Şu son bir kaç gündür bizim ufaklığın bir derdi var ama anlatamıyor, çevremde dolanıyor sürekli ıkına sıkına... Sormayınca, o da sanki inadına açılmıyor. “Irım kırım edip durma, söyle nedir?” diyorum sonunda... “Şey,” diyor, “bugün ayın 13’ü...” “E, ne olmuş?” “Yarın da 14’ü” diyor. “Peki?...” “Yani demem o ki Sevgililer Günü...” “Onu da anladım. Evet?...” “Ancak anlamadığın konu; cebimde, benim bir arkadaşıma hediye alacak paranın olmadığı...” “Harçlığın var...” “Yetmiyor.” “İsteseydin o zaman!” “Üç kuruş vereceksin canıma okuyacaksın yine o demeçlerinle, öğüt vermelerinle...” “Bak sen. Doğru. İşin zor...” “Babam olman değil mi?” “Ne demiş atasözü,” diyorum, “Ayağa değmedik taş olmaz, başa gelmedik iş olmaz” “Anlamadım!” diyor. “Açıklaması özetle: İnsan yaşadıkça türlü türlü engeller, güçlüklerle karşılaşır...” “Verecek misin?” “Kaç para?” “100 lira.” “O ne ya, şöyle çam sakızı çoban armağanı bir şey düşünemez misin?” “Yok öyle olmuyor.” “Ne alacaksın?” “Söylemem.” “Ben de vermem!” “Yeter artık diyebilir miyim?” “Ne diyeceksen de...” “Bu evdeki baskıcı buyurgan yönetime, yeter artık!” “Beni, benim sözlerimle vurmak ha?!” “Şimdi başlarsın, ‘günler’ ne demekmiş? Sevgililer Günü olur muymuş?... Oysa, ne var, bir anma bir önem verme. Yılda bir kez özel bir günü, bayramı olması kötü mü sevgililerin? Ama senin derslerin bitmiyor...” diyor. Hiç istifimi bozmadan “Sevgilisi olmayanları bir kenara bırakarak, Sevgililer Günü dersimiz kısaca şöyle...” diyorum; “Her yıl 14 Şubat’ta, Roma Katolik Kilisesi’nin inanışına dayanan, Valentine adındaki bir din adamı adına ilan edilen ve bir çok ülkede kutlanan ve kimi toplumlarda Aziz Valentine Günü olarak bilinen gün... 14 Şubat, 1800 yıllarda Amerikalı Esther Howland’ın ilk Sevgililer Günü kartını yollamasından bu yana çok sayıda insanın kutladığı toplumsal bir olay olmuş. Bunun doğal sonucu olarak tecimsel(ticari) yönü önem kazanmış, Sevgililer Günü tüm dünyada alım satımın(ticaretin) canlandığı bir özellik kazanmış... Çiftler, Sevgililer Günü gecesinin özel olması için çaba gösterirlermiş. Kimi çiftler, o güne özgü, cinselliği ön plana çıkarıcı giysiler ve iç çamaşırları alırlarmış. Seçilen renk de genelde, tutkuyu simgeleyen kırmızıymış... Bunların yanı sıra, Sevgililer Günü, evlenme önerilerinin yapıldığı en yoğun günmüş... Neler, neler... Sevgililer Günü Bildirileri, Sevgililer Günü Yurtiçi Yurtdışı turları ve çeşit çeşit yiyecekli-içecekli-çiçekli adlar verilmiş armağanları: I Love You Kek Buketi, Aşk Büyüsü Mini Kek ve Kurabiye Buketi, Kalbim Sende Kalp Kurabiyeli Kek Buketi, Ruh Eşim Beyaz Gül Buketi, Kucak Dolusu Aşk Çiçek Buketi, 925 Ayar Gümüş Sonsuzluk Aşk Kolyesi, Aşk Bankası... Sevgililer Günü’nü çiftler genellikle başbaşa geçirmeliymiş. Duygusal (romantik) bir ortamda evde hazırlanan bir sofra ya da başbaşa gidilen bir restoran, en yaygın kutlamalarmış. Gazeteler boş durur mu, ‘Manzarası, konsepti ve lezzetli yemekleriyle unutamayacağınız bir Sevgililer Günü geçireceğiniz en iyi en romantik restoranları’ bizim için seçmişler. ‘Denize sıfır konumda ve muhteşem bir Boğaz manzarasına sahip. Loş ışıkta sunulan Sevgililer Günü mönüsü 350 TL.’ imiş... Diğeri: ’Denizin ortasında, aşkın simgesinde romantik akşam yemeği...’ imiş ve bir diğeri: ’Şehrin gürültüsünden uzakta romantik bir akşam yemeği, konaklama, masajdan oluşan Sevgililer Günü paketi kişi başı 925 lira’ imiş...”

“Tamam, şu imişleri bıraksan da...” diye avucunu açıyor bizim ufaklık, soran gözlerle bakarken. Ben o rakkamlara göre ucuz kurtuluyorum, bayılıyorum yüz kağıdı...

“Sevgililer Günü-Aşk Bankası”