çelişkilerimizi de özeleştirel bir noktadan ortaya koymayı beceriyor. Özellikle de Serra karakteri üzerinden. “Bir hapishaneymiş Serra’nın o korunaklı dünyası, suskunluk hapishanesi... Her şey yalanmış. Gerçek dediğinse bir çelişkiler yumağı: Serra bugün Taksim Gezi’de, ertesi günü falcıda. Bugün kocasını şikâyet ediyor, ertesi gün şikâyetini geri alıyor, bugün şiddet gören kadınlar üstüne çalışıyor, ertesi gün gözü mosmor.” Akademik kariyeri ağız sulandıran, konumu itibariyle ayakları her anlamda yere sağlam basan bir kadının, toplumsal cinsiyet söz konusu olduğunda “herhangi” bir kadından farkı kalmadığını, her kimliğin üstünde tutulan erk’in onun da canını farklı biçimlerde acıttığı noktaları dikkatle ortaya koyuyor. Kitapta kadınlara en tanıdık gelen hikâyelerden biri de Sibel’inki. Genç hemşirenin Doktor Mert ile yaşadığı, daha doğrusu doktorun genç kadını maruz bıraktığı durum kitaba da adını veren bir süreci ortaya koyuyor. İş ve arkadaşlıktan öteye taşımayı istemediğiniz bir tanışıklığın yakanıza yapışıp sizi altüst etme çabası gözler önüne seriliyor. “Bir yabancının, tanımadığım, istemediğim bir insanın giderek hayatımın merkezi haline gelmesi... Evime girmesi, yerleşmesi, çıkmaması...” Haneye tecavüzü bu şekilde tanımlıyor Sibel. Romanın yapısı içinde, görme biçimlerini ortaya koyması açısında Sibel-Mert-Serra üçgeninin ve bu üçgenin etrafındaki hayatların, kesişme noktalarının önemi büyük.

Temel karakterleri dışında, bu karakterlerin hayatına olumlu olumsuz etki eden başka insanlar da var kitapta. Aileler, iş arkadaşları, belalılar... Biçimsel olarak, herkes kendi baktığı yerden anlatıyor gördüğünü. İpşiroğlu kurgusallaştırdığı noktada herkese lafını üslubunca söyleme olanağını ortadan kaldırmıyor. Herkes canını acıtan yerden konuşurken, bir diğerininkini anlamamazlığa gelmiyor. Kabul etmediklerimizin benliğimize işlemiş olduğunu hatırlatıyor. Bir de ne kadar ikiyüzlü bir toplum olduğumuz bir kez daha ortaya koyuluyor. “Unutma hapları” üretilmesini, böylece bütün acılarından kurtulmayı umut eden Çilem’e ve diğer bütün karakterlere hatırlaya hatırlata yaşamanın mümkünü anlatma yolunu bulmayı çabalayan kitabın önümüzdeki aylarda belgesel tiyatro oyunu uyarlamasını da görme ihtimalimiz var. Meraktayım.