B atılı aşırı “güzellik” gittikçe artan bir duyarsızlaştırmanın bir aracı haline geldi. Öyle ki günümüzde estetik boyut her yere girdi ve sanat ortamının dışına çıkarıldı. Artık günlük yaşamın her yönünü değiştirerek güzeli tanımlama olanaklarını da eğreti ve geçici kıldı. Bu nedenle, estetik ve günlük yaşam, ister dijital kültürün uyuşturan yönleriyle, ister toplumsal denetlenebilir davranışların yüceltilmesinin sonucu kendinden geçirici uygulamalarla özne, nesneler, olaylar ve görsele giren her şey birbirine bağlandı. Ama sanatın ruhu yok oldu. Yanılsama yaratma gücüne sahip estetik; şeylerin daha üstün oyununun kuralına boyun eğdi. Aşırı estetik varlıkların anlamlarını yitirip kendi varlık nedenlerini aşarak aşkın bir figüre dönüştürdü.

Aşırı estetik değerlerin üretiminden sonsuza değin hızla çoğalan göstergeler, sanatı yok eder hale getirdi. Ne temel kural ne yargı ölçütü ne de zevk kaldı. Son derece hızlı bir dolaşım ve olanaksız bir değişim. “Yapıtlar”ın bir gönderme değeri yok.

Giderek daha fazla tekrarlayarak, hızla çoğalma, vahşi bir abartı, geçmiş biçimler üzerine sayısız çeşitlemeler var.

Dünyanın tüm sanayi makineleri estetikleşti, gündelik kullandığımız eşyalar aşırı estetik tarafından güzelleştirildi. Masalar, sandalyeler, yemek yediğimiz tabak-çanaklar, çatallar, kaşıklar, yoksulun yırtık yamalı giyimleri estetize edilerek moda yaratıldı.

Batı dünyayı sömürmekle, ticarileştirmekle kalmadı, dünyayı aşırı estetik içerisinde görüntüye dönüştürdü. Şu an tanık olduğumuz şey, reklamlar, medya, moda aracılığıyla her şeyin bir görsel estetikleştirmeye dönüşmüş olmasıdır. En marjinal, en sıradan ya da en müstehcen şey bile estetikleştiriliyor, küreselleşme yanında kültürelleştirme de oluşturuluyor. Anlamdan yoksun görüntüler, izsiz... “Ardında bir şey aramaya çaba sarfetme, bak hiçbir şeyi gizlemiyorum, sen de hiçbir şeyi ortaya çıkarmaya çalışma,” diyorlar. Bizans ikonları gibi algılayalım, ikonların ardında Tanrı var mı, yok mu sorgulamayalım istiyorlar.

Bardaklar, maşrapalar vb, gündelik yaşamda kullandığımız her şey aşırı estetikleştirildi ve çirkini unuttuk. Oysa çirkin de bir estetiktir, ancak aşırı estetik çirkin bile değildir. Sanata inanmayı sürdürmemizi sağlıyorlar, ancak hangi sanata? Yanıtı; kötü, en kötü, niteliksiz sanata... Buna kültürel faşizm diyebilir miyiz? Öyle ya tarihten biliyoruz gücün nasıl estetize edildiğini...

Benjamin’e göre: “Faşizmin oluşumu da, topluma kendini kabul ettirebilmesi de modern toplumların kültür yaşamının kendi işleyişinden yararlanarak olmaktadır. Yaşamın kendisi üzerinde etkide bulunabilmek, yaşam’ı özgürce biçimlendirebilmek olanaklarından soyutlanan modern toplum insanı; faşizm olgusu henüz ufukta gözükmediği zamanlarda dahi, faşizmin oluşturucu temelleri üzerine kurulmuş bir hayatın ve bu hayatı sürekli kılan bir yaşama üslubunun içindedir.”

Benjamin haklıysa eğer, yaşamın kendisi üzerinde etkide bulunabilmek, yaşam’ı özgürce biçimlendirebilmek için yalnızca düşünmek yetmez.