Trump’ın Suriye’den çekilme kararı Ortadoğu’da ittifakları derinden sarsacak. 100 yıldır çözülmeyen Kürt Sorunu’nda ateş topu ise Kremlin’in sahasına paslandı. Ankara’nın atacağı adımlar ateşin başka hangi evleri sarıp sarmayacağını belirleyecek

Ateş topu Kremlin’in sahasında

Dr. Kerim HAS / Rusya Uzmanı

ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’den Amerikan askerlerinin çıkacağına dair verdiği nihai karar, bölgedeki güç dengelerinin yeniden okunmasını gerekli kılıyor. Pentagon başta olmak üzere ABD devlet kurumları ve karar alıcıları üzerinde yarattığı ‘siyasi deprem’ etkisi bir yana bırakılırsa, yerine getirildiği takdirde kararın Amerikan iç siyasetinin ötesinde orta vadede Ortadoğu’daki ittifakları derinden sarsacak sonuçları olabilir.

Suriye üzerinden ABD’yle küresel güç rekabetini sürdüren Rusya, Trump’ın asker çekme kararına temkinli yaklaşırken sahadaki gelişmelere göre hareket edeceğinin sinyalini verdi. Son dönemde sıklıkla seslendirdiği Fırat’ın doğusu operasyonunun önündeki önemli bir engelin kalktığını düşünen Türkiye’deki siyasi iktidarın ise Washington’ın son adımını ilk etapta olumlu değerlendirdiği anlaşılıyor. Öte yandan, bölgenin epey riskli ve bir o kadar da sisli havası içerisinde olası bir ‘yol kazası’ yaşamaması için Ankara’nın, Suriye’de farklı kamplarda yer aldığı sanılan tarafların birbirleriyle ne ölçüde diyalog içerisinde olduklarını ve mevcut aykırı pozisyonlarını uzun vadeli stratejik çıkarlarıyla hangi düzeyde harmanlayabileceklerini iyi hesaplaması gerekiyor.

Moskova ‘bekle-gör’ modunda
İşin başından beri ABD’nin Suriye’deki varlığının yasal bir dayanağa sahip olmadığını savunan Kremlin için Trump’ın kararının her şeyden önce ABD iç politikasında yol açacağı sarsıntılar memnuniyet verici. Trump’ın belli konularda Moskova’yla ‘iş tutma’ hevesi ile Amerikan establishment’ının (kurulu düzen) ‘Rusya karşıtlığının’ önemli ölçüde çıkmaza girmesi neresinden bakılırsa bakılsın, Kremlin’i sadece Suriye’de değil, Ukrayna gibi Batılı ülkelerle sorun yaşadığı bölgelerde rahatlatacak bir gelişme olacaktır. Trump görevden azledilmediği sürece, Washington’ın içeride kısır tartışmalara sürüklenmesi Moskova’nın bu netameli bölgelerde ‘elini yükseltmesi’ neticesi verebilir.

Suriye’yle ilgili olarak ise kararın Kremlin’i ilgilendiren bazı önemli yanları mevcut. Birincisi, ABD’nin Suriye’den çekilmesiyle bölgede ortaya çıkacak güç boşluğunun kim tarafından doldurulacağı. ABD’nin Suriye politikasından rahatsızlık duysa da Washington, Moskova açısından hep nispeten öngörülebilir ve kendisiyle müzakere edilebilir bir aktör olarak görüldü. Suriye’deki jeopolitik rekabet üzerinden Kırım ve Ukrayna dosyasının sürüncemeye bırakılmasının yanı sıra Moskova’nın Ortadoğu silah ve enerji piyasası ile uluslararası siyaset arenasına dönüşünün biraz da Washington’la yürüttüğü bu diyalog, pazarlıklar ve güç mücadelesi yoluyla gerçekleştiğini hatırdan çıkarmamak lazım. Dolayısıyla ABD sonrası Menbiç ve Fırat’ın doğusunda belirecek güç boşluğunun Ankara gibi siyaseten öngörülmesi oldukça zor bir bölgesel aktör tarafından tümüyle doldurulmasına Moskova’nın sıcak bakması halihazırda düşük bir ihtimal.

