Atv-Sabah direnişinde, pardon grevinde son grevci Ender Ergün’ün işe iade talebine ilişkin karar Yargıtay’tan geldi

Atv-Sabah direnişinde, pardon grevinde son grevci Ender Ergün’ün işe iade talebine ilişkin karar Yargıtay’tan geldi. Yerel mahkeme “kanundışı greve katıldığı” gerekçesi ile işine son verilen Ender’in iş akdi feshini yok saymış, haksız yere sendikal nedenle işten çıkarıldığına hükmetmiş, işvereni de Ender’in iş akdinin haksız yere, sendikal sebeple feshettiği için 4 aylık tazminatı ödemeye mahkûm etmişti. Yargıtay işte bu 4 aylık tazminatı yeterli görmedi ve 12 aylık tazminatın daha isabetli olacağına karar verdi. Yoksa Yargıtay da grevin kanundışı olmadığı ve Ender’in sendikal sebeple işten çıkarıldığı konusunda yerel iş mahkemesi ile hemfikir. Yani kısaca son grevci Ender Ergün’ün bizce zaten şüphe götürmez olan sendikal sebeple işten atıldığı kanaati en yüksek mahkemece de onaylandı.

Ne Kadar Haklıyız!

Ne kadar haklıyız. Haklıyız da şimdi ne olacak? Eğer bir işçi sendikal sebeple işten atılırsa, mahkeme işe iadesine karar verirse ve işçi de işe geri dönmek isterse ne olur? Memleketimizin kanunlarına göre bu işçiyi işe geri alıp almama kararı bizzat bu işçiyi sendikal faaliyette bulunduğu için işten çıkaran işverene aittir. İster sendikal tazminatını öder işe almaz, ister işe alır. Pratikte sendikal tazminatı ödeyen işveren çoğunluktadır. Bir de işçiyi işe alan, sonra tekrar “başka bir nedenle” tekrar işten çıkaran cingöz patronlar da var tabii. İşte Örgütlenme özgürlüğü budur(!), yani, örgütlenme özgürlüğünüzü parasını bastırır satın alır patron. “Efendim, örgütlenme özgürlüğünün tazminatı olmaz! uluslararası anlaşmalar-sözleşmeler böyle örgütlenme özgürlüğü olmaz diyor, bakın altına da imza atmışsınız” diye istediğin kadar yırtın. Bizde böyle! Ne kadar ekmek o kadar köfte! Paran kadar konuş paran kadar örgütlen! İleri demokrasi işte!

Gelsin Sendika!

Atv-Sabah grevinde ise durum biraz daha karışık. Çalışanlar sendikada örgütlendiler. En büyük dertleri durmadan el değiştiren bir iş yerinde çalışmaktı şüphesiz. Her gelen çalışanlara hiçbir söz hakkı tanımaksızın kendi kurallarını ilan ediyor ve çalışanlara da bu kurallara sorgusuz sualsiz uymak düşüyordu. Bununla da kalmıyordu mesele. Her gelen kendi adamını da birlikte getiriyor dolayısıyla her el değiştirme ile yeni bir işten çıkarma dalgası boğuyordu çalışanları. “İşyeri el değiştirdi bu kez kimler işten çıkarılacak?” sorusu başlarının üzerinde durmadan sallanıyordu. Her el değiştirmede elden giden haklar da cabası. Bugün öğle yemeği veriyoruz, yarın, el değiştirdi öğle yemeği yok mesela. Sonuç? Sonuç kendi hayatımıza dair söz söyleme hakkını ele almanın yolu örgütlenmek. Gelsin sendika.

