Aşırı sağ kadınlara dünyayı dar ediyor
ABD’de Adriana Smith’in beyin ölümü gerçekleşmesine rağmen 4 ay boyunca “fetüs” için yaşam destek ünitesine bağlı tutulması tartışma yarattı. Indiana Üniversitesi’nden Yardımcı Doç. Justina Licata, “ABD'de yaşananların küresel yankıları olacaktır” dedi.

Sarya Toprak
saryatoprak@birgun.netABD’de skandal bir olay yaşandı. Georgia Eyaleti’nde yaşayan Adriana Smith isimli hamile kadın beyin ölümü gerçekleşmesine rağmen “fetüsün” gelişmesi için 4 ay boyunca yaşam destek ünitesine bağlı tutuldu.
Smith’in ailesi bu karara karşı çıktı fakat hastane yönetimi kürtaj yasağını ve 2019’da yürürlüğe giren Georgia'nın LIFE Yasası'nı gerekçe gösterdi. Bu yasaya göre Georgia Eyaleti’nde kalp atışı olan bir fetüs “doğan bir kişi” sayılıyor.
Uzmanlar fetüsü yaşayan bir birey gibi kabul etmenin kadınların kendi bedenleri üzerindeki söz hakkını yok saydığını belirtiyor. Trump iktidarında kadınların yaşamları üzerindeki artan tahakkümün örneklerinden olan bu vaka küresel olarak da baskının artacağının habercisi.
ABD tarihi üzerine çalışan, Indiana Üniversitesi’nden Yardımcı Doçent Justina Licata BirGün’ün sorularını yanıtladı.
Kadınların kendi bedenleri üzerindeki kontrol hakkının tanınmadığı bu vaka, ABD'de kadınlar üzerindeki baskının artacağının bir işareti olarak görülebilir mi?
On yıllardır, ABD hükümeti hem eyalet hem de federal düzeyde kürtaj hakkına çok sert kısıtlamalar getirdi. Bu kısıtlamalar ve yasaklar, 2022 yazında Roe v. Wade kararının bozulmasından bu yana arttı ve genellikle ülkenin en savunmasız kesimlerini hedef alıyor. Odak noktası büyük ölçüde kürtaj erişimi olsa da, hükümet üreme hakkını da hedef alıyor. Georgia Eyaleti’nin, beyin ölümü ilan edilen Adriana Smith'i aylarca yaşam destek ünitesinde tutmaya zorlama kararı, daha geniş bir saldırının parçası. Hükümetin Smith'in haklarını ve ailesinin isteklerini ihlal etmesi birçok şeyin habercisi. Üreme hakkına dair baskıdan doğum kontrolüne erişime hatta düşüklerin yasal olarak kovuşturulmasına kadar uzanabilir.

Trans karşıtı yasalar ve doğum kontrolüne erişimin kısıtlanmasını birlikte mi okumalıyız? Trump yönetimi altında kadınları ve LGBTİ+ları neler bekliyor?
ABD hükümetinin translara yönelik şiddetli saldırıları ve doğum kontrolüne erişimi kısıtlama çabaları, gerici sağcıların Amerikan siyasetindeki etkisiyle bağlantılı. Yirminci yüzyılın ortalarında, Sivil Haklar Hareketi ve Eşcinsel Hakları Hareketi gibi ilerici hareketlere karşı muhafazakar bir tepki vardı. Amerikalılar oylarını, kürtaj karşıtı ve LGBTİ+ karşıtı politikalar da dahil olmak üzere ahlaki olarak “doğru” gördükleri konuları desteklemeye çağıran dini liderlerin etkisi büyüktü. Ayrıca, gerici sağcılar, “çekirdek aile”yi ve geleneksel cinsiyet rollerini önceliklendiren politikaları destekliyor. Bu nedenle, yasa koyucular, kadınları geleneksel annelik rollerine bağlayarak doğum kontrolüne erişimi sınırlamak ve cinsiyet normlarına karşı çıkan kişileri karalayan trans karşıtı yasalar çıkarmak için çalıştılar. Başkan Trump, iki başkanlık dönemi boyunca, büyük bir destekçi kitlesi kazanmak ve zararlı politikalar uygulamak için gerici sağın retoriğini kullandı.
ABD'deki kürtaj karşıtı propagandanın küresel etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz? ABD’deki aşırı sağcı siyasetinin küresel olarak kadın hakları üzerinde etkisi nasıl olacak?
