Daha önce hiç fikriniz yoksa Beach Boys’u merak etmeniz bu filmle muhtemel. Bu da az bir kazanım olmaz. Doğrusunu isterseniz ben Beach Boys’un daha az “sanatsal”, daha çok “pop” dönemini tercih ediyorum

Aşk ve Merhamet: Beyaz atlı prenses ile deli dâhi

İyi bir biyografik film seyretmek, boynuzlu at görmek kadar mucizevi bir şey. “Aşk ve Merhamet” hakkında biraz araştırma yaptıysanız genellikle çok beğenildiğini göreceksiniz. Ama bence ne yazık ki “Aşk ve Merhamet”, o mucizevi iyi biyografik film değil.

Türkiyeli ortalama bir seyirci için Brian Wilson adı çok bir şey ifade etmez. Wilson, Amerikan pop grubu Beach Boys’un her şeyi. Besteleri yapan o. Beach Boys, The Beatles’la hemen hemen aynı yıllarda piyasaya çıkıyor. Wilson, Beatles’ın büyük hayranı ve aynı zamanda onlarla büyük rekabet içinde. Bu rekabet Wilson’a bugün pop müziğin en iyi albümlerinden biri sayılan “Pet Sounds”u yaptırıyor. Beatles’ın “Rubber Soul” albümüne Wilson’ın cevabı oluyor “Pet Sounds”. Wilson, daha sonra eleştirmenlerce bir başyapıt sayılan ama benim bir kere bile dinlemeye zor dayandığım “Smile” adlı albümün yapımına girişiyor ama grubun diğer üyelerinin, özellikle de kuzeni Mike Love’ın muhalefetiyle karşılaşıyor. Van Dyke Parks’ın sözlerini yazdığı ve kayıtları 1967’de başlayan albüm ancak 2004’te gün yüzü görüyor. Çünkü Wilson bu arada büyük bir duygusal çöküş yaşıyor. Kötü bir psikiyatrın kölesi haline geliyor. Nihayetinde, beyaz atlı bir prenses tarafından kurtarılıyor vs.

Film iki bölümden oluşuyor
Film, biri 1960’ların ortalarında, diğeri 80’lerde geçen iki bölümden oluşuyor. Ama bu bölümler birbirlerini kronolojik bir sırayla izlemiyorlar, içiçe geçiyorlar. 60’larda geçen bölümde Wilson’ın Beach Boys’a turnelerde eşlik etmeye vazgeçmesi, “Pet Sounds”ın yazılış ve kayıt süreci, “kötü” babasıyla kavgaları, ilk karısıyla çıkma dönemi, “Smile” sırasında giderek depresyona girişi, güfte yazarı Van Dyke Parks’ın grubun diğer elemanlarınca dışlanması, Wilson’ın ilk çocuğunun doğması gibi noktalara değiniliyor.

İkinci bölümde ise artık Wilson kötü niyetli bir psikiyatrın kölesi haline gelmiştir. Her şeyini kontrol eden bu doktorun engelleme çabalarına rağmen Wilson bir araba galerisinde çalışan Melinda Ledbetter (Elisabeth Banks) ile birlikte olmaya başlayacak ve nihayetinde Melinda, Brian’ı kötü doktor Landy’nin (Paul Giamatti) pençesinden kurtaracaktır.
60’lardaki Brian Wilson’ı Paul Dano canlandırırken, 80’lerdekini John Cusack canlandırıyor.

İlk bölüm bize ne grup elemanlarından herhangi birini, ne Wilson’ın kız arkadaşı/karısını, ne söz yazarı Parks’ı, ne de Wilson’ın babasını tanıtabiliyor. Bunun dışında çok büyük değişimlerin yaşandığı 1960’ların ruh hali ya da toplumsal çalkantıları da filme yansımıyor. Herhangi bir Beach Boys şarkısını baştan sona dinleyemiyoruz. Wilson’ın dehasından çok, çalışma metotlarının tuhaflığı ve saplantılılığı hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Evet, Wilson’ın sık sık deha olduğu söyleniyor ama bunu keşke seyirci de filmden çıkarabilse, en azından bir şarkısını baştan sona dinleyebilse. Wilson’ın uyuşturucularla ilişkisi de yüzeysel geçiyor. “Smile”ı bir nevi dinsel müzik olarak yazdığını, insanların güldüklerinde aşkın bir ruh haline girdiklerini düşündüğünü (smile “gülümse” demek) ve bir gün insanların, kendi şarkılarıyla dua ettiklerini görmek istediğini filan da öğrenemiyoruz. Paul Dano özellikle açılış sahnesinde çok iyi ama sonra iz bırakacak bir karakter çizebildiği ya da ona bu malzemenin verildiğini söylemek zor. Hele hele sonradan evlendiği kız arkadaşıyla nasıl bir ilişki yaşadığını anlamak hiç mümkün değil.

Özellikle bu son noktanın, filme damgasını vurduğunu sandığım gerçek Melinda’nın etkisiyle silindiğini düşünüyorum. Filmin 80’lerdeki bölümü daha çok Melinda hanımın, Brian beyi nasıl kahramanca kurtardığının hikayesi. Melinda karakterinin bu apaçık hasta adama neden bu kadar sahip çıktığını, bu sürede nasıl iç çelişkiler ya da hırslar filan yaşadığını da görmüyoruz filmde. Eisabeth Banks, zengin erkek tavlama ve Cadillac satma sanatından örnekler veriyor: Yumuşak konuşmalar, anaç ve seksi bakışlar falan... Ama buna karakter yaratmak denemez. Melinda hanıma bir güzelleme demek daha doğru olur. Fakat hakkını yemeyeyim, belli ki Melinda Ledbetter’in sonuç olarak, Brian Wilson’a çok pozitif bir etkisi olmuş, burası belli. Güvenli tek bir ilişki bile hasta bir ruhu “görece” iyileştirebilir.
Bütün bunları söylemekle birlikte, bu hafta “Aşk ve Merhamet”in başka bir rakibi yok. Diğer filmlerden yine de daha iyi olduğunu belirtmek gerek. Daha önce hiç fikriniz yoksa Beach Boys’u merak etmeniz muhtemel ki bu da az bir kazanım olmaz. Doğrusunu isterseniz ben Beach Boys’un daha az “sanatsal”, daha çok “pop” dönemini tercih ediyorum.

Bu arada internette “Smile”ın yapılışı ile ilgili bir belgesel var. Bence filmden çok daha ilginç.