Berkay Sağol Gülşah Elikbank, son romanı Âşıklar Gece Ölür’ü okurlarıyla buluşturdu. Doğan Kitap etiketiyle raflardaki yerini alan kitapta Elikbank, çocukluk travmalarıyla yüzleşmeyi, ilk aşkı, müziği ve şiiri odağına alan felsefi ve psikolojik yönü sağlam bir metinle selamlıyor okurunu. Elikbank ile son romanını konuştuk. ► Bir rock yıldızının hikâyesini anlatma fikri nereden aklınıza düştü? Üstelik de […]

Aşk iyileştirir mi?

Berkay Sağol

Gülşah Elikbank, son romanı Âşıklar Gece Ölür’ü okurlarıyla buluşturdu. Doğan Kitap etiketiyle raflardaki yerini alan kitapta Elikbank, çocukluk travmalarıyla yüzleşmeyi, ilk aşkı, müziği ve şiiri odağına alan felsefi ve psikolojik yönü sağlam bir metinle selamlıyor okurunu. Elikbank ile son romanını konuştuk.

► Bir rock yıldızının hikâyesini anlatma fikri nereden aklınıza düştü? Üstelik de hastane koridorlarında geçen bir hesaplaşma hikâyesiyle.

Çağımızın en büyük sorununun yaşamın anlamını kaybetmek olduğunu düşünüyorum. Farkındaysanız, herkes de bir ünlü ve zengin olma hayali var. Bunların tüm sorunları çözecek anahtarlar olduğu sanılıyor. Oysa bunlara sahip olanların dertlerini dinleseler, hemen bu hayalden vazgeçerler. Şöhret olmak, tüm ışıkların ve gözlerin üzerinize çevrilmiş olması, alkış kadar düşüşünüzü bekleyen kalabalıklar da demek çünkü. Her şeyin bir bedeli var. Şöhretin bedeli ağır bir yalnızlık ve tek başınayken yaşanan değersizlik hissi. Sonra onunla baş etmek için başvurulan maddeler, bağımlılıklar, tutunamadıkça kayıp giden bir hayat. “27’ler Klübü” rock starlarını hatırla. Hepsi kendi eliyle bitirdi yaşamlarını. Benim kahramanım Hakan da, elinden yani kalbinden bir tutan olmazsa kayıp gidecek o yıldızlardan biriydi.

► Bir hastaneyi romanın ana mekânı seçmen de ilginç geldi. Ölümü anlatmak için mi bu yolu seçtiniz?

Hayır, yaşamı anlatmak için. Ölüm bir son. Ama zor olan yaşamdır. Hastanelerin ölüme dair çok şey söylediği sanılır, oysa orada her şey yaşama dairdir. Bir insanın nasıl öldüğüne bakıp nasıl bir hayat yaşadığını tahmin etmek zor değil. Tüm pişmanlıklar orada çalıyor kapıyı. Birçok insanın son nefesinde elini tutan kişi, elini tutmasını istediği kişi değil. Bu çok acı değil mi? Hayatını hırsları, hedefleri uğruna sahici duygulara teğet geçerek tüketen insanlar hastanede bir gün daha nefes almak için dua ediyor. Ama çok geç oluyor. Yaşarken bunları düşünmek gerekli. Bir kalbi kırarak yola devam edemezsiniz, hiçbir hesap öte tarafa kalmaz. Vicdan en esaslı hâkimdir ve kararı sert verir. İdealist bir kadın doktorun gözünden ağır ağır o idealleri kaybetmeyi ve ölüme yaklaşmayı da anlatmak istedim aslında. Dürüst ve iyi kalmak hiç kolay değil bu düzende. İyiliğin de bir bedeli var.

‘Yalom, Murdoch ve Aral’a yaklaşabilirsem ne mutlu’

► Aslında sizin üniversite eğitiminiz, yıllar içinde bu alanda birlikte çalıştığın isimler yazdığın romanların aşk romanı gözükseler de çok katmanlı olmalarını ve insan ruhunun ipuçlarını sayfa aralarında bulmayı sağladılar galiba. Ne dersiniz?

