Ülkemizin içinde bulunduğu durumda bir kültürel etkinlikten söz etmek sanki gündemden “sıyırmak” gibi düşünülebiliyor. Oysa bu etkinlikler toplumun nefes alma ihtiyacına en fazla yanıt veren organizasyonlar olarak kabul ediliyor: Sanat topluma şifa verir!

Savaşlardan canını kurtarıp kendini başka bir ülkenin sığınmacı kamplarına atabilmiş çocuklara, doktorlardan önce sanatçılar ulaşıp onları tedavi edebiliyorlar.

Nasıl?

Çocukların ekseninde yer aldığı oyunlarla, resim, fotoğraf, müzik atölyeleriyle, sergilerle, gösterilerle, müze, şehir gezileriyle savaşın izlerini ruhlarından silmeye çalışıyor.

Türkiye’ye 2000’li yıllar savaş ortamı armağan etti. Toplum gerildikçe gerildi. Sonunda hep birlikte hastalandık. Ülkemizin ruh sağlığı ağır yaralı durumda… Akıl sağlığını koruyabilmek giderek zorlaşıyor. İnsanı çıldırtma noktasına getiren; resmi açıklamalar, dini kanaat önderi diye ortaya çıkanların çocuklara doğru hamle yapan demeçleri, insanlarda bir köşeye saklanmak çocuklarını ve kendilerini bu iklimin şiddetinden koruma refleksi yaratıyor.

Böylesi durumlarda sanat bütün cesaretiyle ortaya çıkıyor hasar tespiti yaparak başlıyordu:

“Kara bir rüzgârdı, can alıcı,
Yedeğinde cellâtlar, mezbahalar, cezaevleri;
Buyruğunda kara büyü, kara ruh, kararmış adalet,
Elinde ölüm terazisi, cinayet kılıcı.”


Bu dizeler şair, yazar, çevirmen, gazeteci, Aydın Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ataol Behramoğlu’nun “Kara Bir Rüzgar” adlı şiirinden…

Bu kadar çok unvanı olan birinden sadece ismiyle bahsedilebilir mi?

Eğer Ataol gibi bir isminiz varsa neden olmasın ki?

Tıpkı, Nâzım gibi, Fidel gibi…

Ataol denildiğinde hiç kimse “hangi Ataol” diye sormuyor.

Tarihi bir fantezi olarak “ben Murat, padişah Murat” diyen birine bile sorulur:

-Kaçıncı Murat?

Ama Ataol’a sorulmaz!

Ataol Behramoğlu yeni bir kitap yazdı, Tekin Yayınları’ndan yayımladı. “Ne Çok Hain” adlı kitabın içinde şiirler yer alıyor. Ama bir şiir kitabı değil, bir mücadele manifestosu işlevine sahip.

6 Ocak 2017 Cumartesi günü Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi’nde (CKM) “Ataol Etkinliği” vardı. Ortasında onun son kitabı yer alıyordu. CKM’nin büyük salonu tıka basa dolmuştu. İnsanlar merdiverlerde oturmaya razı olmuşlardı. Bunlardan biri de Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu idi.

Saat gibi işleyen bir etkinliğin sunuculuğunu iki değerli sanatçı Meltem Cumbul ile Levent Üzümcü yapıyordu. Kitapta yer alan şiirlerden oluşan bir sunum hazırlamışlardı. Ataol’un “Kendime ve Herkese Sorular” adlı uzun şiirinden bölümler okuyarak susuyorlar, sonra Ataol’un şiirleriyle Türkiye’nin yüz akı sanatçıları sahneye geliyorlardı:

“Nefretin sevgiyle yarışında,
Nefretten yana değilsen eğer
Neresi olmalı bulunduğun yer?”


Genco Erkal, Rutkay Aziz, Orhan Aydın, Ebru Saçar ve Aykurt Nuhoğlu birer şiirle gelip salonun yüreğinden geçtiler. Haluk Çetin ile Tuna Kiremitçi, Ataol şiirlerinden besteledikleri şarkılarıyla karanlıktan aydınlığa doğru seslendiler. Sahneden hiç inmeyen genç piyanist Selçuk Korku, her arada bir bestesiyle ince dokunuşlar yaptı toplantıya.

Şiirlerin en dokunaklısı ise Gezi Direnişi ile ilgili olanıydı. Sadece dizelerin sihrinde değildi salonu ayağa kaldıran şey, okuyanların isimleriyle göklere uzandı. Gezi Direnişi sırasında katledilen Ali İsmail Korkmaz’ın annesi Emel Korkmaz ile Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan birlikte çıktılar sahneye ve “Gezi Onurumuzdur” şiirini okudular:

“Gezi zalime, zulme karşı koyuşumuzdur
Gezi yurtseverliktir
Gezi gözü pekliktir
Gezi gençliğimizdir
Gezi birlikteliğimizdir
Gezi omuzdaşlıktır”


Hem alkışlandılar hem de ağlattılar, yaralı yürekleriyle dimdik yürüyen bu genç anneler…

Cumartesi günü Kadıköy’de insanlar temiz bir nefes aldılar:

-Direniş ve Ataol kokulu!..