“Vesayet rejimi” dediğimiz ekonomik ve siyasal kazançları belirli elde toplayan ve otoriter bir yapı kuran süreç, 12 Eylül sonrası neoliberal düzeni kabul eden Türkiye’de “askeri vesayetten yandaş kapitalizmine” doğru geçiş yaptı...

Siyasal yönetimler, demokrasiden otoriterliğe doğru yürüdükçe çevresinde yeni ve yeminli yandaş halkalar oluşturdular... Yandaşlar, çıkar elde ettikleri yönetimlerin demokrasi dışı faaliyetlerine pervasızca destek verdikçe, hem uygulanan sistemde kendilerini kalıcı kıldılar, hem de siyasal yönetimleri otoriterlikten totaliterliğe götürecek yeni vesayet düzenini yarattılar! Adı ister yandaş ister vesayet olsun bu anlayış, ülke kaynaklarının adil paylaşımdan uzaklaştırılması, yurttaş hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması, emeğin sömürüye açık bırakılması ile sermayeyi koruyan ve kollayan vahşi kapitalizmin varlığını pekiştireceği bellidir...

Böylece oluşan fırtınanın hızı da totaliter rejimleri diktatörlüğe dönüştüreceği açıktır… AKP iktidarının, demokrasiyi daraltan uygulamalarıyla ve de tek adam rejimiyle “vesayet ve yandaş” kelimelerinin eş anlamlı olduğu artık çok belirgin! Toplumsal barışı yok eden, açlık ve ayrıştırmayı yaratan vahşi sömürü siyasetine müsaade edilmesi de ayrıca ülke adına züldür... Dünya nüfusunun artmasıyla birlikte “yoksulluk makasının insanlık aleyhine açılmış olması,” otoriterlik hevesinde” olan siyasetçilere ülkelerindeki hak ve özgürlükleri daraltma fırsatı vermektedir... Ancak o ülkelerde var olan gelişmiş hukuk sistemleri, denge ve fren mekanizmaları, siyasetçiye böyle bir uygulama yapmasına müsaade etmemektedir. Gelişmemiş bizim gibi ülkelerde ise, demokrasiye karşı yapılan saldırılarda yeterince kendilerini koruyamamışlardır!

Saldırıların nedeni demokrasi kültürlerinin gelişmemiş olmasının yanı sıra uygulanan kimlik siyasetidir...

Kimlik siyaseti özellikle “eşitlik kavramını” yok etmektedir. Farklılıkların çatışmasına neden olan bu siyaset biçimi, halk, yurttaş, vatan, millet gibi tanımları ortadan kaldırdığı gibi o ülkenin egemenliğinin de tartışılmasına neden olmaktadır… Kimlikler üzerinden ayrıştırılmış toplumlar birlikte yaşam koşullarını, gelenek ve görenekleri unuturlar, ahlaki yozlaşma ve kaba kuvvete dayalı bir yaşamla karşı karşıya kalırlar. Bu nedenle egemen bir kimliğin vesayetine girerler…

Hele inanç üzerinden kurulan vesayet, insanların özgürlüklerini elinden alır!

Artık o insan düşünemez, konuşamaz, dolaşamaz, giyinemez… Sadece biat eder! Nitekim Türkiye böyle bir konumdadır… Bugün askeri vesayet kaldırılmış, ancak yandaş kapitalizmi yerini, tarikat yapılanmalarına dayalı dini vesayete bırakmıştır… Oysa halen Anayasa’da laiklik ilkesi kaldırılamaz maddesiyle korunmaktadır. Buna karşın, dönemin TBMM Başkanı Kahraman başta olmak üzere birçok iktidar partisi yetkilileri ve son olarak da danışmanlar, “laikliği kaldırmak, mehdiyi beklemek ve kararnamelerde dini referansları kullanmak suretiyle” laik devlet ilkesini yok saymaktadırlar.
Açıkça anayasal suç işlenmekte ancak yargı bir türlü bu suçlar için harekete geçmemektedir… Laik demokratik hukuk devleti olmaktan çıkan, adil paylaşmadığı için zengini çok zengin olan, işsizliğin, açlığın, sefaletin arttığı aynı zamanda hakların, eşitlik ve adaletin kaldırıldığı Türkiye, artık dünyada saygınlığı tartışılan bir ülkedir! Öyle ki; “Uluslararası şeffaflık Örgütü’nün hesapladığı Yolsuzluk Algı Endeksi’ne göre Türkiye; 2018 yılında 41 puanla sorunlu demokrasiler sınıfında yer almaktadır.

Çarpıcı olanı ise; Yolsuzluk Endeksi’nde 2012-2018 yılları arasında toplamda en fazla puan kaybeden ilk beş kötü ülkenin içinde bulunmasıdır.

Türkiye’nin rejimi değişmiştir. Yargı, yasama ve yürütme erkleri birbirlerinden bağımsız değildir. Özellikle yargı taraflı ve bağımlı durumdadır. Türkiye büyük bir hınçla laik devlet olmaktan çıkarılmaktadır. İktidar, müthiş bir algı yönetimiyle yurttaşları dini vesayet altına almaya çalışmaktadır. 4/5 yaşındaki çocuklara takke ve türban giydirerek dine dayalı bir eğitim sürdürerek ülkenin yarınlarına şimdiden ipotek koymaktadır. Bu sinsi ve tehlikeli gidişatı durdurmak başta CHP olmak üzere tüm muhalefet partileri ile aydın yurttaşların birincil görevidir! Din vesayetinde olan Türkiye’nin Ortadoğu ve Akdeniz de etkin ve saygın olması mümkün olamaz.

cukurda-defineci-avi-540867-1.