39. İstanbul Film Festivali’nin bütününde çok iyi filmler izleyemesek de kurtarıcı filmler jürinin de isabetli kararıyla ödüller kazandı. Bir an önce sinema salonlarına dönmek dileğiyle

Aşkın büyüsü sinemanın büyüsüne karışınca

Banu Bozdemir

Öncelikle sinema salonlarında film izlemeyi çok özlediğimi söylemek istiyorum. Filmlerin ana mekânları sinemalardır. Ama bu bir bölümü açık havada bir bölümü çevrimiçi gerçekleştirilen festivalden de memnunuz. Sonuçta izlemediğimiz ve merak ettiğimiz filmlerle buluştuk. 39. İstanbul Film Festivali Ulusal Yarışma ve Ulusal Kısa Film Yarışması on günlük bir gösterimden sonra sonuçlandı. Ulusal yarışma filmleri sonuçları bazen şaşırtıcı oluyor, yani seyirci, sinema yazarları ve jüri kafası genelde pek aynı noktada buluşmuyor.

En son bunun üst uyuşmamazlık sınırını 56. Antalya Film Festivali’nde yaşamıştık. Jüri neredeyse başka hiçbir festivalde karşımıza çıkmayan ‘Bozkır’ filmini ödüllere boğmuştu. Benim de içinde olduğum SİYAD jürisi Ümit Ünal’ın Aşk, Büyü, Vs. filmine en iyi film ödülü vermişti. O yüzden İstanbul Film Festival’inde en iyi film ödülü kazanan Ümit Ünal için ayrıca mutlu oldum. Çünkü ulusal yarışmalarda çoğu zaman hakkının yendiğini düşünüyordum. Ama demek ki bu kez sıcak, sade ve aynı zamanda akıcı bir hikâye anlatımıyla kimsenin kayıtsız kalamayacağı bir filme imza atmış! Kadın hikâyesi olması ayrıca takdire şayan!

Jüri yine doğru bir kararla sektörel olarak çok tanıdık olduğumuz ve ilk yönetmenlik denemesiyle çıtayı hayli yükselten Ercan Kesal’a ‘Nasipse Adayız’ filmiyle en iyi yönetmen ödülü verdi. Kesal, gerçekten de jilet gibi bir senaryoyu şaryo gibi akıcı bir gözle önümüze sermeyi başarmış. Nasipse Adayız ayrıca FIPRESCI jürisinden en iyi film ödülü kazanarak iyi bir film olduğunu da tescilledi!

SİNEMA HAYATA OTURMAMIŞ BÜYÜK LAFLARI KALDIRMIYOR

Filmleri izlerken takıldığım noktalardan biri de umutsuz ev kadınları gibi umutsuz, şair ve yazarlıkla şansını deneyen ve onun yaratım sancılarını hem hayat hem de birlikte olduğu kadın üzerinde bir tahakküm aracı olarak gören erkek karakterlerin çoğunlukta olması ve yönetmenlerin bu karakterleri bir şekilde sevmesiydi. Sinema hayata ve karaktere oturmamış büyük lafları kaldırmıyor, hatta itici kılıyor. Baktığımızda Ercan Kesal da bir erkek karakterin peşine takıyor kamerasını ama karakterini öyle doğal hayatın içinden, çoğu zaman ironik olarak karşımıza getiriyor ki karakterin ahrazlarını görmüyoruz bile. Kesal çok başarılı bir oyunculuk sergilemesine rağmen yönetmen kimliğiyle ödül kazandı. En iyi Erkek Oyuncu ise ‘Körleşme’de kör bir adamı bize yaşatan Fatih Al’ın oldu ki sonuna kadar hak edilmiş bir ödül olduğunu söylemek mümkün.

‘Aşk, Büyü, Vs.’de En iyi kadın oyuncu ödülünü kazanan Ece Dizdar ve Selen Uçer ise iki zıt karakteri birbirine o kadar güzel doluyorlar ki, oradan tek vücut bir ödülün çıkması kaçınılmaz.

