Emekçi halkın içinden çıkmış olan soytarı kral (Kral görünümlü soytarı), ülkeyi çok daha iyi yönetir. Herkesin sevgisini kazanır. Fakat kimi saraylılar bundan hoşnut değildir. Kralın sırrını öğrenirler ve sonunda asıl kralı yeniden tahta oturturlar.

Asya sineması 5: Güney Kore-güneş doğudan yükselir

ULAŞ BAŞAR GEZGİN & BURAK KEREM YALÇIN

Yeni milenyumla yükselen veya dünyada gittikçe artan bir popülerliğe sahip Güney Kore sinemasından, gişelerde ve dijital platformlarda en çok izlenmeye sahip bazı filmlere ait seçkimiz aşağıdaki gibidir.

THE ADMIRAL: ROARING CURRENTS - 2014

Yönetmen: Kim Han-min

Oyuncular: Choi Min-sik, Ryu Seung-ryong, Cho Jin-woong

Sayısız ödül almış ve birçok ödüle aday gösterilmiş olan film, tarihsel bir savaş filmi. Tarihte yaşanmış bir deniz savaşını öykülüyor. Savaş, 1597’de küçük bir Kore gücüyle büyük bir Japon donanması arasında gerçekleşiyor ve bu güç orantısızlığına karşın, Kore’nin zaferiyle sonuçlanıyor. Bir Kore milliyetçiliği filmi. Tek adam yüceltiliyor, sanki askerlerin zafere hiç bir katkıları yokmuş gibi… Kuşkusuz, liderlerin etkisini önemsiz görmemeli ama bireyci bir tarihyazımına dayanan bir sinemacılık, tarihselliğini yitirip fantastik süper kahraman sinemacılığına dönüşme riski taşıyor.

ODE TO MY FATHER - 2014

Yönetmen: Yoon Je-kyoon

Oyuncular: Hwang Jung-min, Yunjin Kim, Oh Dal-su

Bir toplumsal tarih filmi. Bir yurttaşın gözünden Güney Kore’de 1950’ler ve sonrası... Filmin bir bölümü, başkişinin maden işçisi olarak çalışmak üzere gittiği Almanya’da geçiyor. Sonrasındaysa başkişi, para kazanmak için Vietnam-Amerika Savaşı’na katılıyor ve orada gerillalar tarafından vurulup, topal kalıyor. Elbette, filmin bu bölümü, Amerikalı-Koreli bakış açısıyla, tek taraflı olarak anlatılmaktadır. Bir Korelinin Vietnam-Amerikan Savaşı’nda ne işi olduğunun sorgulaması yapılmaz. 1980’lerde ise Kuzey’den akrabalarla yeniden kavuşma izleği öne çıkar. Film, çeşitli yorumcular tarafından, Güney Kore’nin askeri diktatörlük dönemini mutlu bir dönem gibi gösterip idealleştirmekle eleştiriliyor. Güney Kore, 60’lı, 70’li yıllar boyunca askeri cunta altında inim inim inlemişti. Film, bunu yok sayıyor. Yönetmen ise bunu bilinçli olarak yaptığını söyleyerek “özrü kabahatinden büyük” bir noktaya savruluyor. Filmi artık hayatta olmayan annesi ve babası anısına çektiğini, bu nedenle filmdeki anne-babaya kendi anne-babasının adını verdiğini söylüyor. Filmin çok izlenmesi, genel olarak, kuşak filmi niteliğine ve pazarlamacılığa bağlanıyor.

MIRACLE IN CELL NO. 7 - 2013

Yönetmen: Lee Hwan-Kyung

Oyuncular: Ryu Seung-ryong, Kal So-won, Park Shin-hye, Oh Dal-su

Çoğunlukla hapiste geçen bir güldürü ve aile dramı. Zihinsel engelli bir adam haksız yere suçlanıp hapse atılır. Zeka yaşı altıdır. Hapistekiler onu çok severler ve onun en büyük dileğini gerçekleştirmek için ellerinden geleni yaparlar: Küçük kızını görmesini sağlamak… Güldürü olarak ilerleyen film, hüzünlü bitirişiyle izleyiciyi şaşırtıyor. Ülkemizde de “Yedinci Koğuştaki Mucize” adıyla uyarlanan bu film, adalet sisteminin bozukluğuna ilişkin bir taşlama olarak değerlendirilmeye açık.

