‘Uçurumlar Arasında’ albümüyle Behzat Ç. dizisinde beğeni toplayan şair, çevirmen, müzisyen Tozan Alkan, yeni albümü ‘Şimdi’de yine şiirin ve aşkın peşinde: “Çiçeğe bal, bala arı, arıya aşk gerek/ Aşka yürek, aşka emek, aşka nefes gerek”

Aşk ile yaşam arasında şiir ve şarkı

BURAK ABATAY @abatayburak

Şair ve çevirmen olarak da çok sayıda eser ortaya koyan müzisyen Tozan Alkan, üçüncü stüdyo albümü ‘Şimdi’yi Ütopya Müzik Yapım etiketiyle dinleyicileriyle buluşturdu. ‘Uçurumlar Arasında’ ve ‘Can Bendedir’den sonra Alkan, Şimdi albümünde şiirin çeperlerini yine sonuna kadar zorlayarak kendi özgün yorumunu katıyor. Alkan ile Şimdi’yi ve müziğini konuştuk.

► ’Eylül Çalgıcısı’ şarkısından yola çıkarsam şarkı sözlerinizde, babanız Erdoğan Alkan’ın diline yakın bir dil buluyorum. Buna katılır mısınız?
Şarkı sözü ile şiir birbirinden tümüyle farklı iki disiplin. Zaman zaman birbirlerine göz kırpsalar da yolları ayrılalı çok oluyor. Anadolu’da aşık geleneği vardı. Aşıklar köy köy, şehir şehir dolaşır, saz eşliğinde şiirlerini seslendirirlerdi. Artık aşık geleneği yok. Daha farklı bir dünyada yaşıyoruz. Aşık Veyseller, Mahzuniler, İhsaniler son halkasıydı belki de bu geleneğin. Günümüzün şiir anlayışı da halk şiirinden çok farklı. Modern şiirle birlikte ölçü, uyak gibi sınırlamalar kalktı. Dize özgürleşti, imge gibi kavramlar ağırlık kazandı. Şarkı sözü-şiir ayrımı çok daha belirginleşti böylece. Soruya dönecek olursam, ben öyle düşünmüyorum. Bundan yıllar önce, şiirlere potansiyel şarkı sözü olarak baktığım oluyordu zaman zaman. Yıllar içinde şiiri şadece ‘şiir’ olarak okumak gerektiğini öğrendim.

► Atasözlerini, deyimleri ustaca kullanmanız, dilde inşa ettiğiniz kurgu. Şarkı sözlerini çok titiz bir Türkçe ile hem yazıyor hem de okuyorsunuz. Dilin, müzik ile olan ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz?
Çağdaş şiiri bestelemek, şiirleri müziklendirmek aslında çok zorlu bir uğraş. Başarılı örnekler çok az bu alanda. İlk iki albümde, ‘Uçurumlar Arasında’ ve ‘Can Bendedir’de ben de ağırlıklı olarak şiirlerden yararlandım. Bir şiiri bestelemek, bestelemeye çalışmak müzisyen için iyi bir pratik ve disipline edici bir iş. Çünkü sizi sınırlıyor, özgürlüğü elinizden alıyor. Şiiri çok fazla eğip bükmeden, ekleyip çıkarma yapmadan, şiire bağlı kalarak beste yapmak zorunda kalıyorsunuz.

Örneğin tipik bir ikinci yeni şiirini bildiğimiz müzik kalıplarıyla besteleyince çok da iyi bir sonuç alamıyorsunuz. İstisnalar var elbette.

► İlk albümden bu yana sürüp giden umuda ayna tutan üslubunuz. Umut ne ifade ediyor sizin için?
İlk iki albümde çağdaş şairlerimizin şiirlerinden yaptığım bestelere yer vermiştim. Yeni albümde ağırlıklı olarak kendi yazdığım sözleri kullandım. İnsanın çeşitli hal ve duruşlarına denk düşen sözleri müziklendirmeye çalıştım. Bu geniş tayfın içinde umut da var kuşkusuz. Hayata karamsar bakanlardan değilim.

