“Öncelikle hepinizden, ailemden, arkadaşlarımdan, yakın dostlarımdan böyle üzücü bir durumu yaşattığım için özür diliyorum. Üzgünüm. Hayatımı devam ettirmek için ışığımı, umudumu kaybettim.”

Ataması yapılmadığı için yaşamını sonlandıran 45. meslektaşımız İsa Öğretmen’in ardında bıraktığı notu her hatırladığımda onu kaybettiğimiz anda duyduğum o acı, o kızgınlık her geçen an daha da artıyor. Yüzlerce çocuğun, gencin umutlarına umut katacak olan öğretmenlerin yaşama dair umudunu kaybettiği bir ülkede yaşamak… Meslektaşlarımızın yaşadığı sorunları verdikleri yaşam mücadelesini sayılarla haykırmak... Oysaki hangi yaşam sayılara, kelimelere sığabilir ki?

Salgınla birlikte öğrencilerimizin öğretmen ihtiyacı her dönemden daha fazla arttı. Sayıştay 2020 raporu 138 bin öğretmen ihtiyacı olduğunu açıkladı. 18 yıl boyunca kapatılan köy okullarının sayısı 17 bini aşkın bir sayıya, seyreltilmiş ve aşamalı eğitimle birlikte öğretmen ihtiyacı ciddi boyutlara ulaşmışken yalnızca 20 bin öğretmen ataması yapılacağı açıklandı. Meslektaşlarımız 81 ilde sokağa çıktı ve bugün Ankara’ da mesleki haklarına, öğrencilerimizin eğitim hakkına sahip çıkmak için haykırmaya devam edecekler.

2000’li yıllar ataması yapılmayan öğretmenlerin hakları ve öğrencilerinin eğitim hakkı için kesintisiz mücadeleye devam ettiği sürecin tarihidir aynı zamanda...

2009 yılı Temmuz ayı… Bakanlık ataması yapılacak öğretmen atamasını açıkladı ve haber, ataması yapılmayan öğretmen arkadaşlarımız tarafından aynı bugünlerde olduğu gibi büyük bir itirazla karşılandı. O günlerde yaratılan mücadelenin unutulmaz ismi oldu Şafak Bay... Bir yandan kansere karşı yaşam mücadelesi veren Şafak Öğretmen, bir yandan da kadrolu, güvenceli atama ve kamusal eğitim mücadelesini en önde omuzlayanlardandı. Şöyle diyordu; “Artık yeter; ben Ankara’ya gidip bu durumu protesto etmek için açlık grevi yapacağım.” Ülkenin dört bir tarafından gelen meslektaşlarıyla Abdi İpekçi Parkı’nda gerçekleştirdikleri üç günlük açlık grevinin sonunda artık tüm ülke ataması yapılmayan öğretmenler sorununu konuşuyordu.

Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu (AYÖP) bu mücadele ile birlikte doğdu. Umutsuzluğa, çaresizliğe, her geçen gün artan öğretmen intiharlarına karşı tek çözümün bir araya gelmek, örgütlenmek, kolektif mücadele olduğu çağrısıyla örgütlendiler. Verilen mücadelenin “Atanamayanlar” değil, ataması yapılmayan öğretmenler mücadelesi olduğunu, meselenin siyasi iktidarlar tarafından ideolojik bir mesele, politik bir tercih olduğu gerçeğini haykırdılar.

Kamuda, özel öğretim kurumlarında güvencesiz, düşük ücretlerde, asgari ücretin dahi altında esnek çalışma koşullarında çalıştırılan meslektaşlarımız haklarına, salgında eşitsizliğin artarak devam ettiği koşullarda öğrencilerinin kamusal eğitim hakkına sahip çıkmak için mücadeleyi devam ettiriyor.

Şafak Öğretmeni kaybettikten 6 ay sonra anne- babasına, kardeşlerine “Oğlunuza 3 yıl hapis cezası verildi” denildi. Yaşama tutunma mücadelesi ile birlikte hak mücadelesini de örgütleme kararlılığını “cezalandırma”- ya devam ediyordu karar alıcılar... O günlerde yaratılan umut, birlikte mücadele kararlılığı ise durmaksızın sürüyor.

Milyonu aşan eğitim emekçileri olarak birbirimizin sesine ses olduğumuz her an başardık ve yine birlikte başarabiliriz. Ataması yapılmayan tüm arkadaşlarımız mesleklerine, eşit haklara, öğrencilerine kavuşuncaya kadar birlikte mücadeleyi örgütlemek hepimizin ellerinde...