Ekmek, Köfte, Sendika

Sendika geldi. ATV-Sabah’ta bin kişi çalışıyordu, altı yüze yakın bir sayı ile sendika toplu sözleşme yetkisini aldı. İşverenle toplu pazarlık masasına oturuldu. Toplu pazarlık masasında otururken işveren rahat durmadı tabii. İşyerinde sendika üyelerini odalara çağırmalar istifaya zorlamalar başladı. Harekâtın başını şu an Türk Ceza Kanun’un ilgili hükmü gereğince sendikalaşmayı önlemek suç olduğundan bu suçtan yargılanan Dergiler genel yayın yönetmeni Levent Tayla çekmekteydi. “ikna oda”ları yalnız İÜ’de kurulmamış şüphesiz. Bir de buralarda kurulmuşu var. Çalışanlara sorarsanız eski sendikacı Endüstriyel İlişkiler Müdürü Şefik Çalık da az gayret sarf etmemiş bu hususta. İşte Çalık Holding’in sosyal sorumluluk anlayışı: “topluma aldığını geri verme”, Çalık Holding aldığını geri veriyor; alın size örgütlenme özgürlüğü(!).

Grev Vardı! Yoktu!

Sonra bir “grev vardı yoktu siz yanlış yerde greve çıktınız” faslı var. Turkuaz mahkemeye başvurup bu tür iddialarda bulunuyor. Yerel mahkeme grevi durduruyor. Bu arda 9 işçi işe iade davalarını kazanıyor. Çoook(!) şaşırtıcı bir şekilde grev de olmadığından o dönemde, sendikal tazminatı ödeyip işe almamayı seçiyor işveren. Yargıtay grevin grev olduğuna karar veriyor en sonunda. Grev pankartı asılıyor tekrar ATV-Sabah’ın önüne. 9 işe iade ve yüzlerce istifa. Kala kala bir Ender kalıyor kapının önünde.-TGS’de bu süreçte neyi yaptı neyi yapamadı bir gözden geçirse hepimiz için iyi olmaz mı?- şimdi onun Yargıtay’tan kararı geldi işte. Ender bu karara göre işe iadesini istiyor. İşte en büyük cesaret de burada. Bizzat girip o işyerinde çalışmak. Turkuaz bir kağıt yollamış kendisine. O kağıdın üzerinde “gel çalış” diyor. Ama alt paragrafta “kapının önünde grev var. Yasal hakkımı kullanıyorum. Grev sona erene kadar bütün hakların askıda. Yasadan kaynaklı seni çalıştırmama hakkımı sonuna kadar kullanırım” diyor. “Grev var! Yok!” oyununa devam yani. Bu yazı yazıldığı sıralarda Ender noterle birlikte ATV-Sabah’ın önüne gitti. İşe geri dönmek için. Şefik Çalık Ve avukatları çıkıp “medeni” bir şekilde grev nedeniyle kendisini çalıştırmama haklarını kullanacaklarını söylediler. Yeniden mahkeme koridorları. İşine gelince grev var, işine gelince grev yok, dolaş babam yan yolları.

Bilenelim!

Koskoca bir binanın önünde, koskoca bir caddenin kenarında kendi başına ama arkadaşlarıyla, mesela daimi eylem orkestrası Bandista ile duran, senle benle duran adamın işe iadesi. Orada Turkuaz’ın binalarında hapis ama çaresizliklerini anladığımız ve daha sendikadan istifa ederken gururlarını yitirmenin, karakterlerindeki aşınmanın acısını içinde hissettiğimiz ve bu yüzden çoktan affettiğimiz arkadaşlarımız var. Onlarının başının üzerinde hala “ya işten atılırsam?” kılıcı durmadan sallanıyor…buzz!... gibi bir hava var içinde o camlı binaların. Karşıda cephede ise Turkuaz var, Çalık Holding var. Enerji yatırımları var. Tekstil, inşaat, madencilik yatırımları var. Var oğlu var. Ha bir de hükümet var karşı yanda. Akraba kontenjanından. Bunların karşısında şansımız olur mu? Umutsuz olmak için hiçbir sebebimiz yok, yeter ki iyi yenilmeyi bilelim. Yeter ki kavgaya bodoslama değil, yanlışlanabilir bir strateji ile dalalım. Dalalım ki neyi nerde nasıl yanlış yaptığımızı bilelim. Bir daha ki kavga için oradan bilenelim.