İran sinemasından Süreyya’yı Taşlamak adlı filmde, bir İran köyünde bir kadına yapılan haksız ‘zina’ suçlaması ve insanlık dışı cezalandırma anlatılır. Kimi kadınlar, buna tanık olur, ama kendi sonlarının da aynı olacağını düşünerek korkar, ses çıkarmazlar.

Asya Sineması 6: İran | Tutsaklık içinde film yapmak

ULAŞ BAŞAR GEZGİN & BURAK KEREM YALÇIN

Tarihi 1900’lü yıllara dayanan İran sineması, yönetmenliğini Ermeni asıllı Ovanes Ohanyan’ın yaptığı ilk uzun metrajlı sinema filmi, Abi ve Rabi’den günümüze kadar oldukça yol kat etmiştir. Üç dönemde incelenen İran sineması, Alman ve Amerikan sinemalarının ve sinema kartellerinin etkisinden kurtularak, yükselişini Üçüncü Cephe veya İran Yeni Dalgası da olarak adlandırılan dönemde yapmıştır.

Yeni Dalga’dan yakın döneme ait yaptığımız seçkimizi beğeninize sunarız.

A TIME FOR DRUNKEN HORSES – (SARHOŞ ATLAR ZAMANI) 2000

Yönetmen: Bahman Ghobadi

Oyuncular: Ayoub Ahmadi, Rojin Younessi, Amaneh Ekhtiar-dini, Madi Ekhtiar-dini

Kürt asıllı İranlı yönetmen Bahman Ghobadi’nin bol ödüllü filmi, İran-Irak sınırında bir Kürt köyünde yaşayan ve ölen babasının arkasından ailenin sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalan 12 yaşındaki Eyüp’ün ve kardeşlerinin hikâyesini anlatıyor.

Açılış sekansında köylerinden şehre günübirlik çalışmak için gelen çocukları hamallıktan eşya paketlemeye birçok işte çalışırken görüyoruz. Küçük bedenlerin geçim derdinden azade olmadıklarını, gün bitiminde köylerine dönmek için doluştukları kamyonetin arkasında birbirlerine ısınmak için sokulan çocukların söyledikleri türküde görüyoruz. Toplumun en alt sınıflarından birinin hikâyesini çocukların bakış açısından izliyoruz.

Dağlık bir coğrafyaya ve çetin bir iklime sahip köydeki yegâne geçim kaynağı, şehirde günlük geçici işler yapmak veya sınırlar arasında katırlarla kaçakçılık yapmaktır. Katır en değerli üretim varlıklarından biridir. Katırın yoksa yük taşıyamaz, kaçakçılık yapamazsın.

Bir nakliyat sırasında mayın patlaması sonucu babası ölünce, amcası tarafından ailenin reisliğine terfi ettirilen Eyüp, okulu bırakarak kardeşlerine bakmak ve özellikle de ameliyat olmazsa öleceği söylenen hasta kardeşi için daha fazla para kazanmak amacıyla bir kaçakçı kervanında taşımacılık yapmaya başlar. Yollar çetin, karlı ve soğuktur. Pusuya düşmemek için sürekli değişen rotalar ve işin sonunda kervancılardan parasını alamamak vardır. Tehlike anında ise hayatını kurtarmak için tek başınadır. Katırla arasındaki fark, taşıdığı yük miktarıdır ve geride kalırsa onun için kimse gelmeyecektir.

Kardeşler birbirine sevgiyle bağlıdır. En büyük erkek olduğu için ailesini korumak ve bir arada tutmak için elinden geleni yapar. Ders kitaplarında belki de hiçbir zaman binemeyecekleri uçakların faydasını ve tarihini öğrenen, hayatta kalabilmek için alkolle ısıttıkları katırlarıyla karda yollarını açan insanların yaşamını çocukların gözünden anlatıyor film bizlere…

