Hani olur da birgün karşılaşırız diye çok kurmuştum kafamda. Gülümseyecektin uzaktan, birbirimize doğru yürüyecektik

Hani olur da birgün karşılaşırız diye çok kurmuştum kafamda. Gülümseyecektin uzaktan, birbirimize doğru yürüyecektik. Normal bir yürüyüş değil, koşar gibi. Öyle bir bakacaktın ki bana anlayacaktım sen de düşünmüş olacaktın bu anı önceden. Bozup bozup yeniden kurmuş, sinirli, huysuz bir yönetmen gibi beğenmeyip her seferinde başka şekilde kurgulamış, bu küçük an için büyük zamanlar harcamış olacaktın. Gönül istiyor ki filmlerdeki gibi olsun böyle önemli anlar. Biraz  yavaş ilerlesin herşey, arka fonda içimizi gıcıklayan bir müzik, hafif bir rüzgar olsun falan filan. Filmlerde insanlar doğru zamanlarda, doğru yerlerde, doğru cümleleri kurarlar ya hep bizim karşılaşmamız da öyle olmalıydı. Seni gördüğüm an her yer siyah beyaz olmalıydı önce, sen rengarenk yürümeliydin bana doğru. Sonra karanlığa bürünmeliydi seninle aynı açıda olmayan herşey.
Öyle olmadı.
Düşündüğüm çoğu şey gibi bu da tasarladığım planladığım gibi gerçekleşmedi. Oysa neler anlatacaktım, nasıl sarılacaktım sana! Ah askerlik arkadaşım Kemal, deli Kemal, ne kadar zaman oldu bilmiyorum. Askerde değilim ki artık günleri saymıyorum. Nerdesin ne yaparsın bilmiyorum. Halbuki çok ulaşmaya çalıştım sana. Ne zaman, nereye taşındın? Fotoğrafımızı bastırıp,eski usul kart atmıştım sana, askerliğin kaçıncı günü onu not etmiştim arkasına. Sonra senin kaçma planları yaptığın gün çizdiğim bir karikatür vardı onu yollamıştım doğum gününde. Senden hiç cevap gelmeyince anladım, taşındı herhalde dedim. Yoksa hemen cevap yazardı. Numaramı kaybetmemiş olsa askerden döndüğü gün bile ailesiyle, nişanlısıyla hasret giderir dayanamaz dönüp arardı, dedim. Korktum sonra birşey mi oldu acaba dedim. Kimse haber alamamış senden. Ah be Kemal, bu sefer kaybetmeyelim birbirimizi olur mu? 24 saatimiz birlikte geçerken bir çay içmeye vakit bulamayacak mıyız? Biliyordum ama ben. Söylemiştim de arkadaşlara. Delidir demiştim senin için, soranlara. Birgün böyle birdenbire çıkacak karşıma demiştim. Dur şimdi ne işimiz var oralarda Kemal. Ben öyle yerleri hiç sevmiyorum. Askerden dönünce her şeyden çok senin o söylediğin şarkılardan kurtulduğuma sevindim. Çok zevksizsin Kemal çok. Ama kardeşimsin, canımsın. Özlettirme kendini bu kadar bir daha. Arayı açık tutmayalım. Ya da hadi boşver şu an yapacaklarımızı bir kenara bırakalım şöyle bir yürüyelim seninle.
Belki hiç bahsetmeyeceğiz geçmişe karışan o günlerimizden. Nasırlı ayaklarımızdan, her rüzgar esişinde sızlayan çatlak  dudaklarımızdan, özlemlerimizden, yalnızlıklarımızdan. Bugün ortak olan hiç bir şeyimiz yok belki. Olsun inan bunun bile önemi yok. Ee hadi gel gidelim bir yerlere, ayaküstü mü konuşacağız?
...Böyle de olmadı.
Uzun uzun düşünüp, özenle kurduğum cümleler vardı kafamda. Çoğu ezberimdeydi. Nefret ettiğim ama birçok şey gibi bunu söylemeye bile cesaret edemediğim o günlerden kalan bir o vardı. Deli Kemal. Şimdi ben böyle yürürken kalabalık içinde bazen uzaktan bakar bana. Hani aynı kafamda kurduğum gibi işte. Ben yürürüm ona doğru. O durur. Bakar gülümseyerek. Sonra kaybolur. Nereye gider anlamam. Dedim ya deli işte.