Bunu yapmaya çalıştığım doğru. Yüksek lisansımı yönetim psikolojisinde yapmam ve sonrasında bu alanın en iyi isimleri ile birlikte çalışmamın bir farkı oldu. Aşıklar Gece Ölür’ü en başından beri okuyan psikolog bir dostum şöyle dedi mesela: “Karakterlerine nakış gibi travma ördün, bunu yapmak zor iştir. Çünkü tam da senin yazdığın o çocukluk travmasına uygun davranışları ve cümleleri var. Psikoloji bölümlerinde roman kahramanların konu olabilir, farkında mısın?” Elbette, bu çok güzel bir iltifat. Ben Irvin Yalom, Irish Murdoch ve İnci Aral hayranıyım, onların roman tarzı da böyledir. Onlara bir parça tarzımla yaklaşabilirsem, ne mutlu bana. Ben yazarlığımı insanların kalplerine dokunmak için bir araç olarak görüyorum. Benim derdim insanla, onun içindeki karanlık ve aydınlığın savaşıyla. Kurşun, kalbinize isabet etmişse, geri dönüş yok çünkü.

► Sizin aşka olan inancınız da insanları şaşırtıyor. Size en çok sorulan sorulardan birinin bu olduğunu biliyorum. Bu inancın kaynağı ne?

İnanmıyorum, desem rahat bir nefes alacak çok insan var doğru. Ama tüm kalbimle inanıyorum. İbn-i Arabi’in dediği gibi, aşk benim imanımdır. Aşkın karşıdaki insanla ilgisi sanıldığı kadar büyük değildir. Aşk önce sizde olacak, sizde var olabilecek yani. Varsa, onu doğru zamanda ve doğru yerde birine yöneltebilirsiniz, paylaşabilirsiniz. İnsanın bu dünyadaki amacı kendini aşmaktır, bunun en iyi yollarından biri aşık olmaktır. Çünkü aşk bir dönüştürücü, bir kışkırtıcıdır. Kendi içinizde hiç fark etmediğiniz çılgınlıkları fark etmenizi sağlar. Aşkın kıyısından dönen çok ilişki gördüm ben, teslim olmaktan yana değilseniz, ilk çıkıştan yan yollara sapmak daha kolaydır ne de olsa. Cinsel çekim, aşk belirtisi değildir, hormonlarınızın yükseldiğinin belirtisidir sadece. Aşk, tüm bunların çok ötesinde ama insanın hamurunda zaten var olan saf bir şeydir. Aşk iyileştirir, daha iyi insan olmayı kendiliğinden istersiniz. Çünkü dünyayı daha keskin gözlerle görmeye, görkemini hissetmeye başlarsınız.

‘Kıskançlık sizle ilgilidir’

► Âşıklar Gece Ölür’de “Ölesiye sevmek değil , öldüresiye sevmek makbul artık.” diyorsunuz. Ne zaman haberlere baksak, sözde aşk cinayetleri görüyoruz, ne diyorsunuz buna?

İnsanlar bu hız çağında ilk olarak duygularını net olarak tanımlama yetilerini kaybettiler. Düşünmek değil, duyumsamak gerekir bazı şeyleri. Aşık olmak bir insana sahip olmak değildir ki. İşlenen cinayetlere bir bak, mutlaka bir ayrılık hikâyesi çıkıyor arkasından. Biz, ya benimsin ya kara toprağın sözünü, duyarak büyüdük. Bu bize normal geliyor. Oysa çok marazi bir duygu bu. Bir diğer yanlış da, kıskançlığın sevgiden geldiği. Külliyen yalan. Kıskançlık, karşınızdaki kişiyle ilgili değildir, sizinle ilgilidir. Kıskanan kişi, önce kendine güvenmiyordur, özgüveni yoktur. Sevmek çok incelikli bir iştir, bir kıyamama halidir, gözünden sakınmadır. Erkek olmak bizim toplumda hakikaten zor, omuzlarında “erkek olma” adına öyle tuhaf yükler var ki, kendileri de çok mutsuz aslında. Aşkı bilmeyen, yaşayamayan insanların mutlu, huzurlu olması beklenemez. İnsanın özü, sevgiye dayanır. Yaradan dünyayı aşkla yaratmıştır. Ben böyle görüyorum.