Assassination - 2015

Yönetmen: Choi Dong-hoon

Oyuncular: Jun Ji-hyun, Lee Jung-jae, Ha Jung-woo

Japon sömürgeciliğine karşı Güney Koreli bağımsızlık savaşçılarını konu alan bir film. Olayların büyük bir bölümü 1933’te geçiyor. Çin’de bir Japon generale suikast planlanır ve tetiği kadın bir suikastçı çekecektir. Bu filmin içinde Aile draması, ikiz kız kardeşler ve saf değiştiren ajanlar var. Film, Kore’nin bölünmesinden öncesini konu alıyor. Koreliler tek millet. Bağımsızlık sonrasında, Güney’de Japon işbirlikçisi Korelilerin ceza almaması, hatta devlet katlarında yükselmesi konusuna girilmesi, iyi olmuş. Güney’de bunlar olurken, Kuzey’de ise buna izin verilmedi. Öte yandan, işbirlikçilerin bu durumu, kanıt ve tanık olmamasından kaynaklanıyor gibi yanlış bir imge oluşturulmuş. Oysa Güney Kore’de birçok Japon işbirlikçisine özellikle dokunulmadı, en başta da burjuvaziye. Bir benzeri II. Paylaşım Savaşı sonrası Almanya’sında da olmuştu. Almanya’da o dönem, neredeyse herkes Nazi’ydi. Nazi olmayanlar, öldürülmüş, sürülmüş, hapsedilmiş ya da kaçmıştı. Böyle olunca Batı Almanya’nın kuruluşunda, birçok kilit görevde yine Naziler vardı. Hele Batı Almanya ordusu... Nazi subayı kaynıyordu.

MASQUERADE - 2012

Yönetmen: Choo Chang-min

Oyuncular: Lee Byung-hun, Ryu Seung-ryong, Han Hyo-joo

Kore tarihinden bir kralın öyküsü. Kral; suikast tehlikesine karşı, kendine benzer birini buldurur. Bu, bir soytarıdır. Kralın korktuğu başına geldiğinde, zehirlendiğinde, onun yerine soytarıyı geçirirler. Emekçi halkın içinden çıkmış olan soytarı kral (Kral görünümlü soytarı), ülkeyi çok daha iyi yönetir. Herkesin sevgisini kazanır. Fakat kimi saraylılar bundan hoşnut değildir. Kralın sırrını öğrenirler ve sonunda asıl kralı yeniden tahta oturturlar. Film, alttan alta otoriter yönetimleri eleştirmektedir.

OKJA – 2017

Yönetmen: Bong Joon Ho

Oyuncular: Tilda Swinton, Jake Gyllenhaal, An Seo Hyun

Çevre, sermaye ve hayvan hakları üzerine kara komedi türünde kurgusal bir anlatı.

Artan dünya nüfusunun et ihtiyacını karşılamak için yetiştirilmesi gereken daha fazla besi hayvanının yaratacağı karbon salınımı, günümüzde üzerine düşünülen en önemli çevre problemlerinden biridir. Filmin açılış sekansında, servetini geçmişte tehlikeli kimyasallar ve silahlardan kazanmış bir şirketin patronunun “nasıl çevreci olduk?” söylevi ve yeni keşfettikleri insanlığın kurtuluşu olarak adlandırılan süper domuzdan bahsedildiğini görüyoruz.

Daha sonrasında tanıtım kampanyasının bir parçası olarak dağıtılan hayvanlardan birinin ve onu yetiştiren bir çocuğun hikayesi üzerinden ilerliyor film. Disneyvari bir havayla başlayan filmin renkleri, ilerledikçe solmaya ve kararmaya başlıyor.

Günümüz dünyasının yakın erimdeki şüphesiz en önemli sorunu olan çevre konusunun nasıl içinin boşaltıldığı filmin belki de en önemli anlatısı. Çevrecilik kavramının, sermayesini her türlü yoldan biriktiren firmaların, bu birikimlerini kullanarak “çevrecilik duyarlılığına” uyum sağlayamayan rakiplerini saf dışı bırakmadaki sağladığı avantaj ve sattıkları ürünlerle tüketicilere katma değer olarak sunulması anlatılıyor. Böylece çevrecilik de günümüzde satın alınabilen bir değer haline geliyor. Film tam da bu konuların üzerine gidiyor ama bakışını diğer bir açıdan atmayı tercih ediyor.

Toplama kamplarına benzetilen mezbaha sahneleri, filmin diğer bir vurucu öğesi. Bunlar Nazi toplama kamplarını anımsatıyor. İnsanlığın bu karanlık anısı üzerine kurulan bu sekansla hayvan arz ve talebine oldukça sert bir eleştiri getiriliyor. Şirketin karanlık yüzünü ortaya çıkarmaya çalışan hayvan aktivistleri tarafından ifşa edildikten sonra şirket başkanının, “ucuza sattığımız sürece kimse bu skandalı umursamaz” sözü ise üzerinde düşünülecek ve tartışılacak başka bir konunun kapısını açıyor.