Bakü dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, bence önemli ve Suriye politikasında değişiklikler olabileceğinin işareti sayılabilecek şeyler söyledi. Aman yanlış anlamayla yazılmış bir haberi okuyup yanlış sonuçlar çıkarmamayım diye, aynı haberi birkaç gazetenin sitesinden okudum.

Gazetelerin hepsi aynı fotoğrafı kullanmış; uçakta Erdoğan oturuyor, sağında ve solunda dikilen dört erkek, hemen sağındakini tanıyorum sadece – Ahmet Hakan-, önündeki masanın etrafına gazeteciler sıralanmış. Hepsi mütebessim. Nedense ellerini önünde kavuşturmuş, başı hafif sola bükük A. Hakan o kadar mutlu görünmüyor. Belki o an öyle denk gelmiştir!

Gazetelerin çoğu haberlerinin başlığında “Asla” demiş: “Asla ateşkes ilan edemeyiz”. A. Hakan imzalı Hürriyet’in başlığı ise şöyle: “Cumhurbaşkanı Erdoğan: ‘Münbiç’te sadece etiket değişiyor.” Orada “Asla” yok!

Bir söyleşiyi haberleştirmek, söylenen onca söz içerisinde en önemlileri çekip çıkarmak ve derli toplu yazmaktır. Bir teyp gibi kaydettiğiniz her şeyi aynen aktarıp işinize geleni başlığa çıkarmak değil.

Başlıkta “Asla”yı kullanmayan A. Hakan’ın haberi diğerleriyle kıyas götürmeyecek kadar iyiydi. “Asla” demediği için değil, en doğru toparlamayı yapıp, asıl önemli noktaları öne çıkardığı için.

O nedenle, bir zamanlar “Erdoğan’ın uçağına asla ve kat’â binmeyeceğim” demiş olsa da, binmesi iyi oluyor. Sayesinde daha iyi haber okuyoruz.

Son birkaç gündür, Amerika’dan Avrupa’ya, oradan İsrail’e kadar dünya medyasının Suriye analizlerinde hep aynı şey söyleniyor: “Kazanan Putin”, “Suriye’de Putin’in gölgesi uzuyor.Putin’in kazanması demek, aynı zamanda Esad’ın da kazanması demek.

Suriye krizinin başından beri; “1 milyon vatandaşını öldüren katille ne görüşeceğiz” diyerek Esad’la ilişkiyi “asla” bağlamında kategorik olarak reddeden Erdoğan’ın, bu aralar ilişkiye kapı araladığını hissediyorsunuz.

Şimdi içeride ihtiyaç duyulan milliyetçi duyguları olabildiğince kabartıp, iktidar etrafında “milli birlik ve bütünlük” sağlamak, bu arada da “Adı Millet İttifakı ama milletten nasibini almamış ittifakın zayıflaması, parçalanması çok çok önemli.

O nedenle; bizim medya Macron’la, Merkel’le, Trump’la yapılan görüşmeleri; “Macron’a, Merkel’e, Trump’a dedim ki!” diye veriyor. Peki, onlar ne dedi? O yok işte!

Şimdi, “asla” denilen ateşkes için; “asla” deniliyor ama ardından şunlar da ekleniyor: “Ateşkesi biz terör örgütüyle konuşmayız… Gönder bir heyet onlarla konuşalım… Önce ateşkesi ilan edip daha sonra diğer konuları görüşelim olmaz. … Önce anlaşacağız, ondan sonra ateşkesi konuşacağız.

Münbiç’e rejimin girmesi de çok olumsuz değil. Niye? Sonunda bunların kendi topraklarıdır. … Kobani’nin içiyle şu anda ciddi manada ilgilenmiyoruz”, da deniliyor artık.

Trump’ın A Takımı geldi, bir şeyler konuşuyorlar. Önce, “Onlarla görüşmeyeceğim,ben sadece Trump’la görüşürüm”, bir saat sonra “Pence ve Pompeo dışındakilerle görüşmem!” Görüşürler, onlar gider biz sadece “dedik ki” kısmını duyarız!

Bu arada, operasyonun meşruiyetini daha önce pek ağzımıza almadığımız Adana mutabakatına dayandırır olduk: “Biz Adana Mutabakatıyla oradayız. Çünkü Adana Mutabakatı aslında rejimin de zamanında bizlerle yapmış olduğu mutabakat. Biz onun üzerinden kendimizi güçlü hissediyoruz.

Bu cümleler de rejime yaklaşımın yumuşatıldığının işaretleri değil mi?

Üstelik, Suriye’nin kazananı ilan edilen Rusya rejimle uzlaşı için bastırırken, Akşener de içeride CHP ile aynı tonda “görüşün” demeye başladı: “Bugün geriye iki seçenek kaldı. Ya Esad’la temasa geçip Suriye’yi normalleştireceğiz ya da Suriye’nin parçalanmasına seyirci kalacağız.

A. Hakan’ın haber başlığında “asla”yı kullanmaması isabetli: Asla asla demeyeceksin!