► Müziğinizde, halk türkülerinden pop’a uzanan has bir çizgi var. Siz nasıl tanımlarsınız müziğinizi?
Yaptığım müzik nasıl tanımlanır pek bilmiyorum. Ben ‘özgün’ olarak nitelendirmek isterim ama bunu benim değil başkalarının söylemesi daha doğru olur aslında. ‘Özgün’den kastım 80’li yıllarda ortaya çıkan müzik türü değil.
Özgün müzik olarak adlandırılan bu tür, halk müziğine arabesk unsurların yedirildiği, toplumcu slogan ve dizelerle yoğrulan bir ‘bileşim.’ Arabesk benim hayatımda da müziğimde de yoktur.

► Nasıl bir müziğin hayalini kuruyorsunuz?
Çocukluğum halk ozanlarının, aşıkların arasında geçti. Ankara’da evimizi onurlandırırlar, gecelerimizi aydınlatırlardı. Çocuk sayılacak yaştaydım. Kulağım bu seslerle, sözlerle, deyişlerle, türkülerle doldu.

Gençlik yıllarımda rock müzik dinleyicisiydim. Rock tarihinin efsane isimlerini yıllarca dinlemişimdir, hâlâ da dinlerim. Yaptığım müzikte de bunların etkisinin olmasını isterim ve vardır diye düşünüyorum.

► ‘Aşığın İlacı Vuslat’ şarkınızda, “Mezarlar vazgeçilmez ölülerle doludur” diyorsunuz. ‘Umut Gelme Zamansız’ şarkınızda ve birkaç şarkınızda daha ‘ölüm’den söz ediyorsunuz. Tüm bunlar olurken de hiç korkutucu bir hava yakalamıyor şarkılarınız. Ölüm ile korku arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz?
“Ölüm de hayata dahil” diyeyim Attila İlhan’dan esinle. İnsanın ölüm algısı yaş aldıkça değişiyor. Yine de ölümün soğuk bir sözcük olduğunu kabul ediyorum. Benim şarkı sözlerimde ölümün kendisi yok aslında. Ölüm metafor olarak var. Kimi zaman bir aşk şarkısının içinde, kimi zaman ayrılığın, sürgünün, hasretin adı olarak.

► Sizi müzisyen kimliğinizle tanırken, daha da fazlasıyla şiirle, çeviriyle ve akademiyle biliyoruz. Herhangi birinin önceliği var mı?
Şiir ve müzik koşut gitti neredeyse. Müziğe ortaokul yıllarında halk müziği formatında besteler yaparak başladım. Bir yandan da hece vezniyle şiirler yazıyordum. Zaman içinde modern şiirle tanıştım. Bir süre ‘Nâzım gibi’ şiirler yazdım. Sonra daha bilinçli bir şekilde okumaya, yazmaya, incelemeye, araştırmaya başladım ve kendi şiirimin peşine düştüm. Benzer şekilde, bağlamanın imkânlarını keşfederken akor sistemiyle ve gitarla tanıştım. İkisinin birlikteliğinden bugün yaptığım müzik şekillendi. Bugün yaptığım derken, bugün günışığına çıkarabildiğim diyeyim. Çünkü bu çalışmalar nereden baksanız 20-25 yıllık çalışmalar. Zaten o dönemin ruhunu yansıttığı yorumunu yapan çok oldu. Şiir çevirisi de şiir serüvenimin bir parçası aslında. Şiiri anlama, tanıma, öğrenme, bilme çabasının bir sonucu. Neredeyse 30 yıldır şiir-çeviri-müzik ekseninde dönüyor dünyam. Üniversiteyle bağım ise bunlardan daha farklı. Akademisyen değilim. 25 yıla yakın bir zamandır İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalışıyorum.