Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı’nı bugünden itibaren 6 ay süreyle Kıbrıs Cumhuriyeti üstlendi. Tamtakır kasasıyla ve Rumlarla - Türkler arasında çözülememiş sorunlarıyla zaten kendi başına oldukça sorunlu bir görünüm arz eden ada yönetimi, aslında dönem başkanı olduğu Avrupa Birliği’nin birçok kuralına karşı. Kıbrıs’ın dönem başkanlığına karşı çıkan Türkiye ise, kimsenin umurunda değil…

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin son dönemde içinde bulunduğu ekonomik durum aslında tam Avrupa Birliği’nin genel görünümünü yansıtıyor: Bankaların iflası, maaşların ödenememesi ve işsizlik gibi yansımalarla kendini gösteren Euro krizi. Avrupa Birliği dönem başkanlığı eğer sadece bir “temsil” ise, bugünden itibaren Avrupa Birliği Konsey Başkanlığı görevini 6 aylığına devralan Kıbrıs Cumhuriyeti ekonomik kriz içindeki Avrupa’yı iyi temsil edecek gibi. Ancak, Kıbrıs her şeye rağmen “temsil” ile yetinmeyip bazı değişiklikleri de gerçekleştirmek istiyordu.

Geçtiğimiz aylarda Avrupa Birliği ülkelerini gezip Kıbrıs’ın ne yapmak istediğini anlatan Kıbrıs Cumhuriyeti İçişleri Bakanı Eleni Mavrou, Kıbrıs’ın 6 ay boyunca iki önemli noktayı vurgulayacağını söylüyordu. Birincisi, Avrupa’nın daha doğrusu kapitalizmin unuttuğu “dayanışma” nın öne çıkarılması ve ikincisi de verimlilik ve etkililik. Dayanışma, elbette yoksullarla, kapitalist krizin daha da yoksullaştırdıklarıyla gerçekleştirilecek ve Avrupa’nın en yoksul ülkelerinden biri olan Kıbrıs bu anlamda, Avrupa’nın vicdanı olmak istiyor. Kıbrıs’ın ilgileneceği konular arasında Avrupa Birliği mali birliği, enerji, illegal ticarete karşı önlemler ve ortak göçmenler politikası da var.

Bütün bunlar elbette Kıbrıs’ın dönem başkanlığına birkaç hafta kala hala gerçekleştirmek istediği şeylerdi ancak Kıbrıs da dönem başkanlığına birkaç gün kala Avrupa Birliği’ne başvurarak kurtarma paketinden yararlanmak istediğini söyledi. Böylece Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan, İrlanda, Portekiz ve İspanya'nın ardından kurtarma paketi için Avrupa Birliği'ne başvurma kararı alan beşinci Euro ülkesi oldu. Kıbrıs’ın Avrupa Birliği dönem başkanlığı da büyük oranda ekonomik kriz – kurtarma paketi ve Kıbrıs nedeniyle Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerini dondurma tartışmaları içinde geçecek.

YUNANİSTAN DEVLET TAHVİLLERİ YAKTI
Uluslararası arenada tanınan Kıbrıs Cumhuriyeti “de jure” olarak adanın tek hâkimi ve adanın kuzeyinde bulunan “de facto” devlet Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Türkiye dışında hiçbir ülke tarafından tanınmıyor. Bu yazıda Kıbrıs dendiğinde 840 bin nüfusu bulunan ve Türkiye’nin “Güney Kıbrıs” dediği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin anlaşılması gerektiğini bir kez daha vurguladıktan sonra, nasıl olsa bu anlamdaki Kıbrıs meselesini herkes bildiği için biz Kıbrıs ekonomisine biraz bakalım.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch de, Kıbrıs’ın kredi notunu yatırım yapılamaz anlamına gelen 'değersiz' seviyesine indirdikten sonra Kıbrıs yönetimi işin içinden tek başına çıkamayacağını kabul ederek, Avrupa Finansal İstikrar Fonu/Avrupa Destek Mekanizması'ndan mali destek için Euro bölgesi üyesi ülkelere başvuruda bulunma kararı aldı. Bankaların krizde olduğu Kıbrıs’ta sadece Laiki (popular) Bank’ın 1,8 milyar Euro’ya acilen ihtiyaç duyduğu belirtiliyor. Adanın toplam acil ihtiyacı ise, 5 milyar Euro tutuyor.

Bir süredir neredeyse tam istihdam içinde olan, düzenli bir kalkınma gösteren, vergi cenneti olması nedeniyle banka ve şirket cenneti olmaya doğru ilerleyen Kıbrıs’a birden bire ne oldu? Yunanistan ekonomik krizinden çok sert etkilenen Kıbrıs bankalarının asıl sorunu, Yunanistan devlet tahvilleri satın almaları. Yunanistan kredi kurumlarının iflası Kıbrıs’a da yansıdı ve Kıbrıs devlet tahvillerinin de artık Avrupa Merkez Bankası’nda karşılığının bulunmamasını getirdi. Ama kriz sadece bankaların krizi değil bütün Avrupa’da olduğu gibi ekonominin, kemer sıkma politikalarının krizi.

AVRUPA BİRLİĞİ VE EURO ERKEN DOĞUM
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch aslında bir süredir zor durumda olan Kıbrıs’a son darbeyi vurdu. Kıbrıs’ın önemli sorunu ise, Avrupa Birliği’ne ve Avrupa ortak para birimi Euro’ya geçişle başladı. Kıbrıs, Avrupa Birliği’ne girer girmez, hazır olmadığı bir “yapısal uyum” zorlamasıyla karşı karşıya kaldı. Kıbrıs, Avrupalıların “reform” dediği ve bütün Avrupa’da olduğu gibi Kıbrıs’ta da sosyal devletin tasfiyesi anlamına gelen “önlemleri” almaya başladıkça yoksullar daha da yoksullaşmaya başladı. Örneğin bütçe açığını engellemek için hükümet halktan topladığı vergiyi artırdı. Emeklilik, sağlık ve sigortada çalışanların aleyhine yeni düzenlemeler, kamu çalışanlarının tasfiyesi gibi neo liberal uygulamalar aslında Kıbrıs halkını yeterince yoksullaştırdı.

Yoksul halkın tepkisi sol politikalar izleyen Emekçi Halkın İlerici Partisi’ni (AKEL) iktidara getirdi. Devlet Başkanı Dimitris Christofias, iki yıldır krizde olan Kıbrıs ekonomisinin düzeltilmesi için Uluslararası Para Fonu (IMF) Avrupa Birliği (AB) ve Avrupa Merkez Bankası’ndan (RZB) oluşan troykadan kredi istemek yerine daha önce de kredi aldığı Rusya’nın kapısını çalmayı yeğledi. Zaten geçtiğimiz ay Yunanistan “To Vima” gazetesine konuşan Christofias, bu troykayı “sömürge gücü” olarak niteleyerek bunları nasıl gördüğünü açıkça anlattı.

Christofias, troykanın Kıbrıs’ı yeni “yapısal uyuma” zorladığına inanıyor ve daha fazla kemer sıkma politikalarıyla krizden çıkılamayacağına inanıyor. Christofias, Avrupa Birliği’nin ve troykanın dayattığı kamu çalışanlarının tasfiyesini yüzde 10 oranında işsizlik rakamı bulunan Kıbrıs’ın kaldıramayacağını söylüyor. Kıbrıs’ta 52 bin devlet memuru bulunuyor ve elektrik, su, liman gibi kamu şirketlerinde çalışanlarla bu sayı 70 bini buluyor. Zaten son dönemde emekli olanların yerine yeni memurun alınmadığı Kıbrıs’ta AB, bu sayının hızla azaltılmasını istiyor.

Troyka sadece kamu çalışanlarının sayısının azaltılmasını değil, kamu personelinin haklarının da ellerinden alınmasını dayatıyor. Örneğin maaş artışı öngörmediği gibi, sigorta ve emeklilik kasasına hemen bütün ödemelerin memurların maaşından kesilmesini öngörüyor. Yine Kıbrıs’ta emekli ikramiyesinin kaldırılması ve emekli maaşının azaltılması da gündemde duruyor.

RUSYA KIBRIS’TAKİ GAZIN PEŞİNDE
Her ne kadar Dimitris Christofias gelecek yılki seçimlerde aday olmayacağını açıklasa da, Avrupa Birliği kurtarma fonunun, dayattığı reformlar neticesinde Kıbrıs halkı için daha fazla yoksullaşma anlamına geleceğini bilmesi Avrupa kurtarma fonu başvurusu yapmasını uzun süre engelledi. Kıbrıs Devlet Başkanı Dimitris Christofias, borç için öncelikle, bugünden itibaren dönem başkanı olacağı Avrupa Birliği’nin değil de Rusya ve Çin’in kapısını çaldı. AB’nin borç karşılığı istediği yaptırımlara karşı çıkan Christofias, 2011’de Rusya’dan Kıbrıs’ın bugüne kadar soluklanmasını sağlayan 2,5 milyar Euro kredi bulmuştu.

Rusya da elbette Kıbrıs’a krediyi babasının hayrı için vermedi. Alacağı yüzde 4,5 faizin dışında Rusya’nın Kıbrıs’taki asıl çıkarı ise, Kıbrıs’ta gelecek yıl dağıtılması planlanan doğal gaz lisansı almak. Bütün dünyanın gözünü diktiği bu doğalgaz yatakları “deneyimli” Rusya’nın çok ilgisini çekiyor. Ayrıca Kıbrıs’ın Rusya’nın “offshore cenneti” olduğu da biliniyor. Kıbrıs’taki yabancı şirketlerin üçte birinin Rusya kökenli olduğunu da hesaba katarsak, Kıbrıs’taki Rusya varlığının boyutları daha iyi anlaşılır.

Rusya ile Kıbrıs’ın dış politikası, özellikle Ortadoğu konusundaki tutumu da birbirine yakın. Bütün bunlara rağmen Kıbrıs son anda Rusya’dan acilen ihtiyacı olan krediyi alamadı. Ancak belki de sonuçta Rusya, Avrupa kurtarma fonundan alacağı kredinin Kıbrıs’ı, kredinin kullanımında uyulması gereken kurallar nedeniyle Avrupa Birliği’nden daha fazla uzaklaştıracağını ve Rusya’ya daha fazla yakınlaştıracağını bildiği için kredi vermedi.

TÜRKİYE KİMİN UMURUNDA
Kıbrıs’ın Avrupa Birliği dönem başkanlığına başından beri karşı çıkan, başkanlığını tanımayacağını açıklayan Türkiye kimin umurunda? Hiç kimsenin umurunda değil. Türkiye, Kıbrıs karşıtı propaganda yapsa da, yapılan propagandaların üstüne atlasa da Avrupa Birliği “Birliğin herhangi bir üyesi gibi Kıbrıs’ın da görevini başarıyla tamamlayacağına” inanıyor. Kıbrıs ise, zaten başındaki belayla uğraşıyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin gün geçtikçe Erdoğan ve AKP politikalarına daha fazla mesafe koymaya başladığı ise unutulmamalı.

Türkiye’nin bu altı aylık süre boyunca Avrupa Birliği ile “ilişkilerini donduracağı” meselesine gelince, Türkiye zaten Avrupa Birliği ile ilişkilerini uzun süredir fiilen dondurmuş durumda. Türkiye, Kıbrıs’ın Türk kesimini dışarıda bırakarak Avrupa Birliği’ne üye olduğu 2004’ten bu yana, Avrupa Birliği’ne tam üyelik için müzakere sürecinde karara bağlaması gereken 35 başlıktan yalnızca birini sonuçlandırdı. Evet, Türkiye AKP iktidarında  Avrupa için sadece 1 başlık açtı ve sonuçlandırdı.

Ama bu süreçte, 12 Eylül Anayasası başta olmak üzere, bütün anti demokratik kurum ve uygulamaları “demokratikleştirme” kisvesi altında güncelledi. AKP, Avrupa Birliği’ne giriş için iktidarı boyunca insan hakları, düşünme ve örgütlenme özgürlüğü, kadın erkek eşitliği, azınlık hakları, çalışma şartlarının iyileştirilmesi, sendikal haklar, sigortalılık, eğitim ve sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi, ekonominin kurallar altına alınması gibi 35 başlıktan sadece birini karara bağladı.

