Aşk, bir bedene hapsedilmiş bir varlığı nesnesi olarak seçebilir mi? Her varlık gibi o da diğer varlıklarla birlikte ilişkiler ağı içindedir. Her varlık, olayların eşzamanlı birlikteliği; etkilenir ve etkiler. Ve bu özelliği sayesinde her yöne doğru sonsuzca uzanabilir. “Aşk, bu varlığın kaplamış olduğu ve kaplayacağı uzam ve zamanın bütün noktalarına yayılmasıdır” (Marcel Proust). Birine âşık olmak, dokunduğu her şeye âşık olmaktır, bir bedene değil, ilişkiler ağına sahip olmak. “Onun falanca yere, falanca saatte dokunuşuna sahip değilsek ona sahip değiliz demektir” (Proust). O yüzden aşk, devingen ve devindikçe uzamda ve zamanda yayılan ve belli bir biçimi olmayan bir bedene yöneliktir. Varlığın uzamda ve zamanda öngörülemeyecek şekilde yayılması, ona sahip olmayı imkânsız hale getirir. Aşk, imkânsızdır, gerçekçi olmak ve imkânsızı istemektir. Aşk ne zaman imkânlı hale gelir? Nesnesini tüm ilişkilerinden tecrit edip anatomik bir biçim içine kapatır ve zamanın akışından mahrum bırakırsanız. Fakat bu kez de varlık tüm canlılığını yitirir ve cesetleşir. “Ya benimsin ya toprağın” ikilemi, imkânlı aşkın totolojisidir. Her iki seçenekte de aşkın nesnesi ölüdür zaten. Hiç değilse nesne, toprağın olduğunda inorganik hale gelebilir ve yeniden ilişkiler ağına girebilir.

***

İmkânlı aşk, bir tür nekrofilidir. Nesnesinin hayatla bağlarını koparır, hayati şeylerle yeniden bağlantı kurmasına asla tahammül edemez: “Güneşten, gölgeden, esen yelden/Bastığın toprağın her zerresinden/ Kıskanıyorum”. Hayat nesnesini durmadan geri çağırır ama hayata katılmasına asla izin vermez, zira “kıskanmak aşkın kanununda var”. Kanun ya da kanon, ‘kanna’ (Yun.) sözcüğünden türemiştir, kamış anlamına gelir. Kamış, bir arazinin mülkiyet sınırlarını, ‘nomos’u (Yun.) çizerken cetvel olarak kullanılır. İmkanlı aşkın nesnesi, tapulu arazisidir, namusudur. Namusuna leke sürdürmez, dokunulmasına, dokunmasına müsaade etmez: “Henüz üç yaşında bir kardeşim var/Seni ondan bile kıskanıyorum”. Aşkın nesnesi, tarlasıdır, sadece o işleyebilir, ekip biçebilir, aksi asla mümkün değildir: “Saçın yüzüne değse tenini kıskanırım/Birine söz söylesen dilini kıskanırım”. Kıskançlık, imkanlı aşkın semptomudur ve psikopatolojinin konusudur. Nesnesi bir yolunu bulup kaçtığında, hayatla buluştuğunda bu sefer de peşine düşer, izini sürer: “Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul’un/Seni aradım kadehlerdeki dudak izlerinde”. Bir izin peşine düşmek, körleştirir. “Saçma bir iz üzerinde değerli zamanı harcıyor ve farkına varmadan yanından geçiyoruz hakikatin” (Proust).

***

Yanından geçip gittiğimiz her ne varsa hakikattir. Hakikat belli bir noktada yoğunlaşmaz ya da örtülerin altında saklı değildir. Yeryüzünün tüm bedenlerine eşit ölçüde dağılmıştır ve yüzeydedir. O yüzden hakikat asla mülk edilemez. Fakat imkânlı aşk aksini söyler size. Hakikat mülk edinilebilir ve aşkın kanunu gereği örtülerin altına yerleştirilmelidir. İranlı kadınların isyanı, bir hakikat olarak bedenlerinin örtülerin altına yerleştirilmesinedir. Ancak örtüler atıldığında kudretli bedenler yüzeye çıkabilir. Örtü, bedenleri görünmez kılmaya, güçsüzleştirmeye yarar sadece. Hakikat örtünün altındaysa, bilin ki o örtüyü mülk sahipleri sermiştir, altında boyun eğdirilmiş bedenler vardır. Öz ile görünüş arasında ayrım yaparak ikili bir dünya yaratan mülk sahipleri, özlere fıtrat dedikleri bir doğa yüklemiş ve mülk edindikleri dişi özlere fıtratları gereği örtünmelerini emretmişlerdir. Nerede bir örtü görürseniz, bilin ki altında bir hakikat zaptedilmiştir. Boyun eğdirilen sadece bedenler değil, yeryüzünün içkin hakikatidir. Mülk sahiplerinin icat ettikleri aşkın hakikat, yeryüzünün içkin kudretini bastırmaya yarıyor.

Hakikati aşkınlaştırarak mülk edinen mülk sahipleri, aşkınlığın yeryüzündeki temsilcileridir. Aşkın hakikat, yeryüzünün hakikatini örtmek ve bedenleri kuvvetten yoksun bırakmak için icat edilmiştir. Yukarıdan dayatılan bir örgütlenme planı olarak aşkınlık, bedenleri biçimlerin içine hapsederek birbirlerinden ayırır; örtüler biçimlerdir. Oysa hakikat, yeryüzünün tüm bedenlerini kateder, içkindir. Ve ancak aşk sayesinde açığa çıkabilir. Aşk, mülk edinmek değil, mülksüzleşmektir; gerçekçi olmak ve imkânsızı istemek.