ABD'de üreme haklarının sınırlandırılmasının küresel yankıları olacaktır. Diğer ülkeler de bunu takip ederek kürtaj haklarını kısıtlayıp yasaklayabilir ve doğum kontrolüne erişimi sınırlayabilir. Fakat belirtmek gerekir ki tarihsel olarak, kürtaj yasakları kadınların planlanmamış gebelikleri sonlandırmasını engellemez. Aksine, yasaklar kadınları tehlikeli kürtajlara başvurmaya zorlar ve bu da tehlikeli komplikasyonlara ve hatta ölüme yol açabilir. Ayrıca, üreme politikalarındaki bu değişiklik, ilaç şirketlerinin kadın sağlığı ilaçları ve doğum kontrolü araştırmalarına ayırdıkları fonları çekmelerine neden olabilir. Bu araştırma fonları olmadan, kadın sağlığı ve doğum kontrol teknolojilerinde sınırlı ilerlemeler olacaktır.
BİR DAHA ASLA!
Protesto anında taşınan dövizlerin üzerindeki “Never Again” (Bir Daha Asla) yazılı ve tel elbise askısı çizimi tarihsel bir mesajı işaret ediyor. Tel askısı sembolü, kürtajın yasal olmadığı dönemlerde kadınların yaşadığı tehlikeli ve çaresiz koşulları hatırlatmak için kullanılıyor. 1970 öncesi, ABD’de ve dünyanın birçok yerinde güvenli ve yasal kürtaj hizmetlerine erişimin olmaması, birçok kadını evde düşük yapmaya itmişti. Bu süreçte sıklıkla başvurulan güvensiz yöntemlerden biri de tel askıydı. Bu yöntem askının steril olmaması sebebiyle birçok kalıcı sağlık sorununa neden oluyordu. Tel askı, güvensiz kürtajın kadın sağlığı üzerindeki ölümcül sonuçlarının sembollerinden biri haline geldi. Bu sembolü protesto alanlarına taşıyan, kadınlar o günlere geri dönmeyi reddettiğine dair güçlü bir mesaj veriyor.
ROE V. WADE KARARI BİR GÜVENCEYDİRoe v. Wade kararı, 1973’te ABD Yüksek Mahkemesi tarafından verilmiş ve kadınların anayasal kürtaj hakkını tanımıştı. Ancak bu karar, 24 Haziran 2022'de Dobbs v. Jackson Women’s Health Organization davasıyla bozuldu. Yüksek Mahkeme, kürtaj hakkının artık federal düzeyde anayasal bir hak olmadığını ilan etti. Bu karar, eyaletlerin kürtajı tamamen yasaklamasına ya da ciddi şekilde kısıtlamasına kapı araladı.
Bazı eyaletler hemen kürtajı yasaklayan “tetikleyici yasaları” devreye soktu, bazı eyaletler ise kürtajı anayasal hak olarak korumaya devam etti.
ABD’nin Batı Virginia Eyaleti’nde bir başsavcının açıklamaları, düşük yapan kadınların cezai takibata uğrayabileceği tartışmalarını yeniden alevlendirdi.
Raleigh County Başsavcısı Tom Truman, Özellikle Roe v. Wade kararının iptali sonrası oluşan yeni yasal ortamın, bazı savcıları hamile kadınlara karşı daha agresif bir yaklaşım sergilemeye teşvik edebilir” dedi.
“Artık farklı bir dünyadayız,” diyen Truman, bazı savcıların kişisel ajandalarıyla hareket edip kadınları kamuya açık örnek vakalara dönüştürmek isteyebileceğini belirtiyor.
Batı Virginia’da kürtaj yalnızca istisnai durumlarda (cinsel saldırı, ensest, tıbbi acil durumlar) yasal. Ancak bazı yasal boşlukların düşük yapan kadınları da hedef alabileceği düşünülüyor. Amerikan Kadın Doğum Uzmanları Koleji’ne göre, bilinen hamileliklerin %10’unda erken düşük görülüyor. Nedeni ise çoğunlukla embriyonun sağlıklı gelişmemesi. New Jersey’den kadın doğum uzmanı Dr. Kristyn Brandi, düşüklerin büyük kısmında hastaların evde dokuyu tuvalete atarak süreci tamamladığını belirtiyor.
“Binlerce yıldır kadınlar bu şekilde düşük yapıyor. Bu süreci kriminalleştirmeye çalışmak bilimsel olarak da anlamsız” diyen Brandi, dokuların kürtaj mı yoksa doğal düşük mü olduğunu ayırt etmenin mümkün olmadığını vurguluyor.