Ne bunlar Avrupa Birliği’nin umurunda ne de Türkiye’nin Kıbrıs hakkında düşündükleri. Herkesin beklentisi bu 6 ayın çabuk geçeceği yönünde.

Christofias: Türkiye’nin tavrı, kibrini gösteriyor
Kıbrıs Cumhuriyeti Devlet Başkanı Dimitris Christofias, Avrupa Birliği içinde “komünist” olarak tanımlanan tek devlet başkanı. Kıbrıs’ın 1 Temmuz’dan itibaren 6 aylığına Avrupa Birliği dönem başkanlığını üstlenmesiyle birlikte Christofias, Avrupa Birliği’ni yöneten ilk komünist başkan da olacak. Emekçi Halkın İlerici Partisi (AKEL) genel sekreteri olan Christofias, 2008 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda oyların %53,46'sını alarak devlet başkanı seçildi.

AKEL Avrupa Parlamentosu milletvekilleri Avrupa Parlamentosu’nda sosyal demokratlarla değil, Birleşik Avrupa Solu Konfederal Fraksiyonu’nda oturuyor. AKEL, Avrupa Sol Parti’de gözlemci üye. Kıbrıs Devlet Başkanı Christofias, 1989’dan 2009’a kadar bugün Euro-komünist bir çizgide olan, zamanında kendini Marksist-Leninist diye tanımlayan AKEL’in genel sekreteriydi.

Girne doğumlu olan Dimitris Christofias, 18 yaşından beri AKEL üyesi. Christofias, Sovyetler Birliği zamanında Moskova’da sosyal bilimler dalında üniversite eğitimi aldı ve doktora yaptı.

1926 yılında Kıbrıs Komünist Partisi ismiyle, Yunanistan ve Kıbrıs'ın birleşmesine (Enosis)'e karşı kurulan AKEL, tam bağımsız ve iki uluslu Kıbrıs Cumhuriyeti'ni savunmakta. Gelecek yıl yapılacak seçimlerde tekrar aday olmayacağını açıklayan Dimitris Christofias’ın Kıbrıs politikası da bu yörüngede.

Avusturya’da yayınlanan "Die Presse" gazetesinden Wolfgang Böhm, Christofias ile Euro bölgesi krizini, Kıbrıs’ın dönem başkanlığını Avrupa Birliği’nin geleceğini, konuştu. Gazetenin 22.05.2012 tarihli sayısında yayınlanan görüşmenin çevirisi şöyle.

Kıbrıs, güncel ekonomik krizin ortasında 1 Temmuz’dan itibaren Avrupa Birliği dönem başkanlığını üstleniyor. Ülkeniz, kriz yönetimi konusunda yeni bir yöntem ileri sürebilecek mi?
Kriz yönetimi, bundan sonra da kolektif olarak gerçekleştirilecek. Ancak biz ama her zaman zaten bu krizle nasıl baş edileceği konusunda farklı bir görüşe sahiptik. Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği Komisyonu içinde, krizle baş edebilmek için tek çözümün kemer sıkma politikaları olmadığını söyleyen seslerin artık yüksek sesle çıkmaya başlaması beni çok mutlu ediyor.

Alternatif ne?
Harcamalarda elbette kesintiler olmak zorunda. Devlet aygıtının modernizasyonuna ihtiyacımız var. Ama daha fazla sosyal uyum ve daha büyük kalkınma için de önlemler alınmak zorunda. Kemer sıkma politikalarıyla işsizlik oranı daha fazla artıyor ve ekonomik durgunluk başlıyor. Bunun sonucunda da krizin ağırlığı toplumda yoksulların ve güçsüzlerin omuzlarına çöküyor. Bugün kriz karşısında gerçekleştirilen uygulamalar sonucunda, orta sınıf refahını kaybeder, yoksullar daha da yoksullaşırken zengin daha zengin oluyor veya mal varlığını kaybetmiyor. Tekrar dayanışmanın Avrupa’sına ihtiyacımız var. Bu kaybolan bir değer.

