Gülmek ayıp değildir. Sen gülünce, aynı anda unutmuş olmazsın. Attığın kahkaha, tuttuğun el, seviştiğin duygu, yaşanmışlığının eseridir. Unutmak değildir

Aşk’a gel!

> EZGİ ÇELİK e.ezgicelik@gmail.com

İyi bayramlar gençler! Bayramı çok seven, hiç sevmeyen, hatırlayan, hatırlamayan, kutlayan, kutlamayan… İyi bayramlar millet!

İyi bayramlar, bayramdan utananlar! Neyin bayramı, ülkenin acısı diyenler, iyi bayramlar! Herkes üzgün, yılgın, kutlama başka bahara diyenler, iyi bayramlar!

Zevk almanın neredeyse ayıp sayıldığı şu günlerde, herkes bir gizem ya da keder içinde. Bir taraf gizli gizli sevişmeler, sevinmeler içinde, diğeri bunları da kendine yasak etmiş halde. E hep beraber teşekkür edelim o zaman. Baskı, sansür dediğimiz zaten uzun vadede böyle bir şeydi, elleri dert görmedi, başardılar. Tebrik edelim. Uzun vadede konuya dahil olan olmayan herkeste bir huzursuzluk yaratmak değil midir sansür? Uygulananları görürsün, izlersin, bakarsın, şaşırır, korkarsın. Ay neler oluyor diye yakınırsın. Bana da olacak mı diye sızlanırsın. Sonra kendini korumaya alırsın. Aldığını sanırsın. O bilgi akışı inceden seni sarmıştır. Sen ilgilenmediğini sanırsın, beynin de maşallah hiçbir şeyi kaçırmadığını. Böyle sarmallar içinde bir gün bir bakarsın, sessizce gülen, omuzları kalkık bir tip olup çıkmışsın. Konu da ağar olduğundan, kimse sana direk konuşamaz. Herkes mühim bir sebepten sıkkın olduğunu varsayar. Yer yer duyarlı olduğunu bile duyarsın. Hem de bir iltifat gibi. Düşün artık, seni insan yapan özelliklerinden biri olan duyarlılık, iltifat olmuş. Sen yarım gülmeyeceksin de kim gülecek. Neyse, konumuza dönelim. Şimdi, sen sıkkın değilsin yavrucum, sen sıkıcısın! Al! Gerçek bu! Sana söylenemeyen, süslenen durum bu. Geçirdiğin süreçlerden, sen de sansür, öbürü desin baskı, diğeri desin ülkenin salkım saçak tutarsızlığı, hepsi haklı. Ama gel gelelim, sen bütün bu duygularla birleştin, harmanlandın, oldun bize sıkıcı. Süsleme, özetleme, aman da entel ağızlardan yazıya dökme filan yok. Sıkıcı.

Tarihteki örneklerinden de hep çıkan sonuçtur, tecrit sırasında üretim. Bir insanı dış dünyadan tamamen koparıp, tek başına bırakma halidir tecrit. Bütün bağlantıları kesilir, yalnız bırakılır. Bu ağar durumun karşısında sonuç iki türlü cereyan eder. Tecritten ya delilik çıkar, ya da delice bir üretim. Ya kendine ve herkese zarar veren bir bilinç kaybı yaşarsın, ya da yer yer kaybettiğin bilincini ürettiklerine aktarırsın.

Hadi tecritten, balonlar uçuralım biraz! Sansürlendik, baskı yedik, sosyal, ekonomik, her türlü tecrit edildik. Delirdik. Şimdi artık gerçekten gülümseyip, üretelim. O kadar ezildin, küçümsendin ki, bir bakıma sosyal anlamda tecriti yedin. O omuzlar hep o anlar da kasıldılar, kalktılar. E sanatsal olarak ‘baskı’ zaten senin yeni adın. Onu da sindirdin. O kadar ki, tembelleştin. Ekonomik olarak, yazıya dökmek bile ayıp olur. Bir gece de, hep beraber, ailecek tecrite girdik. İşte bütün bunların hakkını da verdik. Dibine kadar delirdik. E şimdi gerçekten renkli balonlar uçurma zamanı. Her balonun içine, o kapalı kalmanın patlamasını koy, bırak havalara. Bak nasıl uçuyoruz, izle ondan sonra.
Gülmek ayıp değildir. Sen gülünce, aynı anda unutmuş olmazsın. Attığın kahkaha, tuttuğun el, seviştiğin duygu, yaşanmışlığının eseridir. Unutmak değildir. Ne acılarını, ne sağında solunda olanları… Koskoca bir toprak parçasında tecrit altındasın. Yalnızlığının tadını çıkar ve gülümse. Senin gibi bir sürü yalnız arkadaşını kucakla. Ve tutma. Artık içindekileri tutma. Say, söv, sev. Aşkını ilan et, öfkeni dışardan seyret. Çalış. Üret. Ve utanma. Mutlu olmaktan, gülmekten, sanat sepetle ilgilenmekten utanma. Aşk’ a gelmekten utanma.

İçinde fırtınası olmayanın, sahilde dalgası olmazmış. Senin vaktin o dalgalardır, unutma!