Google Play Store
App Store

Galeri G-art’ın ‘Kadının Adı Var’ sergisi, altı kadın sanatçıyı bir araya getiriyor. Ataerkilliğe karşı olan, kapitalizmle savaşan, cinsiyet kalıplarını reddeden bu kadınlar ürettikleriyle eril tahakküme kafa tutuyor.

Ataerkil düzene sanatla başkaldırı
Azade Koker - Kız Kardeşler

Deniz Burak BAYRAK

Gazeteciliğiyle, feminizmi kavrayışıyla ve ‘Kadının Adı Yok’ adlı romanıyla çığır açan, kalıpları yıkan, avangart bir kadın olan Duygu Asena, Galeri G-art Çukurcuma’daki ‘Kadının Adı Var’ başlıklı karma sergiyi görse acaba ne derdi? O günden bugüne kadın mücadelesinde ve şiddetin ortadan kaldırılması yolunda ilerlemeler olduysa da bunun yeterli olmadığını ama bu hareketliliğin sanat üretiminde iyi bir yere geldiğini görüp sevinirdi diye düşünüyoruz. Çünkü 6 kadın sanatçının kadını bir arzu nesnesi, şiddetin öznesi, eşitsizliğin merkezi olarak gören eril tahakküme karşı ürettikleri bu multidisipliner seçki, kadının adını duyuran bir sergi olmuş.

Peki ataerkilliğe karşı olan, kapitalizmle savaşan, toplumsal cinsiyet kalıplarını reddeden bu kadınlar kimler? Sergide ‘kadın’ temasını incelikli, çarpıcı ve özgün bir üslupla işleyen bu kadınlar; İpek Duben, Azade Köker, Nancy Atakan, Suzy H. Levy, Dilara Akay ve Gönül Nuhoğlu’ndan başkası değil. Bu kadınların teknikleri, malzemeleri, işlerinin nüveleri neler, biraz ondan söz edelim.

Galeride bir araya geldiğimiz G-art’ın direktörü Bahar Adan anlatıyor: “Sanatçılarımız üretim pratiklerinde kadına eğilmiş ya da belli bir dönemde buna odaklanmış. Bağlantı noktamız kadın”.

Yapıtlar birbirini öne çıkaran işler. Bir tekstil işin yanında bir resmin oluşu diğerini daha az önemli göstermiyor; herbirine ayrı ayrı da konsantre olabiliyoruz.

ÇIĞLIĞIMI İŞİT, ÜZERİME BASMA

Nancy Atakan 60’larda Türkiye’ye gelmiş, 80’lerde yaşadığı kırılmayla bulunduğu ataerkil çevrede sesinin çıkmadığını fark etmiş. “Sanat tarihi boyunca erkeklerin tekelindeymiş gibi görünen malzemeleri reddediyor” diyor Adan ve Atakan’ın kendini tekstilde bulduğunu söylüyor. Özellikle kırılma noktasından sonra ürettiği kadın figürlerde bir silüet hâlinde görüyoruz kadını. Yüz yok, ifade yok… Daha sonra kafalar oluşmaya başlıyor ve anlıyoruz ki sanatçının yaşamında bir şeyler değişmeye başlamış. Ve en dikkat çeken değişim ise kollar havaya kalkıyor, bir başkaldırı gibi. Zemine yerleştirilen işin üzerine dokunan cümle ise bir isyanı örnekliyor: “Çığlığımı işit, üzerime basma.”

Nancy Atakan - Her Yerde

Suzy H. Levy’yi tel işleriyle biliriz daha çok. Sergide de ilginç bir işi var: Şalvar. Heykel; rengi, dokusu ve formuyla kendini anlatıyor zaten. Kavramsal bir üretim olduğu için yorumlamaya fazlaca açık; gittiğinizde görüp yorumlamayı size bırakıyoruz. Şalvar’ın tam karşısında konumlanan heykeli ise Antik Yunan’a kadar götürüyor bizi nüveleri anlamamız için. Mimari bir destek görevi gören yontulmuş kadın heykel ‘karyatid’den esinlenen sanatçı, bakırdan ürettiği iki koruyucu heykelle kadının koruyucu ve bir yapı veya birlikteliğin temel unsuru oluşunu imliyor. Bunu malzeme üzerinde güç kullanarak yapıyor; kadının sözünü ettiğim misyonu yüklenirken yaşadığı zorluğu anlatmak için ayaklarıyla çiğneyerek, performatif bir yaklaşımla gerçekleştirmiş. Adan diyor ki; “Levy; malzemeyi eğip bükme, forma dönüştürmede çok başarılı çünkü bütün bedenini kullanıyor bunu yaparken.”

Suzy H. Levy

DUBEN’İN ‘ŞİDDET’ OYUNU

Tabii her sanatçı meseleye kendi penceresinden bakıyor. Dilara Akay olayı pop-art’ı kullanarak irdelemiş. Dil çıkaran metal bir yerleştirme üretmiş Akay ki pembe olmasa bu kadar etkili olmazdı diye düşündük görünce.

Dilara Akay

Gönül Nuhoğlu porselen baş ve portatif ellerle tepkisini koymuş olaya. Bahar Adan “Ya gördükleri karşısında ikiyüzlülükten görmezden gelen bir kadın var burada ya da yaşadıkları yüzünden yüzünü kapatan bir kadın” diye yorumluyor işi. Başka bir serisi ise her yerde sistem tarafından gözlendiğimize dem vuruyor ve bir köle ya da robota dönüştüğümüze işaret ediyor. Böyle bir politik yorumlama yapabiliriz.

Gönül Nuhoğlu

Adan, Azade Köker’in sergide bulunan ama daha önce sergilenmemiş yapıtından söz açıyor: “Köker, müdahale edilmiş, yapaylığın ağır bastığı bir sahneyi tekrar tekrar çoğaltıyor. Bu çok katmanlı bir olay. Sahne canlanıyor ama önceki sahnenin yapaylığından şikayet edip yeni bir yapaylık üretiyor.”

Ve İpek Duben… Duben bu meseleye bir oyunla yaklaşıyor. 3’üncü sayfa haberlerinden birçok kadın hikâyesi okuyoruz ve Duben bundan fazlaca rahatsız oluyor. Bundan yola çıkarak medyada şiddet ile ünlenen erkek ve kadın figürleri yerleştiriyor. Şiddet interaktif bir oyun hâline geliyor.

İpek Duben

Bunların yanında teknoloji, güzellik algısı, halk kültürü gibi birçok alana temas eden diğer eserleri de görebilmeniz için son tarih 30 Haziran.