Kıbrıs, Fransa yeni cumhurbaşkanı François Hollande'ın mali paktın yeniden görüşülmesi talebine katılıyor mu?
Biz planının detaylarının anlatılmasını bekliyoruz. Ama genel olarak öneri çok cazip görünüyor.

Yunanistan Euro bölgesini terk ederse, bunun size yansıması ve etkisi nasıl olur?
Yunanistan Euro bölgesini terk etsin ya da etmesin krizin Kıbrıs’a etkisi zaten çok ağır oldu. Bunun çok fazla Yunanistan devlet tahvili elinde bulunduran bankalarımızın gördüğü zararla ilgisi var. Yunanistan’ı Euro bölgesini terk etmesi için tehdit etmek yerine ülkeye yardım edilmeli. Elbette az ya da çok o zaman bütün ülkeler ödemek zorunda. Ama zaten dayanışmanın mantığı bunu gerektirir. Yunanistan’ın bu hale gelmesinde tek tek insanların suçu yok, ülkenin bu hale gelmesinden sistem suçlu. Bir sistem ki, kontrol edemediği piyasayı tanrılaştırıyor. Ayrıca, Yunanistan olmasaydı da Avrupa’da Euro bölgesinde ekonomik kriz olacaktı. Hepimizin aynı para birimine geçmesi asıl problem. Aynı para birimimde olduğumuz için hepimiz krizin hissediyoruz.

Ortak para birliği sizce bir hata mıydı?
Bazıları erken olduğunu söylüyor, “biz erken davrandık” diyor. Bazıları benimle aynı düşüncede ki, ortak para birliği, iflas etmiş neoliberal ruha karşılık geliyor

Kıbrıs’ın Avrupa Birliği dönem başkanlığını Türkiye boykot ediyor. Bu sizi rahatsız ediyor mu?
Tabii ki bu bizi rahatsız ediyor ama bütün Avrupa Birliğini de etmeli. Kıbrıs’ın dönem başkanlığı sırasında Türkiye’nin AB üyeliği için müzakereleri kesmesi bizi umutsuzluğa düşürmez. Bir ülke Türkiye’nin hareket ettiği gibi hareket ederse, yani Avrupa Birliği sanki onu mutlaka üye yapmaya çalışıyormuş ama tam aksine o istemiyormuş gibi davranıyorsa ve gerçek bambaşkaysa, bu durum o ülkenin kibrini gösterir.

Türk hükümetinin bu tutumu, Kıbrıs kıyılarındaki gaz sahalarıyla ilgili tehditleriyle ilişkili görülüyor. Biz bekliyoruz ki, Avrupa Birliği burada da güçlü bir tepki göstersin. Biz bir çözüme kavuşmak için Türkiye’ye elimizi uzatıyoruz. Türkiye uzatılan eli tutarsa, elbette birleşik bir Kıbrıs temelinde, süreçte imtiyazlı bir muamele ve yarar görecektir. Gaz yataklarının keşfedilmesi bu bölgedeki bütün ülkeler için bir şans. Bu yatakları ortak işletecek ve geliştirecek şansa sahibiz. Bugün Türkiye’nin sürdürdüğü “savaş gemisi siyaseti” sadece çatışmaya yol açar. Biz bu baskıya kesinlikle boyun eğmeyeceğiz.

Hala gaz yataklarıyla ilgili gelecekte askeri çatışmaların olacağı ihtimali var mı?
Bir askeri sorun zaten var. 40 bin Türk askeri işgal altındaki Kuzey Kıbrıs’ta konuşlandırılmış durumda. Türkiye tehlikeli aksiyonlar içine girer mi girmez mi göreceğiz ama umarım ki girmez.

Bölgenin çatışmalardan arındırılması için Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği çözüm olabilir mi?
Türkiye’nin Avrupa Birliği hukuku altında olması elbette olumlu olurdu. Türkiye bir Avrupalı ülke gibi hareket ederse, bunun etkisi gerçekten çok olumlu olur. Ama Türkiye kendi yeni Osmanlıcı ideolojisini diğer Avrupa Birliği ülkelerine dayatabileceğine inanıyorsa, tabii bu olumlu bir şey olmaz. Ancak Türkiye hala böyle davranmakta ısrar ederse, Avrupa Birliği’nde zaten hiçbir kabul görmez.