Tarım ve Orman Bakanlığı’nın neresinden tutsanız elinizde kalan bir ihale yapacağı gündemi geçtiğimiz haftadan beri konuşuluyor. Bakanlık, Dersim dağlarında yaşayan ve bölgeye özgü bir tür olan dağ keçilerinin avcılar tarafından katledilmesi için ihale açacağını duyurmuştu. Bu hayvanların keyfi olarak katledilmesi için açılan ilk ihale olmayacaktı ancak belki de en çok ve kitlesel tepki alanı oldu. Başlangıçta bugün yapılması planlanan ihale itirazlar sayesinde şimdilik askıya alındı. Ortaya çıkan itirazlar ve tabii hayvanları eğlence amaçlı öldürmenin taşıdığı anlamlar nedeniyle bu hafta avcılık özelinde yaban hayatın ihalesini konu etme ihtiyacı hissediyorum.

Öncelikle avcılık sorununun temelinde kapitalist ideolojinin doğal yaşamla kurduğu, ondan kâr elde etmeye dayalı meta ilişkisi yattığını tespit etmek gerekiyor. Bu ilişki öylesine sorunlu ki bugün artık yaban hayatı olarak adlandırdığımız şeylerden endemik, nadir, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gibi sıfatlar olmaksızın söz edilemiyor. Dolayısıyla her ne kadar Bakanlık, doğal hayatı metalaştırmaya dayalı bu ilişkiyi ihaleyi meşrulaştırıcı şekilde bir tür iş yapma biçimi olarak kurgulamaya çabalasa da, doğal yaşamı yok oluşa sürüklediği artık gizlenemiyor.

İhalenin duyulmasıyla başlayan itiraz süreci de bu anlamda doğal yaşamla kurulan meta ilişkisini, farklı boyutlarıyla yeniden düşünmemizi sağlıyor. İtirazlar bir yandan avcılığın ekonomik, kültürel ve etik kurgulanışını sorguluyor. Diğer yandan da bizi, bu ilişkinin yaban hayatı ve doğayı özgürleştirici bir temelde yeniden kurulması için mücadeleye davet ediyor.

Bu itirazları ortaklaştıran bir nokta, avcılığın gelir getirici biçimde kurgulanışının sorgulanmasına dayanıyor. Örneğin Kuzey Ormanları Savunması (KOS), yaban hayatın bir iş sahası olarak kurgulanmasına şöyle karşı çıkıyor: “Yaban; ‘av turizmi’ adı altında katliama açılacak bir ‘iş’ geliştirme sahası değildir. İnsanın da yaşamak için muhtaç olduğu doğal döngünün en temel parçasıdır. Bu canların vurularak katledilmesi için açılan ihaleler derhal iptal edilmelidir.”

Bu itiraz bizi yaban hayatı, bir iş sahası olarak değil, tüm canlılar olarak muhtaç olduğumuz (ve hatta bana göre borçlu da olduğumuz) doğal döngünün bir parçası olarak düşünmeye çağırıyor. Böyle düşünüldüğünde bize de onun sömürülmesini durdurmak ve onu metaya indirgeyen sömürü mekanizmalarına karşı korumak düşüyor.

Avcılığa karşı yapılan itirazların bir başka boyutu da hayvan öldürmenin etik açıdan sorgulanışına dayanıyor. Bu yaklaşımın taşıyıcısı olarak hayvan hakları savunucuları ve vegan hareketler, hayvan bedeninin her türlü kullanımını yaşam hakkı temelinde etik olarak sorunsallaştırıyor. Türler arası eşitliği hedefleyen bu etik mücadele perspektifinden baktığımızda, insanların keyfi dışında bir ihtiyacına tekabül etmeyen avcılık cinayete tekabül ediyor.

Totalde tüm itirazlar farklı bakış açılarını görebildiğimiz zihin açıcı bir zemin sunuyor ve şunu gösteriyor: Yaban hayatın katlini ihaleye açmak, yok olmasından faydalanmaktır. Bu da, en kibar ifadeyle çağ dışılıktan başka bir şey değildir. Yaban hayatın her türlü ihalesinin yasaklanması umuduyla...