Şimdi artık internet var, o yüzden de benzer pislikler ekran üzerinden yapılıyor; ama, 40-50 yıl öncesinin İstanbul’unda...

Şimdi artık internet var, o yüzden de benzer pislikler ekran üzerinden yapılıyor; ama, 40-50 yıl öncesinin İstanbul’unda, hemen her gün rastlayabileceğiniz bir manzaraydı: Adam, Karaköy meydanının ortasından, ama en fazla da Yeni Cami’nin önlerinden haykırır, elindeki şişeyi havaya kaldırıp: “Vatandaş, gel kaçırma, en son Alman mucizesi, ilk kullanan sen ol” veya “bitti bitiyor, bir daha bulamazsın, son fırsatı kaçırma”. Adamın etrafına tabiî bir sürü insan toplanır; bakar ki, aralarında epey bir genç var, suratı sivilceli, “ şimdi kullan, suratın çiçek bozuğu olmasın” olur sloganı; yok eğer çoğunluk saçı dökülmeye yüz tutmuş biraz daha yaşlılardaysa, satacağı müstahzar artık ‘kel ilacı’dır, hemen bir haftada netice veren; gün ortası saatlerdeyse, toplanan meraklılar arasında, alışverişe çıkmış, orta yaşa yakın, suratları hafif tüylü bayağı bir ev kadını olur ki, ilacımız da şimdi, her sabah suya yedi damla damlatılıp içilecek ‘hamam otu’ oluvermiştir bile.

Tutun ki, müşterilerden biri, bir hafta sonra uyanığımıza tekrar rastladı da, “hani bu ilaç kıl dökerdi, bir işe yaramadı” diye çıkıştı, cevap hazırdır: “Hemşerim sen lafı nerenden anlıyorsun; biz kıl döker değil, saç çıkartır” veya “saç çıkartır değil, kıl döker diye sattık”; edepsizdir, her durumda üste çıkar; biraz karşı çıkın, adamları da vardır, sizi dövdürtmeye kalkar.

‘Parasız eğitim’ pankartı açtılar diye Berna ile Ferhat, on dokuz ay hapis yattılar. Onlar evvelsi gün çıktılar; ama, beş yüz kadar tutuklu öğrenci var içeride ve de yeni anayasa yapılacakmış, insan haklarını ön plana çıkartan, özgürlükçü ve de esnek: Bunları söyleyenlerde, hiç mi hiç utanma yok.

Yeni anayasa, tam tamına bir olta. AKP’nin bu oyununa katılmazsan, darbe anayasasından yana, demokrasi karşıtı ilân ediliverirsin. Oysa darbe düzeninin en kararlı savunucusu AKP’nin kendisi: Yüzde on barajını kaldırmak, siyasî partiler kanunu değiştirmek  -doğrudan lider sultasına yol açan bu kanun ‘sivil-demokrat’ Özal’ın marifetidir-, DGM’lerin de beteri olan Özel Yetkili Mahkemeleri lavetmek, değil yeni bir anayasa yapmayı, en ufak bir anayasa değişikliğini bile gerektirmiyor. Terörle Mücadele Kanunu’nu daha da ağırlaştıran (2005), yine AKP. Ama, esas nirengi noktası olarak alınması gereken, tam tamına şu; dolayısıyla, durum çok vahim: Devlet, Tarkan’ın kokain kullandığının farkına, her nedense kendisinin Dolmabahçe maskaralığına katılmamasının hemen ertesi günü vardı ve kendisini içeri alıp, hakkında dava açtı.

Her şeyden önce şunu bilelim: Demokrasi, anayasayla kurulmaz. Daha da kapsamlı, daha doğrusu evrensel bir hakikat olarak ise, ‘insan hürriyeti daima ve daima bir şeylere karşı gerçekleşir’ (Necati Öner Hoca’m); yani, zorunlu olarak negatif bir hürriyettir; dolayısıyla, kendisini bir ‘tabula rasa’ (boş levha) üzerinde pozitif olarak  tanımlayıp tesis etmeye kalkmak, aslında despotizmlerin en fanatiğine kadar götürebilir; bu işe girişenlerin hiç de böyle bir niyetleri olmasa bile; ki, AKP’nin ayrıca böyle bir niyeti olduğu da açıktır.

AKP’nin bugün yapmak istediği, milleti ‘yeni sivil anayasa’, ‘Alman vakıfları’, ‘kara harekatı’ vb… gibi lafzî oyuncaklarla oyalarken, emperyalizmin bölgesel kahyalığına soyunmaktan aldığı güce de güvenerek, BDP’nin şahsında sadece Kürt siyasal hareketini dağıtmanın da ötesinde ülke siyasetinin tümünü tekeline almaktır: Ne MHP’nin söyleyecek bir sözü vardır, ne de CHP’nin çıkartacak bir sesi; dolayısıyla, fethetmek üzere tüm gücüyle yükleneceği tek kale, BDP’dir; işte, tam tamına bu yüzden de, dünyanın belki de en ‘dediğim dedik’çi  -gücünü de, büyük ölçüde bu ‘dediğim dedik’çiliğinin hayat karşısında titrer hâle gelmiş/getirilmiş insanları efsunlamasından alan-   diktatörlüğüne teslim olmak istemeyen herkese düşen görev, AKP’nin dayattığı gündemi tümüyle reddedip, her şeyden önce milletvekili hırsızlığına, milletvekillerini rehin tutmaya ve gerek Silivri-Hasdal toplama kamplarına, gerekse KCK sürek avına bütün gücüyle karşı koymaktır.

Bu arada, CHP’ye yönelik olarak da şunu söyleyebiliriz: Ana muhalefet, yani iktidara aday olmak, Hatip Dicle’nin çalınan milletvekilliğinin üzerine gitmekle başlar.