İkinci olarak, Fırat’ın doğusuna Ankara’nın olası bir askeri operasyonunu oldukça elverişsel açıdan değerlendiren Moskova, bu operasyonu özelde Türkiye-ABD ilişkilerinde derin bir güvenlik krizine yol açacaksa ‘anlamlı’ buluyordu. Şimdi ise ABD’nin bölgeden çıkacak olması bu operasyonun Kremlin açısından ‘anlamını’ yitirmesine neden olabilir. Bu bağlamda, muhtemel ki Rus tarafı ilk etapta bir yandan, havuç-sopa politikası çerçevesinde PYD/YPG güçlerini kendi şartları ekseninde Şam’la diyaloğa zorlamak amacıyla Ankara’nın Fırat’ın doğusuna operasyon ‘söyleminin’ bir süre daha devamını arzulayacaktır. Diğer yandan ise Türk yetkililere İran ve Rusya’yla birlikte altına imza attıkları Astana sürecinin temel maddelerinden biri olarak Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliği ilkelerini öncelemelerini salık verecektir.

Üçüncüsü, Esad rejimi ile PYD/YPG arasındaki pazarlıkları ‘yeni Suriye’ parantezine almak isteyen Moskova’nın geçtiğimiz günlerde kurulması kararlaştırılan anayasa komisyonunun 2019 itibariyle işlevsel çalışması için kısa vadede bu pazarlıkların belli bir kıvama gelmesini amaçlayacağı öngörülebilir. Bu açıdan bakıldığında, ABD’nin Suriye’den çıkma kararına ‘erken sevinen’ Ankara’nın ilerleyen dönemde Fırat’ın doğusuna yönelik planlarının artık doğrudan Rusya’yla ilişkilerine endekslendiği söylenebilir.

Türkiye’nin çekilmesi yüksek sesle seslendirebilir
Ancak, Kırım’ın ilhakı, Donbas’taki çatışmalar ve en son Kerç kriziyle beraber Karadeniz’de Rusya lehine temelden değişen askeri güç dengeleri dikkate alındığında ise Suriye cenahındaki bu bağımlılığın ister istemez belli bir süre sonra Rusya’yla ilişkileri riske atmadan Türkiye’yi bölgede ‘iş yapamaz’ hale getirebileceği akıldan çıkarılmamalı. Kaldı ki, Şam-PYD/YPG pazarlıkları eğer ki belli bir olgunluğa erişirse, Moskova’nın artık Türk ordusunun İdlib ile Afrin-Azez-Cerablus hattından çekilme vaktinin geldiğini daha güçlü bir şekilde seslendirmesi işten bile değil. Muhtemel ki, ABD’nin Suriye’den çıkma kararı, Ankara’yı -istemeyerek de olsa- bir süre sonra Moskova’nın bölgesel Kürt vizyonuna yakınlaştıracak bir tabloyu karşımıza çıkarabilir.

Bütün bu denklemin en can alıcı noktasını ise pek tabii ABD’nin askerleri, danışmanları ve üsleriyle, yani tümüyle mi Suriye’den çıkacağı, yoksa belli ölçüde askerî açıdan kendine ‘örtüleme’ yaparak ve yine PYD/YPG güçleriyle işbirliğini sürdürerek mi bölgedeki varlığını azaltacağı hususu oluşturuyor. Bunun net olarak görülmesi için ise belli bir zaman gerekecektir. Washington’ın politikası ‘kamuflaj’ boyutunda kaldığı veya Trump kararında ısrar edemediği takdirde, Türkiye-ABD ilişkilerinde yol açacağı gerilimlere bağlı olarak Türk ordusunun Fırat’ın doğusuna yönelik olası operasyonu Moskova’dan destek görebilir. Ancak o zaman da Ankara’nın İdlib’deki cihatçı tehlikeyle beraber bölgedeki Kürt sorununun büyüyüp alevlenmesi tehlikesini nasıl kontrol altına alacağını iyi hesap etmesi ve yine ABD’yle ittifak ilişkilerinde bir yol ayrımına doğru epeyce yaklaştığını öngörmesi gerekecek. Kim bilir, belki de Washington’ın son Patriot füzeleri kararı ile Rus S-400’leri arasındaki seçim, söz konusu bu yol ayrımının ilk somut adımı olacaktır.

Suriye’ye müdahil olurken Rusya, bölgedeki yüz yıllık Kürt sorununu çözme gibi bir yükün altına girmeyi hiç hesaplamamıştı. Şimdi ise gerçekleştiği takdirde ABD’nin Suriye’den çekilmesi kararı, bu ‘ateş topunun’ Kremlin’in sahasına paslanmasını netice verirken Ankara’nın atacağı adımlara bağlı olarak da ateşin başka hangi evleri sarıp sarmayacağı belli olacak. Puslu havalarda sonu belirsiz bir yola revan olmamak, gün gibi ortada açık riskleri azaltmanın en kolay yolu.