Parça parça yalnızlıkları bir kenara bırakalım, biz gençler bu Hayır cephesinin öncüsüyüz. Kararsızlığa ve karamsarlığa hapsolmayalım, biz gençler umudun öncüsüyüz. Korkuya kapılmayalım, biz gençler bu memlekette cesaretin öncüsüyüz.

“Aslanlar kendi tarihlerini yazana dek, av hikayeleri hep avcıları övecektir”

Emre Yılmaz
CHP Gençlik Kolları Başkanı

Ve tarih, bizim tarihimiz, yaşadıklarımızı değil yaptıklarımızı yazacak. 16 Nisan’da kazandıracağımız bir başlangıç, “av hikayelerini” değiştirecek ve avcıları bildiği gibi yazacaktır.

Bir başlangıç.

Toplumsal bir kazanım, toplumsal bir uyanış ve topyekûn bir dönüşümün başlangıcı.

Önümüzdeki 16 Nisan tarihsel bir dönemeç. İkiyüz yıllık birikimin, kazanılmış kurumların ve hakların, birlikte karar almanın, birlik olmanın yok edilmesi Evet’in getirdikleri.

Bunun karşısında ise gençliğin kendi değerlerini, hakikatlerini, ideallerini ve mücadelesini anlatacağı başka geleceğinin Hayır’ı var.

Bizi bu dönemeçten savrulmadan çıkaracak olan da gençliğin toplumsal ve siyasal mücadelesinin onları doğal olarak konumlandırdığı hayır kararıdır.

Çünkü geçmişin bize verdiği sorumluluk veya geleceğin hepimizde hayal ettirdikleri, Evet kararıyla bir kesişim kümesi dahi oluşturmuyor. En nihayetinde gençliğimizi beraber geçirdiğimiz, bizleri sınaya sınaya büyüten 15 yıllık bir geçmiş gözümüzün önünde.

Mecbur bırakıldığımız ve gericilere peşkeş çekilmiş eğitim sistemi, bitmeyen ve adil olmayan sınavlar, bizlere asla alan açmazlar diye vazgeçtiğimiz üniversite bölümleri, diplomalı işsizlik, sosyal hukuk devletiyle asla tanışamama son 15 yılda gençliğin payına düştü. Gençler hepsinde bir hayalini kaybetti, en sonunda da hayatı çalındı. Çalınan bu hayatlarımızın nasıl paylaşıldığını ise 9 ay önce en açık haliyle gördük. Güç savaşı, hesaplaşma hala devam ediyor. Ama denklemde bir yanlışlık var. Hayatlarımızı, hayallerimizi ve emeğimizi birlikte çaldılar. Birbirlerine değil, herkesten önce ve sadece bize hesap verecekler. Bu davanın hakimi de savcısı da biziz, biz gençler. Kamu operasyonları bizi bulanıklaştırmasın. Sadece devletin kurumlarını parsel parsel bölüşmediler. Gençlerin olması gereken o koltuklara isim yerleştirmekten çok daha fazlasından bahsediyoruz. Hem özel hem kamu sermayesini bölüşen, her tıkanıklıkta her iki sermaye için birbirini kollayan zihniyetin istikrarlı olan tek şeyi talan. Ve buna devam etmek istiyorlar. “Aman ağzımızın tadı bozulmasın” yeminli sermaye ve AKP iktidarı, kendi kasalarının sürdürülebilirliğinden başka bir şey istemiyor.

Peki biz ne istiyoruz?

İş çıkışı bir-iki saat keyif yapmak, iyi bir telefon veya tablet almak, iyi standartlarda bir hayat yaşamak için her gün 8 saatlik emeğini yüksek katlı binalarda bu sermayeye teslim eden ve bunun farkında olmayan genç ne istiyor?

O yüksek katı hiç görmeyen merdiven altı atölyedeki genç ne istiyor?

İçi-dışı soğuk kamu binalarında iktidar zihniyetine maruz kalan ve korkudan sosyal medya hesabı bile açamayan genç ne istiyor?

Geleceğim yanar diye iki siyasi laf etmeyen, derneğe bile üye olmayan karanlığa hapsolan genç ne istiyor?

Ailesinin dershanelere harcadığı para boşa gitmesin diye sabaha kadar çalışan, başarısız olduğunda intihara dahi meyillenen genç ne istiyor?

