Sayılarının 600 bini geçtiği ifade ediliyor. “Atanamayan sağlıkçılar” olarak anılıyorlar. Hemşirelerden ebelere, hemşire yardımcılarından acil tıp teknisyenleri ve paramediklere, fizyoterapistlerden sağlık teknisyenlerine/teknikerlerine, perfüzyoniste, konuşma terapistine kadar onlarca sağlık meslek grubu işsizlik içinde kıvranıyor. Bu gençler yıllarca meslek öğrenmek için dirsek çürüttü, aileleri para harcadı. Bir kısmı sayıları artıp “iş garantili” denerek açılan sağlıkla ilgili özel okullarda büyük ücretlerle okuyup mezun oldular. Bugün işsizliğin, atanamamanın pençesindeler.

Her yerde plansızca açılan sağlık meslek okullarında halen okuyan on binlerce öğrenci var, bu okulların eğitim kalitesinin de sürekli tartışıldığını akılda tutarak istihdam sorununa dönelim. Yazık değil mi? İhtiyaç yoksa bu kadar okul neden açıldı, açılmasına göz yumuldu hatta teşvik edildi? Sağlık çalışanları tükenirken, iş yükü altında ezilirken, OECD ortalamalarının çok altında hemşire, ebe, sağlık profesyoneli sayısı ile çalışırken bu gençler neden evlerinde oturtulur?

En son nisan ayında, salgının başında 32 bin sağlık çalışanı atamasının yapıldığı bildirilmişti. Açıklamalardan bunların sadece 18 bininin sağlık meslek profesyonellerinden oluştuğu anlaşılıyor. Bu her yıl yapılan atamalardan fazla sayıda görünmüyor. Salgın döneminde artan ihtiyacı karşılamak için bile bir adım atılmış değil. Sadece yeni açılacak hastaneler için alım yapılacağı söyleniyor, oysa hiç gecikmeden gerek Sağlık Bakanlığı’na gerekse üniversite sağlık kurumlarına çok sayıda ek kadro tahsis edilmesi gerekiyor.

COVID-19’un önünün alınamadığı, dişhekimlerinin, uzman hekimlerin, asistan hekimlerin sahada filyasyon ekibi olarak çalıştırıldığı günler yaşıyoruz. Bu hekimlerin vermeleri gereken asıl hizmetler, almaları gereken eğitimlerse erteleniyor. İşte böyle günlerde kısa bir eğitimle bu işleri yapabilecek yetişmiş insanlarımız evde boş oturuyor, çile dolduruyor!

SAĞLIKÇILAR GÜVENCELİ İŞ VE ÜCRET İSTİYOR

Sağlıkçılara verilen sözlerin tutulmaması salgın döneminde moralleri iyice bozmuş durumda. Hemşirelere verilen 3600 ek gösterge sözü yalan oldu! Sağlıkta taşeronlaşma, güvencesiz çalışma devam ediyor. Döner sermayeler aylardır ödenmiyor. Sağlıkçılar, hekimler yoksulluğa sürükleniyor.“Hakkınız ödenmez” sözü artık karikatür konusu oldu.

Kamuda dahi sağlık çalışanları çok değişik istihdam biçimlerine tabi tutuluyorlar. Bu durum ödenen ücretlere de yansıyor. Aynı işi yapanlar arasında ciddi gelir farklılıkları mevcut. Sözleşmeli, taşeron ya da vekil çalışma biçimlerinin sonlandırılması ve tüm sağlık çalışanlarının kadroya alınması, temel ücretlerinde iyileştirme yapılması gerekiyor.

Yıllarca verilen mücadeleyle getirilen yıpranma payının (fiili hizmet zammı) geriye dönük işletilmemesi, yüzbinlerce sağlık çalışanı için kayıplara yol açıyor. Hızla düzeltilmesi ve geriye dönük olarak tüm sağlıkçılara bu hakkın verilmesi gerekiyor.
Özel sektörde çalışanların da sağlığın kamusal bir hizmet olduğu gerçeğinden hareketle korunması, gelir ve iş güvenceleri konusunda devletin sorumluluk alması, ona göre düzenlemeler yapması bekleniyor.

YİNE SİYAH KURDELELİ BİR HAFTA

Salgının kontrol edilememesinde suçu halka, oluşan yükü de hekimlere ve sağlık çalışanlarına yıkan salgın yönetimine dikkat çekmek ve COVID-19 nedeniyle hayatını kaybeden sağlık çalışanları ile yurttaşları anmak üzere bu hafta Türk Tabipleri Birliği tarafından “Yönetemiyorsunuz tükeniyoruz” etkinlikleri yapılıyor. Sağlık çalışanları siyah kurdele ile çalışıyor, iş yerleri önünde anmalar, saygı duruşları gerçekleştiriliyor. Buradaki çığlığı ve talepleri görmemek sağlığımıza iyi gelmez.

Bir kez daha vurgulayalım. Sağlık çalışanlarının bu kadar yorgun, mutsuz, umutsuz, öfkeli olduğu bir ortamda salgınla mücadele daha da zorlaşıyor. Bir an önce sağlıkçılara verilen sözlerin tutulması, hak ettikleri değerin verilmesi gerekiyor. Bunun bir lütuf değil hakkın teslimi olduğu çok açık.