Yarışmada konuşulan filmlerden biri de Orçun Behram imzalı ‘Bina’ filmiydi. Jüriden en iyi jüri ödülü kazanan film tür filmine yakın, atmosfer, ses tasarımı ve hikâyesiyle dikkat çeken distopik bir filmdi. Jürinin bu filme tepkisiz kalmaması da ayrıca memnunluk verici. Film ayrıca en iyi ilk film ödülünün de sahibi oldu.

askin-buyusu-sinemanin-buyusune-karisinca-762553-1.

‘AŞK, BÜYÜ, VS.’, KADIN HİKÂYESİYLE BİR KAZANIM

Ümit Ünal’ın ‘Aşk, Büyü, Vs.’ filmi şu açıdan da önem kazanıyor ki, Netflix sansürünün konuşulduğu, İstanbul Sözleşmesi’nin ısrarla görmezden gelindiği ve sinemamızda kadın hikâyesinin parmakla sayılacak kadar az olduğu günümüzde bir kazanım, bir sahiplenme içeriyor ki daha fazla yönetmenimizden kadın karakterleri çalışmasını, onları ön plana çıkarmasını bekliyoruz. Faysal Soysal imzalı ‘Ceviz Ağacı’ filmi de gündeme çok denk düşüyor ama Soysal kadın karakteri, kendi ayakları üzerinde durmak istediği için cezalandırıcı, yok edici bir yöntem seçiyor ki, günümüzde en fazla uzak durulması gereken bu tarz yönlendirmeler olmalı. Talihsiz bir senaryo algısı diyelim…

Filmlerin çoğunda ortaya çıkan bir diğer sorun ise hikâye ilerletememe sorunu. Kısa film olacakken uzatılmış, tekrarlı anlatımıyla ilerlemeyen, kendisini de seyirciyi de bir noktada sıkıştıran filmler. Çoğu zaman çıkış fikrinde kalmış, kötü diyaloglarla iyice sündürülmüş filmler çeken için de izleyen için de zaman kaybı gibi duruyor.

askin-buyusu-sinemanin-buyusune-karisinca-762554-1.
Uzun metrajların önünde izlenilen kısa metrajlı filmlerde de pek iç açıcı örnekler göremedik ne yazık… Kısa filmin atmosferi her şeyi kaldırabilir yöntemi yönetmenler tarafından biraz yanlış anlaşılmış gibi. Senaryoyu, görüntüleri ve gizemi bu kadar zorlamaya gerek yok. Bu bölümün kazananı Arda Çiltepe imzalı ‘Siyah Güneş’.

39. İstanbul Film Festivali’nin bütününde çok iyi filmler izleyemesek de kurtarıcı filmler jürinin de isabetli kararıyla ödüller kazandı. Bir an önce sinema salonlarına dönmek dileğiyle…

***

39. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ ÖDÜLLERİ

Ulusal Yarışma

♦ Altın Lale En İyi Film
Aşk, Büyü vs. / Ümit Ünal

♦ Onat Kutlar anısına Jüri Özel Ödülü
Bina / Orçun Behram

♦ En İyi Yönetmen
Ercan Kesal (Nasipse Adayız)

♦ En İyi Senaryo Ödülü
Ümit Ünal (Aşk, Büyü vs.)

♦ En İyi Kadın Oyuncu Ödülü
Selen Uçer &, Ece Dizdar (Aşk, Büyü vs.)

♦ En İyi Erkek Oyuncu Ödülü
Fatih Al (Körleşme)

♦ En İyi Görüntü Yönetmeni
Ödülü – Engin Özkaya (Bina)

♦ En İyi Kurgu Ödülü
Ali Aga (Nasipse Adayız)

♦ En İyi Özgün Müzik Ödülü
Can Demirci (Bina)
Seyfi Teoman


En İyi İlk Film Ödülü

♦ En İyi İlk Film
Bina/Orçun Behram

Ulusal Kısa Film Yarışması

♦ En İyi Kısa Film
Siyah Güneş/Arda Çiltepe
Mansiyon–Ahtapot/Engin Erden

FIPRESCI Ödülleri

♦ FIPRESCI Ödülü Ulusal Yarışma
Nasipse Adayız/Ercan Kesal