Sokakta olmaktan alıkonulmaya çalışılan ama kadın kadına yürüdükleri 8 Mart akşamı en kalabalık halleriyle gerçeği yüzümüze haykıran genç kadın ne istiyor?

Bu ülkede yaşamaktan bile artık korkan ama ölümü göze al ve askere git dediğiniz genç ne istiyor?

Hepsi bir şekilde doğup büyüdüğü bu memleket topraklarında yaşamak istiyor.

Acıya, korkuya ve yenilgiye değil umuda, mutluluğa, huzura, gerçeklerine, inandıklarına, hayallerine, bir patlamada kaybetmek istemediği sevdiklerine tutunarak yaşamak istiyor.

Yaşamı iktidarın politikalarına, emeği iktidarın sermayesine, geleceği iktidarın kurucusuna teslim etmek istemiyor.

Teslim olmak istemeyenler, anketlerin söylediği %50’li rakamlardan çok daha yüksek. Etrafımıza bir dönüp bakalım, hangimiz bu gençlerden biri veya birinin yakını değiliz? Hangimiz iktidara yakın diye en az bir ailenin orantısız zenginleştiğine ve toplumsal sınıf basamağını hızlıca çıktığına tanıklık etmedik? Veya onlar o basamakları çıkarken yine en az bir ailenin ve belki de kendi ailemizin yoksullaştığını görmedik? Manen ve madden yoksullaşmak… Kimse bununla mücadele etmedi, o zaman biz onların üstümüze basarak çıktıkları orantısız zenginlikle de mücadele edeceğiz.

Gözümüzü açık, hafızamızı bir diri tutalım

Bizi yok sayan ve yoksullaştıranlar, üstüne hepimizi hain, hepimizi provokatör, hepimizi kadir-i mutlak simgesine saygısız ilan ediyor. Hepimizi. Bizi bu kadar bir arada görenlere karşı bir arada durmak da artık bir borçtur.

Biz hep kalabalığız, biz fazlayız. Hep az olan ve hatta şimdi daha da yalnızlaşan, korkudan ve çaresizlikten ne yaptığını şaşıran, fütursuzca saldıranlar onlar. Biten siyasetlerini yeniden filizlendirmeye, yok olmaya mahkum zihniyetlerinin varlığını uzatmaya çalışıyorlar.

Bu memleketin karanlığa değil güneşe, yaşlı kadrolara değil gençlere, gerici zihinlere değil aydınlara, sermayenin gözünü doyurmaya değil halkının onurlu ve eşit yaşamasına ihtiyacı var. 1915’ten bugüne memleketin geleceği ve özgürlüğü için toprağa düşen gençlerini artık yaşatmasına ihtiyacı var.

Başka geleceğimiz için 16 Nisan’da bir arada, hayır’da olduğumuzu birlikte göstereceğiz. 15 yılımıza karşı 15 saniyelik bir kararımız olacak.

Avcıların tarihini değil, aslanların tarihini bir artarak yazmaya başlayalım.

Parça parça yalnızlıkları bir kenara bırakalım, biz gençler bu Hayır cephesinin öncüsüyüz. Kararsızlığa ve karamsarlığa hapsolmayalım, biz gençler umudun öncüsüyüz.

Korkuya kapılmayalım, biz gençler bu memlekette cesaretin öncüsüyüz.

Yüksek katlı binada veya merdiven altı atölyede aklını ve emeğini teslim eden, içi-dışı soğuk binalarda korkudan titreyen, hayata tutunabilmek için kimliğini gizleyen, sürekli sınanan, sokaktan alıkonulmaya çalışılan ve istemediği bir savaşın tarafı olmak zorunda bırakılan gençler bir arada. Bu bahar cemre içlerine düştü. Kendi Gezi’lerinde olduğu gibi, 2013 Haziran’ı gibi yeniden bir aradalar. Daha sessiz ama daha kalabalık.

Gezi Gençliği artık bir kuşak oluyor. Hem de neyi kazandığını çok iyi bilen bir kuşak. Haziranının üstüne bir Nisan ekliyor,

Nisan’ımızı.

Ve bizim Nisan’ımız zaferle eklenecektir tarihe ;

bir yıl değil bir yaşam boyu bizi bir arada tutsun,
kuytulardan kaybettiklerimizi, sessizliğimizi toplasın,
bir şenliğin başlangıcından ve sonundan bu sefer sığınmadığımız anılsın ve yazılsın diye.