Ölüleri diriltmeyle ilgili bir filme Lazarus Etkisi (The Lazarus Effect) ismini vermeleri çok hoş ve doğru olmuş, çünkü dinsel mitolojinin en ünlü öykülerindendir İsa’nın Lazarus’u diriltmesi. Yuhanna İncili’nin 11. bölümünde bu ‘mucize’ şöyle anlatılır: “32Meryem İsa’nın bulunduğu yere vardı. O’nu görünce ayaklarına kapanarak, ‘Ya Rab’ dedi, ‘Burada olsaydın, kardeşim ölmezdi’ 33Meryem’in ve onunla gelen Yahudiler’in ağladığını gören İsa’nın içini hüzün kapladı, yüreği sızladı. 34‘Onu nereye koydunuz?’ diye sordu. O’na, ‘Ya Rab, gel gör’ dediler. 35İsa ağladı. 36Yahudiler, ‘Bakın, onu ne kadar seviyormuş!’ dediler. 37Ama içlerinden bazıları, ‘Körün gözlerini açan bu kişi, Lazar’ın ölümünü de önleyemez miydi?’ dediler.
 
38İsa yine derinden hüzünlenerek mezara vardı. Mezar bir mağaraydı, girişinde de bir taş duruyordu. 39İsa, ‘Taşı çekin!’ dedi. Ölenin kızkardeşi Marta, ‘Rab, o artık kokmuştur, öleli dört gün oldu’ dedi. 40İsa ona, ‘Ben sana, ‘İman edersen Tanrı’nın yüceliğini göreceksin’ demedim mi?’ dedi. 41Bunun üzerine taşı çektiler. İsa gözlerini gökyüzüne kaldırarak şöyle dedi: ‘Baba, beni işittiğin için sana şükrediyorum. 42Beni her zaman işittiğini biliyordum. Ama bunu, çevrede duran halk için, beni senin gönderdiğine iman etsinler diye söyledim.’ 43Bunları söyledikten sonra yüksek sesle, ‘Lazar, dışarı çık!’ diye bağırdı. 44Ölü, elleri ayakları sargılarla bağlı, yüzü peşkirle sarılmış olarak dışarı çıktı. İsa oradakilere, ‘Onu çözün, bırakın gitsin’ dedi. 45O zaman, Meryem’e gelen ve İsa’nın yaptıklarını gören Yahudiler’in birçoğu İsa’ya iman etti.”
 
Sonra neler olduğunu, Lazarus’un ne yaptığını, ne kadar ve nasıl yaşadığını kimse bilmiyor, çünkü bu anlatı düzeninde önemli olan İsa’nın mucizesidir, mucizenin nesnesi değil... Ama neyse ki ‘nesne’nin durumunu anlamaya çalışanlar da çıktı; mesela John Connolly, 2010’da yayımlanan Lazarus adlı öyküsünde Lazarus’un dramını şöyle anlatıyor: “’Ne yaptın sen?’ demeye çalıştı, ‘Benden ne aldın, ve beni neyin içinden aldın?’ ...Kızkardeşi Martha geldi ve önündeki tabağı başka bir yere koydu. Lazarus’un saçlarını alnından geriye doğru taradı, ama artık onu hiç öpmüyordu. Lazarus’un nefesi korkunç kokuyordu. Ağzındaki çürümenin tadını alamıyordu ama Martha’nın yüzündeki ifadeden öyle olduğunu anlıyordu. ...Kızkardeşleri artık onunla hiç konuşmuyordu. Onu soğuk bakışlarla süzüyorlardı. Onlar kardeşlerini geri istemişlerdi, ama ona dair sevdikleri her şey o mezarda ölmüştü. Güzel bir şarap içmek istemişlerdi ama önlerine gelen sadece boş bir sürahiydi.”
 
Lazarus ‘mucize’sini Pet Sematary/Hayvan Mezarlığı adlı romanında Stephen King de kullandı, ama hikâyeyi Hıristiyan mitolojisinden çıkarıp Kızılderili inançları üzerinden kurgulamıştı: Kızının çok sevdiği kedi ölünce baba, çocuk üzülmesin diye kedinin bedenini ölü hayvanların dirildiği söylenen eski bir Kızılderili mezarlığına gömer. O gecenin sabahında kedi eve dirilmiş olarak döner ama artık o eski kedi değildir. Bir süre sonra küçük kız kediden hiç hoşlanmamaya başlar. Sonra korkunç bir kaza sonucu ailenin en küçük bireyi ölür. Adam aklını kaybetmiş gibidir, çocuğun bedenini aynı mezarlığa gömer. Sabaha doğru eve gelen küçük bir oğlan çocuğu değil çocuk görünümünde bir canavardır. Bu canavar anneyi öldürür. Adam bu sefer karısını aynı yere gömer. Sabaha doğru eve gelen şey...
 
Connolly’nin dinlerin sırf mucize için bir insanı nasıl harcayabileceğini anlatan hümanist öyküsü bir yana, edebiyat ve sinemadaki yüzlerce Lazarus versiyonunun asıl meselesi ‘ölülerin diriltilmesi’ değildir tabii, bunlar ‘aciz’ insanın ‘kul’luğunu unutup Tanrı rolü oynamasının felaketle sonuçlandığı söylem düzenleri geliştirir; ‘anti-prometheus’ demeyi yeğlediğim, bazen seküler görünen ama öyle olmayan düzenler –Mary Shelley’nin Sanayi Devrimi’nin zirvesinde yazdığı Frankenstein bunun ilk örneğidir.
 
Lazarus Etkisi de Frankenstein ve Hayvan Mezarlığı ekolünün son ürünü; insanların yaşam süresini uzatmak için birçok çalışmanın yapıldığı bir dönemde yapılmış yeni bir anti-prometheus öyküsü. Meteora uzay sondası kondurulan bir çağda insanların ateşi kendilerinden geri almaya kalkışan tanrılara böyle canla başla yardım etmesi ne tuhaf...