Konu nedir, aralarında ne geçti bilemiyorum, yalnız yaşlı adamın; “ Şeytanlık yapmayın! Gülünecek ne var?” sözleri dikkatimi çekiyor

Konu nedir, aralarında ne geçti bilemiyorum, yalnız yaşlı adamın; “ Şeytanlık yapmayın! Gülünecek ne var?” sözleri dikkatimi çekiyor. Yalnız yaşlı adam için değil toplumun büyük bir kesimi için gülmek şeytan işi olarak görülüyor. Fakat, aynı kitleyi, tam da HSYK seçimi öncesi hakim ve savcılara verilen seçim rüşveti zam gibi şeytanlıklar güldürmüyor nedense.

Ya da politik geometride paralel ile yamuğun birbirlerine yaptıkları şeytanlıklar…

Bütün bunları gördükçe, diğer meleklerden ayrı düşüp insana biat etmeyen şeytan acaba kimliği konusunda kendinden şüphe ediyor mudur?

Gülmek insana özgü en güzel meziyetlerden biri. Bir iletişim aracı, insan sıcaklığının aktarımı. Bazen dolu dolu kahkaha, bazen bir küçücük gamze, mutluluğun ifadesi işte…

Lakin mutluluğun insana çok görüldüğü yerlerde ayıp, günah, yakışıksız…

Anımsıyorum da bir zamanlar Erdoğan’a Halim Mete bir fıkra anlatıyor ve fıkra bittiğinde Erdoğan hiç gülmüyor.

Fıkralarıyla ünlü Mete’ye bu durum çok koyuyor ve soruyor;

Fıkrayı beğenmediniz mi?

-Beğendim.

Ben mi iyi anlatamadım?

-İyi anlattın.

Peki neden gülmediniz?

-Fıkra müstehcense diye gülmemek için kendimi tuttum...

Özgür Öztürk, Umberto Eco’nun ‘Gülün Adı’ romanına atıfla şöyle yazmış; “Eco, kitapta, bir keşişin ağzından, Aristo’nun bu kitabının  ortaya çıkmaması için neden  her şeyin göze alındığını anlatır, ‘Eğer insanlar gülerlerse, iradeleri gevşer, içlerindeki Tanrı korkusu azalır ve dindışı olana meylederler, öyleyse gülmek, her türlü dindışılığa giden yolun başlangıcıdır ve günah olarak kalması gerekmektedir.’”

Bin yıllar ötesinden günümüze neredeyse hiç değişmeden taşınmış bir inanış bu, “Çok gülenin heybeti azalır” diyen Halife Ömer’den bile eski belki de...

Öte yandan genellemeden de kaçınmak gerekir tabi; Kabine üyelerinden Taner Yıldız anlatılan bir ‘Hırsız’ fıkrasına kahkahalarla gülmüş mesela...

Bu günlerde tıpkı Bakan gibi pek çok, muhafazakâr vatandaş da bunca yolsuzluğa ve olan bitene rağmen gülüyor örneğin.

Bütün bunları gördükçe insanın aklına Shakespeare’in, ‘Soyulan gülebiliyorsa hırsızdan bir şeyler çalmıştır’ sözü geliyor ister istemez.

Bugün Rizelilerle başladık öyle de devam edelim; Rizeli kızdığı adamın oğluna “Ula Bilo domuz dediler de akluma düştü, baban nasıldur da?” der ve güler geçerlermiş.

Demek ki kendini kasmak Rizelilere özgü bir şey değil. Daha da ötesi bu coğrafya insanına hiç değil. Her an her yerde gülmek için o kadar bol malzeme var ki.

Alın bir örnek; Çarşı Grubu liderlerinin de aralarında bulunduğu 35 kişi hakkında Gezi olaylarında “hükümeti yıkmaya teşebbüs” ettikleri iddiasıyla açılan davada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen sanıklar, “silahlı örgüt kurarak Türkiye’de Arap Baharı imajı oluşturarak hükümeti devirmeye çalışmak”la suçlanmışlar.

Domuzları bilmem ama buna kargalar bile güler, hele insanlar mabadlarıyla güler.

“Kaybolan gün, hiç gülmeden geçen gündür” demiş S. Chamfor. Öyleyse güleceğiz arkadaşlar, hem de ağız dolusu, kahkahalarla. Tıpkı müzmin isyankâr Çarşı’nın dediği gibi;

Güleceğiz ve asla pes etmeyeceğiz!