THE STONING OF SORAYA M. – (SÜREYYA’YI TAŞLAMAK) 2008

Yönetmen: Cyrus Nowrasteh

Oyuncular: Shohreh Aghdashloo, Mozhan Marnò, Jim Caviezel, Navid Negahban

İran sinemasından Süreyyayı Taşlamak adlı filmde, bir İran köyünde bir kadına yapılan haksız zina suçlaması ve insanlık dışı cezalandırma anlatılır. Kimi kadınlar, buna tanık olur, ama kendi sonlarının da aynı olacağınışünerek korkar, ses çıkarmazlar. Kimileri ise ataerkildir, kadının hak ettiğini düşünürler; ataerkil ideolojiyi içselleştirmişlerdir. Filmde yine de daha az ataerkil olan erkekler vardır. Fakat bu kurtlar sofrasında onların sesi her zaman cılız çıkar. Kadının kurtuluşu, bu filmde, köyden kaçmaktadır. Fakat başka köylerde de kurtuluş olmadığı için, asıl çözüm, ülkeden kaçmak olarak belirir; çünkü ülkenin düzelmesinin herhangi bir yolu bulunuyor gibi görünmemektedir. İran ve Afganistan kaynaklı kadın konulu filmlerin bir sıkıntısı da yapılan kötülüklerin izleyiciyi iyice öfkelendirmesi ve filmin gerisini izlememeye yol açması olasılığıdır.

BARAN – 2001

Yönetmen: Majid Majidi

Oyuncular: Hossein Abedini, Zahra Bahrami, Mohammad Amir Naji

İran Yeni Dalga sinemasının önemli yönetmenlerinden Majid Majidi’nin mülteciler, büyümek ve cömertlik üzerine bir anlatısı. Film Tahranda bir inşaatta çalışan Latif’in büyümesini veya dönüşümünü, iş kazası geçiren Afgan bir işçinin yerine geçen erkek kılığındaki kızı Baran’la ilişkisi üzerinden anlatıyor. Latif insanlara yersiz espriler yapan, ciddiye alınmayınca erkekliğini göstermek için kavgadan çekinmeyen, babasının emanet ettiği inşaatın kalfası ve köylüsü Memar’a güvenerek herkese diklenen bir gençtir. Birçok işçi gibi uzaklardan gelmiş ve inşaatta yaşamaktadır. Rahmet adıyla çalışan Baran ise bedensel işlerde zorlanınca Memar, Latif’in mutfak ve servis işlerini kıza verir. İşi elinden alınarak zor işlere verilen Latif ise intikam hırsıyla çeşitli çocuksu şakalarla kızın hayatını zorlaştırmaya çalışır.

Baran mutfak ve servis işlerine geçince çevresini değiştirmeye başlar. Daha iyi çaylar, yemekler, temizlenmiş ve ufak tefek düzeltmelerle tepeden tırnağa değişen bir mutfak ve hatta bir kavanozdaki sarmaşıkla, kadının çevresini nasıl değiştirdiğini ve iyileştirdiğini görürüz. Ağır çalışma koşullarında sadece daha içilebilir çay olarak görülür bu fark. Latif, Rahmet’in gerçek kimliğini öğrenince ona da yansır bu değişim.

Gölgeli bir sınıf ve göçmen hikâyesi anlatılmaktadır geri planda. Çalışma izni olmayan ve kaçak olarak, iş güvenliği olmadan sağlıksız şartlarda çalışan Afgan işçilerin bu olumsuzluklara rağmen memnuniyetleri kalfa başına olan sevgileriyle anlatılır. Bir buçuk milyon Afgan mültecinin yaşadığı İran’da çalışmaları yasakken onları daha düşük ücretle, iş güvenliği olmadan çalıştıran Memar, iş olanağı verdiği için iyi bir insandır onların gözünde. Bu durum İran vatandaşı işçiler arasında huzursuzluk yaratmaktadır ama onların da işe ihtiyacı olduğu için onlar da Memar’a boyun eğmişlerdir. Günümüzde de mültecilerin yaşadığı durum budur.

İnşaattaki beton filizlerinin arasında sürgün veren aşk Latifi daha koruyucu ve cömert bir insan yapmıştır. Yaptıklarından dolayı vicdan azabı çektiği için Baran’ın hayatını daha rahat hale getirmek için çabalar ve onu korumaya çalışan birisi olur. Hatta bu uğurda yardım etmek için bütün birikimini bile gözünü kırpmadan feda edebilecek bir adam olmuştur.

Afgan işçiler müfettişlerin baskınından sonra gönderilirler. Canı sıkıldığında güvercinleri taşlayan çocuk, onları besleyen bir adama dönüşür, Baran’ın gidişinden sonra. Onu görebilmek için her şeyini ortaya koyacaktır. Karşılıksız yardımın yüceliğini anlatan film bu açıdan insanlığa dair ümit verirken, yaşam koşullarının adaletsizliğini geri plana itmiş ve hatta onları önemsiz göstermeye çalışmıştır.